Bir devrim nasýl hayata geçer? Kýsa kabul edilebilecek bir zaman zarfýnda, siyasal ve sosyo-ekonomik yapýnýn tümden veya kýsmen deðiþmesi devrimci bir adým olarak kabul edilebilir. Bu türden yapýsal deðiþimler; hýzla geliþen kaos, açýktan çatýþma, kitlelerin kýsa süreler içerisinde fiilen müdahil olmasý veya kanlý süreçlerle vuku bulursa, kafa karýþýklýðýna yer kalmaksýzýn devrimin görünür olmasýný saðlar. Böylesi sert bir deðiþim hýzý, beraberinde maliyetlerini de ayný hýzda ve þiddette getirir. Devrimler tarihi bu durumun yüzlerce örneðiyle doludur.
Türkiye’de özellikle yeni milenyum sonrasý yaþanan siyasal geliþmeleri neticeleriyle beraber okuduðumuzda, yaþananlara bir isim konulsa ne olurdu? Bu sualin cevabý eðer sadece ‘deðiþim’ olacaksa, devrim tartýþmasý anlamsýz olurdu. Bu durumda deðiþimin, içerisinde proaktif unsurlarý da barýndýrmakla beraber, yapýsal dönüþüm ve kýrýlmalarý, siyasal bir ekosistem tartýþmasýný, ekonomi-politik bir gerilimi barýndýrmasýný beklememiz gerekirdi. Oysa bütün bu unsurlarla beraber düþünüldüðünde, Türkiye’nin 2002 ile birlikte sadece deðiþim yaþadýðýný söylemek, bizleri apolitik okuma tuzaðýna düþürebilir.
Basit ama saðlam bir test imkâný veren bir diðer gösterge ise yaþanan deðiþimin sebep olduðu gerilimin þiddetidir. Yani deðiþim ile devrimin farkýný anlamak için, ortaya çýkan son ‘hal’e verilen tepkilerin þiddetine bakmak da yerinde olabilir. 2002 sonrasý yaþanan deðiþimin taraflarý olan unsurlardan, deðiþime direnenlerin gösterdiði direnç ile yaþananlarý destekleyen kitlelerin geniþliði ve heyecanýnýn ölçüsü yol gösterici olabilir.
Eðer siyasal bir teolojisi, elit dönüþümü ve ekonomi-politik dinamikleri olmayan salt bir deðiþim yaþanmýþ olsaydý, 2002 sonrasý gösterilen direnci açýklamakta zorlanýrdýk. Zira ortaya çýkan direnç; bürokrasiden kapitalist sýnýflara, resmî kurumsal güç odaklarýndan yabancý baþkentlere, sistemin sahibi hâlet-i ruhiyesindeki kesimlerden entelektüel hegemonyayý elinde bulunduranlara kadar yaygýn ve aktif bir þekilde sahiplenildi. Bu durum, dikkatlice bakýlýrsa, kabaca bir devrimde deðiþimin karþýsýna geçeceklerin de listesinden ibarettir.
2002’de baþlayan sürecin Türk siyasi tarihi açýsýndan ilklerle dolu olmasý da, yaþananýn bir deðiþimi aþacak düzeyde olduðunu görmek için bir baþka karinedir. Ortaya çýkan siyasal ve sosyolojik yeni lügat, hem tartýþma baþlýklarýnda hem de içeriklerinde yaþanan derin dönüþüm bu ‘ilkleri’ sýralamak için yeterlidir.
Kitapevlerinin raflarýna yansýyacak düzeyde yeni tartýþma konularý, 2002 sonrasýnýn þekillenmesinde hayati vazife ifa etti. Bu duruma, yarým asrý aþan bir zaman diliminde Türkiye’nin meselelerinin ve ele alýnýþ tarzlarýnýn açýk bir statüko ve vesayet rejimi içerisinde doldurulmasý da sebep oldu. Yasaklarla çizilen kýrmýzý çizgiler, en radikal tartýþma tarzlarýný bile belli ölçüde terbiye etmiþ ya da sýnýrlarýný belirlemiþti. 2002 ile birlikte pandoranýn kutusu açýlmýþ oldu. Tutarlý veya tutarsýz, oldukça dinamik tartýþma zeminleri hýzla geliþerek, ‘dokunulmayan’ baþlýk olamayacaðýný ortaya koydu.
Hâl bu olunca, 2002’de yaþanan kýrýlmanýn ismine ‘2002 Devrimi’, sürecin ismine ise ‘derin ve tarihsel bir deðiþim’ demek için yeterince delile sahip olunduðu söylenebilir. Hele 1997 darbesi sonrasý ilan edilen düzenin üzerinden beþ yýl geçmeden yaþanmaya baþlamasý, 2002’ye doðrudan ‘devrimci’ bir vasýf kazandýrmaktadýr. Kaldý ki statüko sözcüleri zaten 2002’yi ‘karþý devrim’ olarak kodlamýþlardý. ‘2002 Devrimi’ni tescil etmek için ihtiyaç duyulacak aktörlerin ve unsurlarýn varlýðýna göz atmak da, deðiþiminin boyutunu idrak etmeye yardýmcý olacaktýr. Bir devrim için gerekli olan liderlik, geniþ toplumsal destek ve elit dönüþümüyle birlikte; zamana, mekâna ve tarihe dair yeni bir siyasal tahayyül de ortaya çýktý.
Siyasal ve sosyal deðiþim için çok olmayan ama bir devrimci süreç için fazlasýyla yeterli olan on yýllýk sürece yayýlan -kansýz- dönüþüm, devrimin somut bir þekilde adlandýrýlma imkânýna ancak ‘yeni Türkiye’ tartýþmalarýyla kavuþabildi. Bu durum, ‘2002 Devrimi’nin istikrar üretmesinden dolayý, deðiþimin ayný anda sahiplenilmesini, ana akým haline gelmesini ve derinleþmesini saðlarken, çok daha önemli bir geliþmenin yaþanmasýna yol açtý: Vesayet rejiminin deðiþime direnen damarlarýný ‘karþý-devrim’ unsuru haline getirdi. Türkiye’nin 21. yüzyýl hikâyesi bir süre daha bu iki kutbun gerilimine þahitlik edecek. Kuvvetle muhtemel bu çok uzun bir süre de almayacak.