2013 yılının en kötü kişisini seçiyorum

Hakkımdaki başat suçlamalardan biri de şu: “Birini takıntı haline getiriyorsun, bir daha da yakasını bırakmıyorsun.”

Bu “biri”, mutlaka meslekten birileri oluyor.

Hasan Cemal oluyor söz gelimi, Murat Belge oluyor, “Coşkun” soy isimli şahıs oluyor (“Coşkun” ismini de kullanmıyor nedense, pek seçkin durmuyor herhalde), Ertuğrul Özkök oluyor, Mehmet Yakup Yılmaz oluyor...

Bu “bir daha da yakasını bırakmıyorsun” suçlamasına meslekteki ustamız Hasan Cemal, “fikri takip” diyordu.

Bir dost meclisinde, “Hakkında yazdığın kişinin yakasını bırakmıyorsun, müthiş bir fikri takip var sende” demişti.

İyi zamanlarımızdan söz ediyorum...

İyi zamanlarımızda Hasan abi bu satırların yazarını pek bir överdi, pek bir severdi... “Yetmez ama evet”çi olduğumuz günler. Hey gidi...

Hatta, şakayla karışık “korktuğunu” söylerdi, “Senin diline düşsen yandı” filan derdi, karşılığında cömert bir “estağfurullah abi” alırdı.

Hasan abinin övdüğü hususiyetimi, başkaları (başka meslektaşlarımız) nakısa olarak görüyor...

Başka şey bilmez miymişim?

Hep polemik mi yazacakmışım?

Hep başkalarının yazdıklarını mı eleştirecekmişim?

Benim bir fikrim yok muymuş?

Benim bir fikrim var birader. Olmaz mı? Benim de dünya hakkında, hayat hakkında, “sevgili ve acıklı yurdumuz” hakkında, siyaset hakkında bazı fikirlerim var ve bunları zaman zaman dercediyorum ama benim asıl işim “medya polemikleri” yazmak, başkalarının yazdıklarını eleştirmek. Böyle bir görevle konuşlandırıldım bu köşeye...

İşimi yaparken niçin kendimi “yükümlülük” altında hissedecekmişim ki?

Ne yazacağımı, hangi konuyu ele alacağımı size mi soracaktım?

Mesela, bugün de bir “kişi”yi ele alacağım... Allah ne verdiyse yükleneceğim...

Bugünün şanslı kişisi, kim olabilir, elbette bendeki fikri takip melekelerine bayıldığını söyleyen Hasan Cemal abimiz...

Hayır, Hasan Cemal’in herhangi bir fikrini ele almayacağım.

Hasan Cemal’in belli başlı bir fikri yok... Bütün söylediklerinin toplamından çıkan fikir şu: “Demokrasi olursa, iyi olur. Bu demokrasi benim kafama uyarsa, daha da iyi olur. Barış da olabilir... Ama barışı Recep Tayyip Erdoğan yapmasın.”

Bir fikri daha var: “Menderes de böyle yapmıştı, sonu iyi olmadı...”

Bir de nefret...

Kaç yıldır bu meslekteyim, binlerce insan tanıdım, binlerce olaya tanık oldum. Kaç yıldır da meslektaşlarımızın (meslek büyüklerimizin) yazdıklarını okuyorum... Böylesine nefret dolu bir adam görmedim.

Hasan Cemal’in gözünü “Recep Tayyip Erdoğan nefreti” bürümüş durumda.

İzansız, ölçüsüz, mantıksız yazılar yazıyor... Hadi anladık da...

Haksız yazılar da yazıyor.

Mesela “diktatör Erdoğan” diyor, otoritarizme karşı çıkıyor, 17 Aralık’ta başlatılan siyasi operasyonu destekliyor ama “17 Aralık”a ruhunu veren malum örgütlenmeyi ve oradaki otoritarizmi görmüyor.

Bu yazıya oturmadan önce, üşenmedim, araştırdım, “Hasan Cemal’in kaçırdığı bir darbe var mı?” diye...

Hayır, hiçbirini kaçırmamış...

Hepsini desteklemiş. 17 Aralık’ı da kaçırmayacaktı elbette...

Kenan Evren’in darbesini bile desteklemiş... (Darbenin yönünü öğrenince muhalefete geçmiş olması sonucu değiştirmez... “Bizim çocuklar” gerçekleştirmiş olsaydı, bu kadarını da yapmayacaktı.)

Sadece gerçekleşmemiş darbelere (Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz filan) karşı çıkmış.

Hasan abide de müthiş bir “fikri takip” var...

Sürekli aynı yazıları yazıyor: “Erdoğan Kürtleri satacak... Menderes de böyle yapmıştı... Erdoğan Kürtleri satacak... Menderes de böyle yapmıştı... Erdoğan Kürtleri satacak... Menderes de böyle yapmıştı...”

Doymuyor, ertesi gün bir daha yazıyor...

Doymuyor, ertesi gün bir daha...

Hepsinde de yıvış yıvış bir sinisizm ve Erdoğan nefreti.

Bu “nefret”le nereye gider bilmiyorum ama bu performansıyla “Today’s Zaman”a kadar yolu var.