28 Þubat darbesi Ýslam'a yapýldý

28 Þubat, Türkiye siyasi tarihinin bir kara lekesi. Çünkü demokrasiye karþý bir darbe yapýldý. Ciddi hiçbir neden yok iken hem de. Tamamýyla Müslümanlýðýn yükseliþine ve sert laikçi rejimin deðiþimi talebine karþý verilen bir tepkiydi. Milli Güvenlik Kurulunda alýnan "tavsiye kararlarý" ile TBMM'ne zorla dayatýldý. Demokratik bir þekilde seçimle iktidara gelen hükümetin baþbakaný Necmettin Erbakan yerinden edildi. Milli Görüþ hareketinin vakýflarý ve oluþumlarý kapatýldý, baþörtü yasaðý katý bir þekilde uygulandý. Ýmam Hatip Liselilerin üniversiteye girmesini engellemek için akademiye zorla kanunlar çýkartýldý.

Ýmam Hatip Lisesi sadece hoca ve vaiz yetiþtirmeliydi. Hatta TÜSÝAD, bu konuda akademisyenlere rapor hazýrlayarak bunun "bilimsel gerekçelerini" ortaya koydu ve kamuoyunu da buna alýþtýrmaya çalýþtý. Böylece birçok ÝHL kapatýldý. Ayrýca akademide ve bürokraside imam hatipli avýna çýkýldý. Baþörtülüler dýþlandý ve hedef haline getirildi. Ýslamcýlar, Nurcular, Nakþiler topluca rejimin ve devletin tehdit unsurlarý kapsamýnda deðerlendirildi. Bu çerçevede çeþitli sürgünler, atama engelleri, dýþlamalar yaygýnlaþtý. Bu satýrlarýn yazarý, Ýslamcý dergiler çýkardýðý, yazýlar yazdýðý ve imama hatipli olduðu için beþ yýl üniversiteye giremedi. Hanýmý baþörtülü olduðu için devlet okullarýnda öðretmenlik yapamadý. Birçok insanýn selamýndan bile yoksun kaldý.

Türkiye âdete Müslümanlýk için yeni bir tek parti dönemi yaþýyordu. Cemaatler ve STK çevreleri de sürgün, baský ve iþkence süreçlerinden geçti. Ýskender Paþa Cemaatinin Nakþi þeyhi Prof. Dr. Esat Coþar yurtdýþýna sürgün hayatýna çýktý. Erdoðan, Ýstanbul Büyük Þehir Belediye Baþkanýyken tutuklanarak hapse atýldý.

Laikçi ve ulusalcý ideoloji etrafýnda toplaþan unsurlar ve partiler yeni bir iktidar kurdu. Bunlar sadece Milli Güvenlik Kurulunda alýnan kararlarý uyguladýlar. Batý karþýtlýðý, AB karþýtlýðý, ant-emperyalizm ve Avrasyacý tutum çerçevesinde bir siyaset savunuldu. Gazeteciler tehdit edildi, tutuklandý, manþetler darbeciler tarafýndan belirlendi. Hukukçulara brifingler verildi.

Gülenciler, bu dönemde destek gördü. Paralel Yapýnýn baþý Gülen, televizyonlara çýkartýldý ve her gün gazetelerde boy gösterdi. Erbakan baþbakanlýðýnda yürütülen hükümete ve Erbakan'a "beceremediniz, bari çekilin" ifadesi, Türkiye'nin en çok okunan gazetelerinde manþet yapýldý. Darbeciler, önceleri Güleni Ýslamcýlara, Milli Görüþ siyasetine ve diðer cemaatlere karþý araç olarak kullandýlar. Ýslam'ýn asýl yüzünün darbeyi de savunan kesim olarak Gülencileri gösterdiler. Hatta ilginç bir biçimde, din nedeniyle ve laikliðe karþý olmak gerekçesiyle Refah Partisi kapatýlýrken bunlar piyasaya sürüldü. Daha da ilginç olaný, Baðýmsýz Türkiye Partisi lideri olan sakallý bir þeyhin, propagandasýný çok serbest bir þekilde yapmasýydý.

28 Þubat darbesinin RP'ni kapatma iddianamesi çok çarpýcýdýr. Darbecilerin görüþünü yansýtan ve hukuka saygý duymayan sübjektif bir iddianamedir. Laiklik ana kapatýlma gerekçesidir. Ancak bu laiklik anlayýþý, tamamen ulusalcýlýk ideolojisi ile ele alýnýr. Nitekim laikliði çaðdaþlaþmak ile eþit gören ve bundan dolayý da dini her alandan arýndýrmayý savunan sosyolog Niyazi Berkes'e de referansta bulunulur. 28 Þubat darbesinin egemen ideolojisi de budur. Burada laiklik o kadar geniþ tutulur ki bütün gündelik hayatý kapsar. Bir devlet ve din sözleþmesinin çok ötesine uzanýr.

Muhafazakâr siyaset, her zaman Türkiye'de demokrasiyle yükseldi. Müslümanlýk ve dindarlýk da öyle. 28 Þubat, Türkiye'nin Müslümanlýðýyla yeniden barýþmasý ve devletin de bu çerçevede reformlar yapmasý talebine karþý yapýlan bir darbedir. Fakat beyhude bir çaba. Bin yýl deðil, beþ yýl bile sürmedi. Ýslam, daha kudretli bir þekilde devlet ve toplumda yeniden yer edinmeye baþladý.