23 ve 24 Nisan

Evet, “Çiftibiryerdeler”i bu yýl da hayýrlýsýyla idrâk etmiþ bulunuyoruz.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve ÇOCUK Bayramý ile 24 Nisan Hâilesi!

Herikisine dâir de îtirâzî bâzý mülâhazalarým var. Deðerli okuyucularýmýn dikkatine kýsaca bunlarý sunmak istiyorum:

23 Nisan 1920 târihi benim öteden beri 29 Ekim 1923’den daha önemli saydýðým bir gündür. Çünki Cumhûriyetimizin asýl doðum günü 23 Nisan’dýr. Bence 29 Ekim, üç yýl önce dünyâya gelip de yaþayacaðý ve gürbüzleþeceði anlaþýlmýþ “Bebek”in nüfûsa kayýd iþlemidir.

Fakat maalesef “Çocuk Bayramý” gibi ne idüðü belirsiz bir sahte ve iðreti kavrama fedâ edilerek yozlaþtýrýlmýþ, aslýndan uzaklaþtýrýlmýþdýr. 23 Nisan günleri, kýsmen kazýk kadar heriflerin, çocuk niyetine birtakým vâlî vs. koltuklarna birkaç dakýykalýðýna oturtularak yönetimin sanki onlara devrediliyormuþ gibi yapýlmasý sululuklarý, þuursuzlukdan yâhut daha fecîsi kasden bu günün canýna okumak anlamýný taþýr benim için!

Sonra her yýl ayný sahtekârca manþetler: “Coþkuyla kutladýk!”

23 Nisan’ý kutlarken “hâkimiyet-i milliyye” (ulusal egemenlik) kavramýnýn mânâsý üzerinde dursak ve târihsel geliþim içinde 1877 Meclis-i Meb’ûsâný’ný anlamaksýzýn 1920 Millet Meclisi’ni anlamanýn da çok zor olacaðýný farketsek daha iyi ederiz gibime geliyor.

Ayrýca çocuklar da ille bayram etsinler istiyorsak baþka bir þeyler yapabiliriz.

Meselâ onlarý dövmekden vazgeçebiliriz.

24 Nisan ise bir bahs-i dîger ki düþman baþýna!

Ben bilhassa 1980’ler sýrasý bu konuda epeyi aktifdim. Bir yandan 12 Eylül Alçaklarýnýn baþýma ördüðü çoraplarla uðraþýrken bir yandan da bu Ermeni Meselesi ile boðuþuyor ve mâlûm Türk Tezi’ni ýsbatlamaya gayret ediyordum. Pek çok da tv açýk oturumunda Ermenilerle sert tartýþmalara giriyordum. Bu arada, tek kelime bile Almanca bilmedikleri halde hikmet-i Hudâ büyük (iri!) bâzý Ýstanbul gazetelerinin Almanya muhâbirliklerine “nasbedilmiþ” arkadaþlar “Yaðmur Atsýz Ermenilerle tv’de ayný masaya oturarak onlarýnemellerine hizmet etdi!” þeklinde haberlerle baþýmý Evren Çetesi’yle ilâveten belâya sokmakda bir beis görmüyorlardý.

Sonralarý, bu konuya iyi hazýrlanmýþ olmama raðmen metodumun pek de etkili ve yararlý olmadýðý kanaatine vardým. Ben aþaðý yukarý herkes gibi meseleyi bir “aritmetik” temel üzerinde mütâlâa ediyor ve bu arada ilk baþlayanýn zâten “öbürleri” olduðunu tekrarlayýp duruyordum. Oysa bu iddia yüzde yüz doðru dahî olsa problemin esâsýna nüfûz edemiyordu. Bir tarafdan iki milyon öbür tarafdan þu kadar milyonun öldürülmüþ olmasý deðildi asýl mesele! Velev ki her iki tarafdan sâdece birer kiþi bile öldürülmüþ olsa bunlar “fazladan” öldürülmüþ birer kiþiydiler. O bakýmdan asýl aydýnlýða kavuþturulmasý gereken husus onlarýn kaçar kiþi olduklarý yâhut nerede, nasýl öldürüldüklerinden ziyâde “neden” öldürüldükleri olmalýydý.

Bu yapýlmazsa bizler daha bir 97 sene daha “Sen baþladýn! Hayýr, sen baþladýn!” âvâzeleriyle bir arpa boyu dahî yol almaksýzýn nesiller kaybederiz.

Bin seneye yakýn bir berâberliðe de çok yazýk olur.

Nitekim oluyor bile!