2002 devrimi ve AK Parti

AK Parti’nin var oluþunu, kurulduðu tarih 14 Aðustos 2001’den itibaren ele alýrsanýz, 2002 Devrimi ile AK Parti ünsiyetini açýklamakta zorlanabilirsiniz. Bu açýdan 14 Aðustos 2001, 2002 Devrimi için ancak baþlangýcý oldukça eskilere giden yolculukta bir durak olarak kabul edilebilir. Aksi takdirde, kuruluþundan bir yýl sonra iktidarýn en önemli adayý olmasýný tavzih etmek mümkün olmazdý. 2002 Devrimi’ni hazýrlayan sosyolojik dönüþümün, ekonomik þartlarýn ve siyasal temerküzün dinamikleri göz önüne alýnmadan da, AK Parti’nin ‘ne anlama’ geldiði anlaþýlamaz. Bu dinamikler incelendiðinde, AK Parti’nin taþýyýcý kolonlarýnýn derinliði ve geniþliði de ortaya çýkacaktýr. 

2002 Devrimi’nin en önemli sütunlarýnýn baþýnda 20. yüzyýl boyunca oluþan tarihsel muhayyile gelmektedir. Geçen yüzyýlýn baþýnda, yüzyýllarca varlýðýný sürdüren devletini kaybedip yeni bir devlet kuran Türkiye’nin, yaþadýðý bu dramatik kýrýlmanýn tarihsel muhayyilede inþa ettiði siyasal sermaye varlýðýný hep sürdüre geldi. 2002 Devrimi bu sermayenin harekete geçmesiyle vuku bulabildi. Tarihsel muhayyile, oldukça hýzlý geçen 1997-2002 arasýnda, birbirinden baðýmsýz görünen ama organik bir kolektif akýl yürütmeyle AK Parti’yi kendisi için sahici bir temsil imkâný olarak gördü. Bu yönüyle 2002 Devrimi, toplumsal vicdanýn 1950’lerde mahcup ve ürkek bir þekilde dillendirdiði ‘Yeter, söz milletin!’ sloganýný proaktif ve kurucu bir þekilde ete kemiðe büründürme imkânýydý.

2002’yi bir imkân olarak görmenin önemli bir dinamiði de, geçmiþ darbeler ve tek parti dönemini konsantre bir þekilde bünyesinde taþýyan 28 Þubat müdahalesi oldu. 28 Þubat, geniþ kitleler açýsýndan asýrlýk kýrýlmayý tek bir sahnede yeniden canlandýrarak, ‘toplumsal ve siyasal zamanýn güncellenmesini’ saðladý. 20. yüzyýlýn derin kýrýlmalarýnýn tamamý, eþzamanlama ile 2002’ye giden yolu açmýþ oldu. Aleni bir þekilde, 28 Þubat’la tefessühün zirvesine ulaþan vesayet rejimine karþý, hýzla yenilmiþlik duygusundan sýyrýlan ‘derin bir vicdan’, oldukça organik bir þekilde harekete geçti.

Benzer þekilde, 28 Þubat’la dayatýlan ilkel ve sert yabancýlaþma, toplumsal kesimlerin ‘yerlilik ekseninde’ tepki vermesine, ancak buna karþýlýk ‘coðrafyaya dair’ algýsýnýn da tehdit edilmesine yol açmýþtý. Toplamda memleket vasatýna tekabül eden bu duygu hali, kendi vatanýnda parya muamelesi görmenin sebep olduðu travma ile harekete geçti. Bu, o denli güçlü bir duygu haliydi ki, en az dayatýlan yabancýlaþma kadar sert bir tabiata sahipti. Ev sahibi rolü oynayan Kemalist elitlerin neredeyse hiç fark edemedikleri bir ölçekte de travmaya sebep olmuþtu.

Vesayet rejimi, 20. yüzyýl boyunca sosyolojik fay hatlarýna ve tarihsel hafýzaya yaptýðý müdahalelerin sebep olduðu depremleri ne umursadý ne de fark edebildi. Tsunamiyi andýran 2002 Devrimi, farklý zamanlarda yapýlmýþ müdahalelerin biriktirdiði enerjinin AK Parti üzerinden siyasal tercümesinin yapýlmasýna imkân verdi. Bütün bunlara raðmen, AK Parti’nin ana siyasal ekseni, sol bir maraz olan protest ve reaktif damara kaymadý. Bu noktada AK Parti liderliði ciddi bir feraset göstererek, birikmiþ negatif siyasal ve sosyolojik enerjiden pozitif ve kurucu bir irade çýkarmayý baþardý. 2002 Devrimi tam da bu sebepten dolayý geniþ kitlelere umut aþýlayan nihai çýkýþ yolu olarak görüldü.

Ancak AK Parti’ye dair yapýlan okumalarý büyük ölçüde eksik býrakan bir durum söz konusu. Trajik bir duruma düþmeyi göze almak pahasýna, ‘2002 Devrimi’ni olmamýþ varsayýyorlar. Bu, Türkiye’nin yakýn ve orta geleceðine dair deðerlendirmeleri de büyük ölçüde batýl bir çerçeveye oturtuyor. Burada ise 2002 Devrimi’ne dair nasýl bir pozisyon alýndýðýný aþan ‘verili durum tespiti yapma basiret ve kabiliyeti gösterme krizi’ ortaya çýkýyor. Hâl bu olunca, AK Parti’yi ve 2002 Devrimi’ni var eden güçlü ve derin siyasal dalga, sosyolojik dönüþüm, ekonomi-politik hareketlilik de anlamsýzlaþýyor. Böylesi bir çölleþmeden geriye sadece ‘kiþiselleþmiþ müzmin AK Parti eleþtirileri’ kalýyor. Oysa 2002 Devrimi, AK Parti’yi de kapsayan büyük yeni Türkiye dönüþümüne iþaret ediyor.