25 Eylül referandumundan daha önemlisi

Suriye krizinde hükümetimizin takip ettiği politikayı bir eksiğiyle tasvip edenlerdenim.

Arap Baharı Suriye’yesirayet ettiğinde, hükümetimiz bu kardeş ülkede kan dökülmemesi için altı ay boyunca Esed’ien uygun şekilde ikaz ederek üzerine düşeni fazlasıylayaptı.

Çünkü sokağa dökülen Suriyelilerin talepleri son derece makul taleplerdi. Esed bu talepleri yerine getirseydi büyük ihtimalle bugün yine cumhurbaşkanıydı ve Suriye bu felaketi yaşamamış olacaktı.

Ama Eseddostane ikazlara kulak tıkayıp halkına silahla karşılık verince Türkiyetabiatıylamasumlardan yana tavır koydu.

***

Suriye Dostlarıdiye toplanan uluslararası oluşum da aynı tavrıkoydu ve başta ABD olmak üzere Esed yönetiminin meşruiyetinikaybettiği resmen ilan edildi.

Türkiye bu uluslararası karara sadık kaldı.Peşinden uluslararası camiayı uyararak radikal örgütler devreye girmeden Suriye meselesinin halli için çaba sarfetti.

Ama başta ABD olmak üzere diğer emperyalist güçlerkendi senaryolarını geçekleştirmek için Türkiye’nin makul tekliflerini diplomatik olarak reddetmemekle birlikte alanda tam tersi bir eylem planı uyguladılar.  Radikalörgütlerin devreye girmesini teşvik eden politikalarla Suriye’yi kan gölüne çevirdiler.

***

Sonra da dönüp Esed’in öncelikli hedefleri olmadığını,elleriyle besleyip büyüttükleri DAİŞ’i önemsedikleri bahanesiyle Suriye halkının huzur ve güveni yerineİsrail’in güvenliğini temin etmenin, kendi çıkarlarının peşine düşmenin ve Türkiye’yi frenlemenin gayreti içine girdiler..

Bir taraftan yüzümüze gülüp öteki taraftan PKK uzantısı terör örgütüne resmen vealenen yüzlerce TIR silah ve mühimmat verdiler.

Rusya’nın sahaya inmesiyle denklemdaha dazorlaştı.

Başlangıçta en güçlü aktör Türkiyeiken ve karşısında sadece Esed varken, muhatapları çoğaldı. ABD, AB, İran ve  Rusya..

***

İşte bir eksiğiyle politika doğruydu derken bunu kastediyorum, Yani en etkin güç iken Türkiyeyapılması gerekeni yapmadı.

Yapılması gereken ne miydi?

Uluslararası güçler ve radikal örgütler sahaya inmeden tıpkı Fırat Kalkanı gibi bir harekat ile Suriye meselesini kökünden çözmekti.

Uçağımızdüşürülünce, Reyhanlı saldırısı gerçekleştiğinde yeterli gerekçeler de oluşmuştu.

Türkiye bunu yapmadı. Hükümetimizin bence kusuru müdahalede gecikmiş olmasıydı.

Bakın Cerablus el-Bab ve Dabık artık güvenli bölge haline geldi. Halk evlerine döndü.Artık o bölgede Türkiye’yi tehdit eden unsur da kalmadı.

Türkiye’nin ta başından yapması gereken oydu.

***

Bunun anlamı Türkiye’ninSuriyetopraklarına göz dikmiş olması değil elbette.

Kendi milli güvenliğimiz ve insanımızın emniyet ve huzuru için bunu yapmak gerekiyordu/gerekiyor.

O zaman sınırımızda terör örgütünün oluşturmaya çalıştığı kantonlar falan yoktu. Şimdi Kobani ve Afrin’de ABD himayesinde PKK özerk bölgeler oluşturma peşinde.

Cumhurbaşkanımız böylesi bir oluşuma Türkiye’nin izin vermeyeceğini ve bölgeyi onlara mezar edeceğini açıkça ilan etti.

***

Fakat ben, Kobani ve Afrin’dePYD’ninhakimiyet kurmasına tahammül ediyor olmamızı da kabullenemiyorum.

Biliyorum karşımızda sadece PYD yok, ABD var Rusya var AB ülkeleri var. Oyun büyük.

Ama öte yandan bölgeye yığılan silahların yarın Türkiye’yeyönelmesi ihtimalini düşündükçe hükümetimizin elini çabuk tutması gerektiğini savunuyorum.

O yüzden Türkiye bir an önce AfrinveKobani’yemüdahale edip terör örgütünü bölgeden atmalıdır diye düşünüyorum..

Bence bu konu Kuzey Irak Bölge  Yönetiminin referandumundan daha önemli.