28 Şubat savcıları vakit kaybetmemeli

28 Şubat’la neden/niçin bu kadar kafayı bozduğumu soruyorlar. Hatta bunun hastalık derecesinde bir saplantı değilse ve “yazacak başka konumun” olmayışına bağlayarak akıllarınca tezyifte bulunuyorlar.

Hatta “Derdin darbelerse 27 Mayıs var, 12 Mart var, 12 Eylül var niye onlar değil de 28 Şubat’a takıksın? Kişisel bir hesabın mı var?” diyorlar...

Bu ülkenin % 1.5-2 yazıyla da yüzdebirbuçuk ya da yüzdeikisini dışarıda tutarsanız geriye kalan % 98’nin 1960 yılından bu yana darbecilerle hesapları olduğu kesin. İşte o % 98’in içerisinde ki bir “kişisel hesaplı” da ben oluyorum.

Anlaştık mı?

Gelelim niye 28 Şubat?

Şimdi size “etkisi bin yıl sürecek darbe aşağıdaki aşağıdakilerden hangisidir?” diye sorsam..

A) 27 Mayıs   B) 12 Mart

C) 12 Eylül    D) 28 Şubat

Hepiniz hiç şüphesiz “28 Şubat post-modern darbesi” cevabını verir ve “eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun 28 Şubat sonrasın da  yaptığı açıklama” olduğunu söylersiniz...

Değil. 28 Şubat’ta adeta darbenin sembolü haline gelen sloganın orjinalinin “27 Mayıs bin yıl sürecek” olduğunu, ilk kez söyleyenin ise 27 Mayıs’ın ileri gelen generallerinden ve sonraki yılların senatörlerinden olan Mucip Ataklı olduğunu ‘Söz Bitmeden’ programımda Darbeleri Araştırma Komisyonu üyesi ve AK Parti vekili Cengiz Yavilioğlu’dan öğrendim.

Cengiz Yavilioğlu’nun “Bir kere bu komisyon ilk defa darbelerle ilgili olarak kamuoyunda ‘toplumsal hafıza’ oluşturdu. 1960 yılından bu yana darbeciler ‘kutsal bir vasiyet’ gibi ‘vesayet sistemini’ babadan oğula devretmişler. İsimler değişmiş mantık değişmemiş hiç. Darbelerin demokrasimize-özgürlüğümüze vurulan bir balta olmakla birlikte ekonomik bir boyutunun olduğunu vatandaşın cebine yansıyan maliyetinin olduğunu rakamlarla ortaya çıkardık. Örneğin 28 Şubat’ın ülkeye maliyeti 291 milyar dolar. O dönemde kişi başına düşen maliyet 4 bin 150 dolar, yani her vatandaşın cebinden bu para alınmış. Darbelerin ekonomik kaybından sadece-devlet etkilenmiyor. Darbelere bir de bu boyutuyla bakmamız gerekiyor” sözlerini dikkatle okumak gerekiyor.

Yanlış duymadınız? 28 Şubat sürecinde benim haberim olmadan cebimden “çalınarak” beni zarara uğratan rakam 4 bin 150 dolar. Hane başına düşen rakam değil bu ayrıca da. Örneğin 4 kişilik bir ailede x 4 bin150 dolar olarak hesaplayın ve ortaya çıkan rakamla evinizdeki hangi ihtiyaçları giderebileceğinizin muhasebesini yapın.

Bu ülkede darbe yaparak zenginleşen isimlerde ortaya çıkacak yakında.

Yavilioğlu “İlginçtir darbeler yasalara ve mevzuata uygun olarak yapılmış. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. 28 Şubat ise aktörleri hayatta olduğu için yargılama açısından ayrıca önem kazanıyor. Zaten bütün darbeler aynı ve zincirleme devam ediyor. Eğer bu hesaplaşmayı yapamazsak bir daha darbe olmayacak diye bir şey sözkonusu değil” diyor.

Ben de buna inandığım 28 Şubat’ı birilerine göre “takıntı” haline getirdim.

Aktörleri hayatta olan ve hala birbirleriyle “istişare halinde” olan darbecilerin biran önce yargı önüne çıkarılması gerekiyor. Komisyon çalışmasını bitirdi. Süre yeterli olmadığı için ellerinde 50 bin sayfanın üzerinde hala çalışma yapılması gereken ve Komisyon Raporu’na yansımayan belgeler var.

28 Şubat savcısı sayın Mustafa Bilgili biraz daha sorumlu ve acil davranırsa “mevzuata uygun olarak yapılmış darbenin ıslak imzalı tüm belgelerine” ulaşabilir ve soruşturmayı genişletebilir.

Darbeleri Araştırma Komisyonun hazırladığı raporun resmileşmesinden hemen sonra yargı mensupları bu raporu ekleriyle birlikte dikkatle okumalı...

Bütün aktörleri hayatta olan 28 Şubat Darbesi’nin aktörlerinin sağlıklı ve adil bir biçimde  yargılanması sağlamalıdır. Kuşkusuz bu aktörlerin yargılanması sadece kişilerin değil, aynı zamanda zihniyetin darbeci zihniyetin yargılanması anlamına gelecektir.

Altını çizdim üstünü çizdim

Allah rahmet eylesin Necmettin Erbakan 28 Şubat sırlarıyla birlikte gitti. Hocanın yol ve sır arkadaşları da ketumluklarını korumaya devam ediyorlar.

Osman Özbek ismini bilmeyeniniz yok. Başbakanlığı döneminde Erbakan hoca ve ailesine galiz şekilde küfreden meşhur komutan...

Dönemin Cumhurbaşkanı da Demirel...

1960 darbesinden sonra Ragıp Gümüşpala’nın yerine 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nin şapkasından çıkıp Adalet Partisi’nin genel başkanlığına getirilen Çoban Sülo...

Şimdilerde 28 Şubat’ta  “mevzuata uygun olarak mühürlü imzalı Erbakan Hoca’ya zırt pırt MGK toplantısı öncesi ve sonrasında laik düzenin korumak için mevcut kanunlar harfiyen uygulanmalı, devrim kanunları harfiyen uygulanmalı “gereğinin yapılması” notuyla gönderdiği mektuplar çıktı ortaya.  Rahmetli Hoca da “Başbakan’a küfreden” Özbek Paşa’yla ilgili “gereken yapılsın” diyerek Çoban Sülü’yü köşkte ziyaret ediyor.

Osman Özbek Paşa’nın ismi yazılı kağıdı koyuyor önüne “Şimdilerde bir şey yapmak doğru olmaz. Ama altını çiziyorum ilgileneceğim merak etme” diyor.

On gün sonra Cumhurbaşkanı-Başbakan görüşmesinde Hoca olanca nezaketiyle “Osman Özbek Paşa’yı” sorunca “Şimdi de üstünü çiziyorum” diyor ve Hoca’yı köşkten gönderiyor.

Yorum yok!