2013 yýlýnýn ilk çeyreði biterken bundan sonrasýnýn ilk güçlü iþaretleri de gelmeye baþladý. Bu iþaretler hem ekonomik verilerle ortaya çýkýyor hem de siyasi geliþmeler ve bu geliþmelere göre ülkelerin pozisyon almasýyla belirginleþiyor. Örneðin ABD tarafýnda güçlü bir toparlanma görüyoruz. ABD’de son gelen tarým dýþý istihdam verisi, þubat ayýnda istihdamda 236.000 artýþla geldi. Böylece ABD’de iþsizlik oraný son 5 yýlýn en düþük seviyesi olan 7,7’ye gelmiþ oldu. ABD’de öncü sektörler artýk teknoloji aðýrlýklý, silikon vadisi kaynaklý söktörler. Ancak buna karþýn, özellikle Fed’in son parasal geniþlemesinden sonra geleneksel söktörlerde de önemli ölçüde iyileþme görüldü. Dolayýsýyla Fed’in yeni stratejisinin iþe yaradýðýný görüyoruz. Aslýnda Fed’in bu stratejisi, ABD’nin yeni dýþ politikasýyla ve güvenlik stratejisi ile de örtüþüyor. Bu strateji, askeri müdahaleyi öne çýkarmayan ancak kapalý ekonomileri de dýþa açarak piyasa-demokrasi aðýrlýklý bir inþa süreci ve denetim mekanizmasý öngörüyor. Böyle olunca, eski dengeler ve ittifaklar da hýzla çözülüyor. Japonya’nýn geniþlemeci para politikalarýna adým atmasý yalnýz ekonomik bir makas deðiþikliði deðildir. Bu Japonya’nýn 2. Dünya Savaþý’nýn bitiminden beri baðýmlý olduðu Anglosakson egemenliðinden çýkmasý anlamýna da geliyor. Düþük yen ve Japonya’daki durgunluk karþýtý politikalar Amerika’dan baþka hiç þüphesiz Almanya ve Çin içinde önemli bir endiþe kaynaðý olacaktýr. Almanya, baþýndan beri, doðu ve güney Avrupa’yý sýkýþtýrmak için ýsrarla sürdürdüðü ve yüksek Euro ile desteklediði geneleksel ‘kemer sýkma’ politikalarýndan vazgeçmek zorunda kalacak. Artýk Almanya ve Fransa merkezli merkez AB projesi bitiyor. Böyle olunca, yakýnda Kýbrýs dahil, bir çok Türkiye için sorunlu, AB meselesinin hal yonuna girdiðini göreceðiz. Yani AB’nin daha düne kadar, Japonya’nýn baþkaldýrmasýndan önce, iki yolu vardý; birincisini yukarýda anlattýk ikincisi ise, içine Türkiye’yi de-Türkiye’nin koþullarýnda- alarak doðuya doðru ta Hazar kýyýlarýna kadar geniþlemesi. Bizi bilmem ama Rusya bu ikinci yolu gördü ve kendi geniþleme projesini hýzlandýrýyor. Kazakistan, Belarus’la oluþturulan gümrük birliði projesini geniþletecek. Peki Türkiye bu durumda ne yapmalý? Ben bu soruya tarihten bir kesitle cevap vermeye çalýþayým.
Haydin þehre
Stephen O’Shea, Ýnanç Denizi Ortaçað Akdenizinde Ýslam ve Hýrýstiyanlýk- kitabýnda þöyle yazar: Mayýs 1453’te Fatih’in ele geçirdiði Konstantinopolis, daðýnýk bir köyler topluluðundan ibaretti. (...) Fatih’in almayý hayal ettiði þehir bu olamazdý. Ancak Fatih, ‘Darülislam’ýn en yeni ve en büyük camisinin tepesinden bakarken maziye karýþmýþ monarklarýn ruhlarý gözünde canlandýysa da, þehri böylesine harika kýlan þeylerin hâlâ ayaklarýnýn dibinde olduðunu görebiliyordu. Þehrin konumu yine eþsizdi. Sürekli akan bir boðaz, Marmara’nýn engin sularý, Haliç’in saðladýðý liman, kara ve deniz surlarý, ormanlýk tepeler, Avrupa ve Asya’nýn buluþma noktasý... (...) Muzaffer padiþahýn her þeyden önce insana ihtiyacý vardý. O yüzden yeniden doðmakta olan Konstantiniye’de herkes þehre davet edildi. Tartýþmalý bir popüler etimolojiye göre, “þehre” ifadesinin Rumcasý (ist ten polin) sonunda Türk aðzýnda ‘Ýstanbul’a dönüþecekti. (...) Binlerce Anadolu ailesine Konstantine’ye göçmeleri emredildi. Aslýnda bu Ýstanbul’a ilk göç dalgasý idi. Fatih’in ikinci adýmý da Ýstanbul’u bir dünya baþkenti olarak yeniden inþa ederken, Müslüman ve gayrimüslim ayrýmý yapmadan herkesi ‘þehre’ davet etmesi idi. Fatih’in, Edirne’de köle olarak bulunan bilge Rum din adamý Gennadios’u Konstantiniye’de piskoposluk kurmasý için davet ettiði ve bu konuda birlikte çalýþtýklarý söylenir. Bu süreç, Cenevizlilerle, Venedikli tüccarlarla, Yahudi servet sahipleriyle harmanlandý. Öyle ki 1500’e vardýðýnda Ýstanbul, nüfusunun yarýsý gayrýmüslimdi. 1492’de Yahudiler Ýspanya’dan kovulurken, Selanik ve Ýstanbul’a göçtüler. ‘Yahudilerin yanlarýnda getirdikleri ticaret yetenekleri, usta zanaatkârlýklarý ve dil becerileri de, Osmanlýlarýn Boðaziçi’nde gerçekleþtirmekte olduklarý projeye katkýda bulunacak þeylerdi. Fatih’in oðlu II. Beyazýt’ýn da çevresindekilere “Bu krala nasýl akýllý Ferdinand diyebiliyorsunuz? Kendi ülkesini yoksullaþtýrýyor ve benimki zenginleþiyor” dediði rivayet edilir. Aslýnda bu baþlangýç bir iktisadi sistemin temellerini anlattýðý gibi, ‘bir arada’ olarak zenginleþme ve ötekileþtirmeme kültürünü de oluþturuyordu.
Kral ‘akýllý’ Ferdinand’ýn II. Bayazýt’a göre ülkesini yoksullaþtýrma ve Osmanlý’yý zenginleþtirme hikayesi iþte böyle. Türkiye, yine bu dönemde þimdi yeni bir baþlangýcýn tam ortasýnda. Avrupa, Asya yeniden þekilleniyor. Fatih, ‘haydi Ýstanbul’a’ derken bir zenginlik ve birarada olma stratejisini anlatýyordu. Bugün Türkiye merkezli bütünleþme ve barýþ sürecine de böyle bakalým.