27 Mayıs “darbe”, 15 Temmuz “tiyatro”; öyle mi?

Önceki gün ilk defa Yassıada’ya gittim. Aradan geçen 59 yıla ve adadaki büyük değişime rağmen, orada yaşanan insanlık katliamını iliklerime kadar hissettim. 

“İnsanlık katliamı” diyorum çünkü Yassıada’da yaşananlar “darbe” ile dahi izah edilemez. 

Bir kere ortada yargılama filan yok. O meymenetsiz salonda duruşma değil, bir “tiyatro” sahnelendi. 

Zavallı başbakan, ileri sürülen saçma sapan suçlamalara karşı, hâlâ muhafaza ettiği o dillere destan nezaketiyle cevap vermeye çalışıyordu. 

Oysa “onu oraya tıkan kuvvet” çoktan kararını vermişti. 

Ama insanlık katliamı Menderes ve arkadaşlarını idam etmekle bitmedi. 

27 yıl devam eden “diktatörlük dönemi”ni, “açık oy, gizli tasnif” hayasızlığına varan bir “istibdat”a rağmen bitiren millete karşı, öyle büyük öfke duyuyorlardı ki, Menderes’i asmak bile onları tatmin etmemişti. 

Millete gözdağı vermek için seçtiklerine “acı”nın her çeşidini tattırmakta Firavunla yarış ediyorlardı. 

Yargılama tiyatrosunda, savcı rolündeki adam, içinde kadın külotu olan zarfı salonda sallayarak, “Devletin kasasından bunlar çıktı” şeklinde icra ettiği onur infazı, idamdan daha hafif değildi. 

Siz bir de merhum Menderes’e o salonun dışında reva görülen muameleyi düşünün. Hunharca katletmeden önce bir insana; bütün yalvarmalarına rağmen “Prostat muayenesi” kisvesi altında o iğrenç muameleyi yapmak hangi hayvanî ruh halinin eseridir? 

Daha bitmedi... İdamdan sonra “işkence” sırası ailesine gelmişti. 

Eşi Berin Menderes’ten, icra yoluyla “cellat ücreti” ve “yağlı urgan parası” isteyerek, bu dünyada yaşatabilecekleri her türlü acıyı tattırmaya çalışmışlardır.

 

CHP’de darbe gölgesi  

Peki, bütün bu yıldırma çabaları işe yaradı mı, milleti korkutabildiler mi? 

Elbette hayır. 

Siyaseti tarumar etmelerine, “Demokrat” ve demokrasi adına her şeyi yasaklamalarına rağmen millet, CHP’nin karşısındaki partiyi ilk fırsatta iktidara getirdi. 

Kıraathanelerde onlarca yıldır duvarda asılı duran; solmuş Adnan Menderes posterleri, onu ortadan kaldırmakla kalplerden silemediklerinin en büyük delilidir. 

Hatta 15 Temmuz gibi hiç beklenmeyen bir darbe teşebbüsüne karşı milletin ortaya koyduğu “ezber bozan” refleks, aslında yıllar önce Menderes’i koruyamamış olmaktan kaynaklanan bir uhdenin tezahürüydü. 

Ne yazık ki milletin, darbe karşısındaki bu kararlılığını, güya milleti temsil eden kanaat önderlerinde ve aydınlarda pek göremedik. 

Cumhuriyeti kurduğunu iddia eden CHP ve yandaşları, dil ucuyla kınasalar da maalesef demokrasi düşmanı darbelere karşı milletin iradesini savunmamışlardır.

 

Yalan testi 15 Temmuz

Bu konuda en üst seviye “takiye”yi sergileyen CHP lideri Kılıçdaroğlu’dur. 

2010’da CHP’nin başına “darbe” ile getirildikten beş gün sonraki 27 Mayıs’ta, Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’e verdiği röportajda “Darbeyi yapanlar bugün utanıyor. Askeri darbeler kesinlikle savunulamaz" dedi ve her yıl benzer ifadelerle 27 Mayıs’ı reddetti! 

Hatta geçen yıl çıtayı çok daha yükselterek, 27 Mayıs günü Anıt Mezar’a gitti ve “Adnan Menderes’in kabrini ziyaret eden ilk CHP lideri” olarak tarihe geçti! 

Peki Kılıçdaroğlu ve benzerlerinin kalbini mi yardık; neden samimi bulmuyoruz? 

Çok basit bir testi geçemediler de onun için. 

Çünkü 12 Eylül, 28 Şubat, hatta 15 Temmuz darbelerine “darbe” diyemediler, tam aksine desteklerken suçüstü yakalandılar. 

Kılıçdaroğlu, sırf FETÖ’ye olan “borcu” sebebiyle, 15 Temmuz gibi bir işgal teşebbüsüne değil, onların cezalandırılmasına “darbe” dedi. 

15 Temmuz’un “hain bir darbe” olduğunu açıkça ifade edip karşısında duramayanların, darbe konusunda söylediği her şey yalandır…