2019 hesapları ve medya dili

Ak Parti'nin gündeminde 2019 var.

Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanı'nın “metal yorgunluğu” dediği şeyi aşmak var.

Bunun için kendisine bakıyor, topluma bakıyor.

Yine Sayın Cumhurbaşkanı'nın “Yüzde 50 artı 1” hassasiyetine bakıyor. Bunun kolay bir rakam olmadığına, muhtemel ki “Metal yorgunluğu” ile bu kolay olmayan rakamın elde edilememe ihtimaline bakıyor.

Kendine bakarken, bütün il-ilçe yönetimlerine, onların performanslarına bakıyor.

Kendine bakarken, muhakkak ki Hükümet icraatının toplumdaki yansımalarını da okumaya çalışıyor.

Ak Parti muhtemel ki kendine bakışın yanında16 Nisan referandumunda“Hayır” blokunda bir araya gelen yüzde 48.6 rakamına da bakıyor. Ve muhtemel ki yüzde 51.4 -yüzde 48.6 arasındaki kırılganlık da Ak Parti nezdinde 2019 hesaplarını hayati hale getiriyor.

“Kapı kapı dolaşacağız”diyor Sayın Cumhurbaşkanı, artık partinin de sorumluluğunu üzerine almışken.

“Dostları çoğaltıp düşmanları azaltacağız”diyor.

Belli ki mümkün olan en büyük koalisyonu oluşturma çabası söz konusu. Koalisyon deniyorsa, bunun illa partiler planında ele alındığını da sanmıyorum. Çünkü partiler planı kaçınılmaz olarak “pazarlık planı”dır da aynı zamanda. Asıl olan insanların sizin sesinize yönelmiş olmasıdır. Yani toplumla, “bizatihi” ilişki kurabilmektir.

Bunun için yapılması gereken doğru bir “toplum okuması”dır.

Toplumda ne var ne yok?

Ak Parti'nin referandumda “Yüzde 48.6 hayır” çıkmasını yadırgadığını biliyoruz. “Bu nasıl oldu”yu da okumak lazım sağlıklı bir değerlendirme için.

Ak Parti'nin başarılı olmasını önemsiyorum. Bunu öncelikle Türkiye için istiyorum. İslam dünyasında ayakta, başarılı, yükselen bir ülke olması ve bunun İslam dünyasının diğer alanları için bir tırmanma şeridi olması açısından istiyorum. Bunu, benim değerlerimin en çok onunla hayata geçebileceği düşüncesi bağlamında istiyorum.

Tersinden bakıldığında Ak Parti'nin başarısızlığının tüm bu alanlarda kaybediş anlamına geleceğini düşünüyor, bundan kaygı duyuyorum.

Bunun için sorunları yazmaya, bunların giderilmesi gerektiğine işaret etmeye çalışıyorum. Ak Parti'nin istişari bir zemininde olsam orada dile getiririm, böyle bir istişare ortamında bulunanların da, ancak her şeyi açık yüreklilikle ifade edebildikleri takdirde, istişare hukukuna saygı gösterdiklerine inanırım. Sadece üstlerin gönlünü hoş tutma anlamına gelecek sözlerin, vefa olmadığı kanaatindeyim.

Ben yazarım. Benim işim “kulağına söylemek” değil. Olabildiğince nezaket içinde düşüncelerimi yazıyorum. Anlaşılmayı diliyorum. Yukarılara ulaşamayanların sızlanışlarını yazmazsam, bana ulaşanlara karşı da görevimi yapmış olmam, yukarda ancak benim objektif değerlendirmelerimden istifade ederek politika belirleyecek olanlara da...

Benim “Yürüyüş” değerlendirmelerimden “Kılıçdaroğlu'na destek” anlamı çıkaranlar, şu an yaşanan “Adalet sancısı”nı ve onun oluşturduğu toplumsal gerilimi de görmek istemiyor. Kılıçdaroğlu, bir toplumsal zemini hadi diyelim “istismar” ederek kendi alanına çekmeye çalışıyor. Varsa böyle bir zemin, bunu anlamak Ak Parti için, Hükümet için, Devlet için de zaruret değil mi?

Bir medya yüzü var. Sosyali, yazılısı, görseli ile... Ak Parti bence en önemli sorunlardan birisi olarak onu görmek zorunda. Oradaki kıyıcı, tepedenci, yargılayıcı, dışlayıcı dil restore edilmezse, “Kapı kapı dolaşmak”, sütun sütun, tweet tweet biçme şekline dönüşebilir.

Muhalefet ya da ana muhalefet, iktidarın yanlışlarını kullanarak büyümeye çalışır.

İktidar da ona malzeme vermemeyi amaçlar.

Bundan da hataların asgariye inmesi sonucu, yani ülke kazancı çıkar.  “Yeterli medya gücümüz var, biz nasıl olsa muhalefeti döveriz” gibi bir yaklaşım, toplumda fark edilirve bir süre sonra çıkmaza girer.

Ak Parti ülkeyi yönetiyor. Başarılı olmalı. Bu kendisinin geleceği için de hayati, ülke geleceği için de...

Vaktiyle FETÖ'ye “Beni anlasaydınız” diye yazmıştım. Dilerim bugünler için de yazmak zorunda kalmam.

***

“Okudum”diyor arkadaş.  Ne diyebilirim, bir kere daha oku, anlamanı umarım.