6 Kasým 1983 seçimine 2 gün kala, 12 Eylül Darbesi’nin lider komutaný, Cumhurbaþkaný Kenan Evren’in Þanlýurfa’da yaptýðý o açýklama sonrasý yaþanýlanlarý duayen siyaset adamý Halil Þývgýn pek güzel anlatýr... Evren, darbe lideri olmanýn gücüne sýrtýný dayamýþ, merhum Turgut Özal’ýn baþýnda bulunduðu ANAP’ý hedef alarak, “bunlara oy vermeyin, yoksa karýþmam” demiþti. Halk, tehdide aldýrmadý, oyunu kullandý, Özal’ý tercih etti...
“6 Kasým saat 17.30’dan sonra yurdun dört bir yanýndan sonuçlar gelmeye baþladý, baktým kazanýyoruz, ama bir sorun var, sonuçlarla birlikte Genelkurmay hareketlenmiþ, komutanlar uzun toplantýlar yapýyor, bir-iki yakýn gördüðüm gazeteci arkadaþa gidin bir Genelkurmay’a bakýn, ýþýklar falan yanýyor mu dedim, döndüler, çok hareketli dediler. O sýrada Ýstanbul’dan karayoluyla gelen Özal aradý, kendisine seçim sonuçlarýnýn çok iyi olduðunu fakat farklý bir durumun da yaþandýðýný söyledim, anladý. Bunun üzerine kendisini Kazan’da karþýlayýp bilgi verdim” diye baþlar Þývgýn sohbetine...
“Seçimi kazandýk, ben Genelkurmay’daki hareketlilik nedeniyle kýsa bir basýn toplantýsý düzenledim, rahmetli, dünyanýn dört bir yanýndan gelmiþ ajanslara zaferini duyurdu, eðer askerler bir hareket yapacak olsalardý bizim de söyleyecek bir lafýmýz olacaktý. Evren’in 4 Kasým açýklamasý bir talihsizlikti, ben yine de Özal’a, bir randevu alalým, inatlaþma görüntüsü vermeyelim dedim, kabul etti, gitti Evren’le konuþtu, rahatlamýþ döndü. Kabinenin kurulmasý konusunda Evren, Özal’a, önce Genel Sektreter’le bir konuþ demiþ, olacak iþ mi, ülkenin müstakbel baþbakanýný bir emekli generalin önüne sürüyor, kademeyi düþürüyor, neyse, basýna hissettirmeden emekli Orgeneral Sedat Güneral ile buluþtuk.”
Þývgýn’ýn bu buluþmayla ilgili anýsý günümüz gençleri için tarihi önemdedir:
“Güneral Paþa, büyük bir kibirle karþýladý Özal’ý, söze, bu ne biçim seçim beyannamesi, burada yazdýklarýnýzýn hiç birini yapamazsýnýz, derhal düzeltin, öyle bir bakalým demez mi? Özal’ýn yüzü simsiyah oldu, öfkelenince rahmetli öyle olurdu ve lafýnda çok sert olurdu, ona konuþma fýrsatý vermeden ben özür dileyerek araya girdim ve seçim beyannamesinin kanunlara uygun olduðunu, eðer bir sorun görüyor ve yapmamýzý engelleyeceklerse, bizim milletten aldýðýmýz görevi iade edip, Meclis’e girmeyeceðimizi söyledim, çýktýk... Devamýnda Hüsnü Doðan tepkimizi ve sine-i millete döneceðimizi belirten bir mektubu kaleme aldý ve Güneral’a ben götürdüm. Kenan Evren seçim kazanmýþ Turgut Özal ile tam bir ay görüþmedi, o arada Milli Güvenlik Konseyi bizim önümüzü týkayacak her türlü düzenlemeyi yaptý, hatta Denktaþ’a baðýmsýzlýk bile ilan ettirdi, ama sonunda görev milli iradenin oldu, tam 1.5 aylým bekme sonucu hükümeti kurabildik...”
Bütün bunlarý neden aktarýyorum? Türkiye’nin demokratikleþme serüveninde yaþanýlan çok önemli dönemeçler vardýr... Biri, merhum Özal’ýn ve arkadaþlarýnýn Cunta’nýn baskýlarýna karþý koyarak elde ettiði baþbakanlýk makamý ve devamýnda yaþanýlan reform sürecidir...
Diðeri, bugün sekizinci yýlýný idrak ettiðimiz ünlü 27 Nisan Muhtýrasý sonrasýnda yaþanýlanlardýr....
Millete dönmek...
Bugün Cumhurbaþkanlýðý makamýnda doðrudan halk oyuyla seçilmiþ ilk devlet adamý olarak oturan Recep Tayyip Erdoðan ve arkadaþlarý, 2007 yýlýnýn 27 Nisan’ýnda bir akþam saatinde ortaya çýkan o muhtýraya, “erken seçim” kararýyla “rest” çekmeselerdi, bugünün Türkiye’si kuþkusuz çok farklý olacaktý...
Erdoðan ve arkadaþlarý, Özal ve arkadaþlarýndan 24 yýl sonra, benzer bir seçimle karþý karþýya kaldýlar... Ya millet iradesine güvenip sandýða dönecekler, ya da teslim olacaklar, Cumhurbaþkaný da Ahmet Necdet Sezer’in bir devamcýsý olacaktý...
Günümüze yansýyan “kriz söylemleri” ve “bölünme manevralarýnýn” temelinde sivil siyasi kadronun o meydan okumasý vardýr...
Oligarþik vesayet güçleri, Hüsnü Doðan’ýn yazýp, Halil Þývgýn’ýn Cumhurbaþkanlýðý Genel Sekreterliði’ne götürdüðü o meydan okuma mektubunu sindiremedi, o nedenle, merhum Turgut Özal Çankaya’ya çýktýðýnda Türkiye hem büyük bir çalkantýnýn hem de bir cumhurbaþkanýnýn bütün yapýlan incelemelere karþýn bugün de “þaibeli” olarak deðerlendirilen ölümüyle karþýlaþtý...
Bugün, tabii ki, farklýdýr, 1993 Örtülü Darbesi tarzý veya 28 Þubat açýk müdahalesi gibi giriþimlerin önü kesilmiþtir ama, iþte “kriz edebiyatý” sürüyor...
27 Nisan’ýn yýldönümünde, hepimizin yakýn tarihin o puslu labirentlerini iyi deðerlendirmemiz, geleceðin daha demokratik bir ülkesi için deneyimlerden yararlanarak yürümemiz gerekiyor.
Son Söz: Demokraside sandýk önemlidir, bugün kim, “kýdemli yazar” havasýyla milli iradenin tercihlerinin karþýsýna dikiliyorsa, önce, ona iyi bakýn, 1983’de bakalým nerelerdeymiþ?