Yýlbaþlarýna farklý anlam yükleyenlerden deðilim.
Her yýlýn sonunda çýldýran þaþaanýn mantýðýný hayatým boyunca anlayamadým.
New York baþta olmak üzere kapitalizmin bütün baþkentleri, her yýl adeta yeniden kuruluyor.
Katledilen güzelim aðaçlar ve gasp edilen nice haklar pahasýna sürdürülen küresel þatafatlar…
Bir avuç doyumsuzun bu ve benzeri vahþi zevkleri için, dünyanýn yarýsý çile çekiyor.
Ya içimizdeki prangasýz mahkumlarýn içler acýsý haline ne demeli?..
Bu akþam coþanlar, neyi; niçin yaptýðýný bilmeyen taklit sarhoþlarý, “Dokuz, sekiz…” diye baþladýklarý geri sayýmý “sýfýrlarken” aslýnda kendi deðerlerini “sýfýrladýklarýný” bilselerdi keþke…
Benim için yeni bir yýl, sayacýn; bir týk atmasýndan ibarettir.
Hatta 60’a merdiven dayamýþ biri olarak, bu “atýþ”larý pek sevimli bulduðumu da söyleyemem.
Düþünsenize, birkaç yýldan sonra, “Yaþ kaç” diye soran, “Yaþ altmýþ” cevabýmýn devamýný zihninde tamamlayacak:)
O zamana kadar da motor stop etmezse tabii…
Neyse…
Asýl amacým, bu gece uðurlayacaðýmýz 2016’yý deðerlendirmekti.
Eskiyen aylarý yýldýz yaparlarmýþ ya, yaþanan yýllar da malumunuz; paketlenerek “tarih çöplüðüne” atýlýyor.
Ama 2016 sýradan bir yýl deðildi.
Bundan sonra, her “yeni” yýlýn yanýnda bir adet de “2016” almalý ve artýk bütün yýllarý 2016’nýn ýþýðýnda yaþamalýyýz.
Ulus olarak 2016’yý asla unutmamalýyýz.
“Nasýl ki, 1915’i, 1923’ü unutmuyor, her yýl 18 Mart’ý yeniden hatýrlýyorsak…” diyecektim ama...
Demek istediðim tam olarak bu deðil.
2016’yý, sonraki 15 Temmuz’larda sýradan anma törenleriyle geçiþtirirsek yeni ulusal felaketler mukadder olur.
18 Mart 1915’te Ýngiliz ve Fransýz gemilerinin Çanakkale Boðazýna gömülmesi mutlak bir “zafer”dir.
Ama 15 Temmuz bir mutlak zafer deðildir...
Zira bu seferki düþmanlar, yoðurtla ayran misali hücrelerimize kadar sýzmýþ hainlerdir.
Çanakkale’de düþmaný denize döktük ama içimizden devþirdikleri satýlmýþlardan kurtulmamýz o kadar kolay olmayacak.
2016’daki ihanetler finalinden sonra baþlatýlan “Milli Seferberlik”, kuruluþ yýllarýmýzdakinden çok daha çetin ve uzun bir mücadeleyi yürütmemizi gerektirmektedir.
Sadece adý “milli” olan eðitimden baþlayarak, yeni bir “MÝLLET” inþa etmeliyiz.
Bu yeniden yapýlanmada önceki hatalarý asla tekrarlamamalýyýz.
Önemli olan, farklý etnik kökenlerden, farklý inançlardan, farklý ideolojik ve siyasi görüþlerden oluþan ama ülkemize karþý yürütülen her türlü kirli operasyona hep birlikte “dur” diyebilen bir “MÝLLET” oluþturabilmektir.
Bu kesinlikle zor deðildir.
Kaçkýnlarýn kurduðu kýrk yamalý “Amerikan bohçasý”ndan bir “bayrak þuuru” üretilebiliyorsa, biz; bin yýllýk geçmiþimizle, “Yaratýlaný hoþ gör; yaratandan ötürü” diyen Yunus Emre’mizle, “Ne olursan ol, yine gel” diyen Mevlana’mýzla milli bir þuur oluþturamayalým?
Önemli olan bu þuurdur. Adýnýn “Türk milleti” veya “Türkiye halký” olmasýnýn hiçbir önemi yoktur.
15 Temmuz, bu millete Allah’ýn bir uyarýsýdýr. Bunu doðru okuyup gereðini yapabilirsek nice ulusal zaferlere vesile olacaktýr.
Anayasa deðiþikliði, yönetim krizini çözecek olmasý bakýmýndan büyük bir adýmdýr.
Bendeniz 2016’yý, sabaha beþ kala zifirileþen son karanlýk olarak görüyorum.
Ama ders almaz, emperyalistlerin modern mandasý olmaya devam edersek, Suriye’den beter oluruz.
Çünkü sýðýnacak bir “Türkiye” de bulamayýz…