28 Þubat bombasý

Ankara 5. Aðýr Ceza Mahkemesi'nde görülen 28 Þubat davasýnýn 93. celsesinde dün esas hakkýndaki mütalaasýný veren savcýnýn sözleri gündeme bomba gibi düþtü.

Savcý, dönemin Genelkurmay Baþkaný Ýsmail Hakký Karadayý, Ýkinci Baþkan Çevik Bir, Org. Çetin Doðan ve dönemin YÖK Baþkaný Kemal Gürüz'ün de aralarýnda bulunduðu 60 sanýk hakkýnda müebbet hapis cezasý istedi. 

5 yýldan fazladýr devam eden dava neredeyse unutulmuþtu.

28 Þubat, tam anlamýyla darbeydi. Silahlý kuvvetler içindeki cuntacý yapý, bütün kibir, despotluk ve “bu ülke bizden sorulur” kabadayýlýðý ile siyaseti teslim aldý. Cuntacýlýklarýný gözlerden uzak tutmak için “postmodern” tabirini kullandýlar.

Savcý ona da cevap verdi. Mütalaasýnda, Refahyol Hükümeti'nin yýkýlmasýyla sona eren 28 Þubat sürecinin "postmodern" deðil, askerin cebir ve þiddet kullanarak tüm unsurlarýyla hayata geçirdiði "gerçek bir darbe giriþimi" olduðunu vurguladý.

Duruþma 8-9-10 Ocak 2018 tarihine ertelendi. 

Görülecektir ki, 2018’in ilk günlerine bu davadaki geliþmeler damga vuracaktýr.

28 Þubat darbesini 27 Mayýs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden ayýran en önemli özellik TSK içindeki cuntanýn; yüksek yargýyý, üniversiteleri, iþçi-iþveren sendikalarýný, bilhassa medyayý, silahsýz kuvvetler diyerek kullanmasýdýr.

28 Þubat sürecini en güzel özetleyen dönemin Baþbakan Yardýmcýsý DYP Genel Baþkaný Tansu Çiller oldu.

Çiller, davanýn 18 Temmuz 2017’deki 89. celsesinde þunlarý söyledi:

“28 Þubat bir darbedir. Belki alýþýlagelmiþ bir darbe deðildir, bir koalisyon eliyle icra edilmiþtir. Bu koalisyonun içerisinde çeþitli toplum kitleleri vardýr, kimi medya, kimi TSK mensuplarý, kimi yargý üyeleri, kimi sendikalar, kimi sivil toplum örgütleri ve kimi dýþ odaklar vardýr. Hükümeti düþürmeye yönelik bir plan çerçevesinde korku, baský ve þiddetle hükümeti yok etmeye yönelik bir harekettir.
“Türk tarihinin hafýzasýnda, bilincinde çok eski bir fotoðraf mevcuttur. O fotoðraf bir hançer gibi herkesin hafýzasýnda saklýdýr, siyasetçilerin de hafýzasýnda saklýdýr. Ýpe giden bir Baþbakanýn (Rahmetli Adnan Menderes) hüzünlü bakýþýnýn fotoðrafýdýr o. Bu fotoðraf tüm topluma dehþet saçmýþtýr, 28 Þubat, bu dehþet refleksinin üzerine inþa edilmiþtir.”

Bugünden itibaren belli/malum çevre 28 Þubat davasýna baþkaldýracaktýr. Yargýyý töhmet altýna alacaklar, zihinleri bulandýrmak için bu davayý gerçek kumpas davalarý ile bir tutarak sulandýrmak isteyeceklerdir.

Anayasa Mahkemesi, Yargýtay ve Danýþtay baþkan ve üyeleri Genelkurmay Baþkanlýðý'na çaðrýlarak kendilerine mevcut hükümete savaþ açýlmasý için brifingler verildi. Brifingler dizisi rektörler, sivil toplum kuruluþlarý temsilcileri ve basýn mensuplarý ile devam etti. Varlýklarýný demokrasiye borçlu siviller, askerlere yaranmak için sýraya girdi. Medyaya verilen ikinci brifingden sonra askerlerin “gerekirse silah kullanýrýz” dediði manþetlere taþýndý.

30 Nisan 2017’de bir övünme vesilesi olarak dönemin Genelkurmay Baþkaný Karadayý’nýn þu sözleri aktarýldý:

“Basýn, bizim gururumuz olmuþtur. Basýnýn tutumunu þükranla karþýlýyoruz...”

28 Þubat sürecinin ABD ve Ýsrail baðlantýsý da gün ýþýðýna çýkarýlmalýdýr.

Cengiz Çandar bir röportajda Neþe Düzel’e þunlarý söylemiþti:

“28 Þubat’tan iki hafta sonra, 12 Mart 1997 Cumartesi günü Washington’da Dýþiþleri Bakaný Albright’ýn çaðrýsýyla bakanlýðýn yedinci katýnda, Türkiye toplantýsý yapýldý. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi orada. Abramowitz, ‘Türkiye ile Amerika arasýndaki iliþkilerde yazýlý olmayan bir kod vardýr. Erbakan bu kodu bozdu. Amerika, ne yapacaðý kestirilemeyen, kontrol edilemeyen müttefikten hoþlanmaz diyor.”

Cumhurbaþkaný Erdoðan’a içten dýþtan saldýrýlar devam ederken, 28 Þubat davasýnýn anlatacaðý çok þey olacaktýr...

***

Bana nedense karanlýk iliþkileri çaðrýþtýran bir kalem, uzun bir aradan sonra isim vermeden saldýrmýþ. PKK terör örgütü propagandasý yaptýðý için Sabah gazetesinden kovulan, 7 Haziran seçiminden bir gün önce hem de Sabah gazetesinde, “oyum HDP’ye” diye yazarak Cumhurbaþkaný Erdoðan’ý zor döneminde satan birisinin jurnallemesine ne devlet itibar eder, ne de millet...