25 Aralık, Erdoğan ve Gülen

25 Aralık 2013’te AK Parti iktidarına yönelik büyük bir operasyon yapıldı. 8 gün önceki 17 Aralık Operasyonunun ardından Savcı Muammer Akkaş, “yolsuzluk ve rüşvet” iddiasıyla başlattığı soruşturma kapsamında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırmak üzere bir belge hazırladı. 7 Şubat 2012’de MİT krizi ile düğmesine basılan darbe teşebbüsü, Başbakan’ın bizzat kendisine yöneldi. Sonra bugünlere uzanan bir süreç yaşandı, yaşanıyor.

25 Aralık sürecinde Başbakan olan Erdoğan ve “17/25 Aralık darbesinin lideri” olarak bugün yargılanan Fethullah Gülen, bu olay için ne demişlerdi?

Erdoğan 25 Aralık’ta Pakistan ziyaretinden Türkiye’ye döndü. Aynı gün AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuştu:

“Bu olayın değerli arkadaşlarım, uluslararası boyutu vardır ve uluslararası boyutta bunun en tepe noktası vardır ve onun altında da bunun çeşitli yerlerdeki taşeronları vardır.

Türkiye içinde birtakım odaklar, birtakım örgütler, birtakım merkezler bu kirli komploda maşa olarak kullanıldılar. Şu yaşadığımız 9 gün, Türkiye açısından tam anlamıyla bir turnusol kâğıdı olmuştur. Bakın biz bu medyayı, bu sermaye çevrelerini, bu örgütleri on yıllardır çok iyi biliyoruz, çok yakından tanıyoruz. Ama şu süreçte bunların ne oldukları, neye hizmet ettikleri, kimin çıkarını düşündükleri, kimin değirmenine su taşıdıkları açık ve net şekilde ortaya çıkmıştır. Burada açık açık söylüyorum; şu son olay göstermiştir ki Türkiye’de kendi ülkesinin değil, başkalarının çıkarlarını düşünen, kendi milletinin değil başka çevrelerin rantını düşünen, vatana ihanet içinde ajanlık yapan, casusluk yapan medya kuruluşları var, sermaye çevreleri var, örgütler ve çeteler var; bu kadar açık konuşuyorum.

Demek ki şu ana kadar çetelerle verdiğimiz mücadele yetmemiş. Demek ki bu zincirin daha çok farklı halkaları varmış. Ve çetelerle bu mücadeleyi vermiş bir Hükümet olarak devlet içinde yeni çetelerin, devlet içinde devletin, devlet içinde Paralel Yapıların oluşmasına kesinlikle göz yummayacağız. Yeni Türkiye’de devlet içinde devlet olmayacak, devlete paralel yapılanmalar asla olmayacak.

Bir taraftan Kur’an diyeceksin, bir taraftan hadis diyeceksin, Allah, Peygamber diyeceksin, ama adın kasetlerle, adın komplolarla, adın ulusal ve uluslar arası kirli işlerle anılacak.

Türkiye’ye, milletimize, milli iradeye yönelik bir tezgâh kurdular. Değerli kardeşlerim, yolsuzluk kılıfına gizlenmiş, Türkiye’ye, millete, Türkiye’nin geleceğine kasteden bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bu bir yolsuzluk soruşturması değildir, bu siyasete ve millete karşı açık bir komplodur, açık bir tezgâhtır. Allah’ın izniyle bu tezgâh, bu oyun milletimiz tarafından 30 Mart’ta sandıkta bozulacaktır. Bundan sonra da bunu devam ettirecekler...”

Aynen öyle oldu. MİT TIR’larının durdurulması, 30 Mart’ta AK Parti’nin Ankara ve İstanbul’u kaybetmesi için Gülen cemaatinin CHP adaylarını desteklemesi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefet adayına çalışılması, ABD’de milletvekili ve senatörlerden Türkiye aleyhine imza toplanması ve 7 Haziran seçimlerinde barajı aşması için HDP’ye oy verilmesi...

Fethullah Gülen bu süreci nasıl değerlendirdi? Ekrem Dumanlı, Gülen’le Pensilvanya’da röportaj yapmıştı. 21 Mart 2014’te (seçimlerden 9 gün önce) yayınlanan röportajda Gülen şunları söyledi:

“Ben daha önce de arz etmiştim. Bu operasyonları yapanlar organize edenler her kimse, hiçbiriyle bir irtibatım olmadı. ‘Binde birini bile tanımıyorum...’ dedim defalarca. Eğer bu soruşturmaları yürütenler arasında hizmetleri takdir eden birileri var idiyse, ben de bu insanlara ‘Yolsuzluk iddialarını görmezden gelin’ mi demeliydim?

Kime oy verme meselesine gelince. Şimdi bir tarafta sabahtan akşama hakaret yağdıran bir parti başkanı var. Bu kadar ağır lafları içine sindiren varsa yine gidip o partiye oy verir...”

9 gün sonraki seçimde, Cemaat tabanına bundan daha açık talimat olabilir mi? Gülen 20 Aralık’ta beddua edince kaybetti. Haksız beddua dönüp sahibini buluyor...