Yeni Türkiye’nin miladý olarak tarihin kadim sayfalarý arasýnda yerini alan 12 Eylül 2010 referandumu, darbelerle karartýlan siyasi tarihimizin temize çekilmesi açýsýndan çok önemli bir baþlangýç.
Referandumla açýlan yeni demokrasi sayfasýyla birlikte, bütün darbecileri, darbe giriþimine karýþanlarý yargý önüne çýkarmanýn da yolu açýlmýþ oldu. Ýþte, Türkiye bugün bu hesaplaþma sürecini yaþýyor.
Bu çerçevede, Meclis’te kurulan Darbeleri Araþtýrma Komisyonu basýn patronlarý ve yöneticilerinden yazarlara, siyasetçilerden bürokratlara kadar pek çok ismi dinliyor ve darbelerin fotoðrafýný çýkarmaya çalýþýyor.
Özellikle 28 Þubat postmodern darbe sürecinde aktif rol alan, darbecilerle gönül baðý içinde olan isimlerin hemen büyük bir bölümü ya ‘üç maymunu’ oynuyor ya da ‘fazla kurcalamayýn, o günler geçti iþimize bakalým’ havasý içinde.
***
Komisyondaki ifadelere ve medyada yazýlýp çizilenlere dikkatlice baktýðýmýzda aslýnda tehlikenin hala devam ettiðini görüyoruz. Öyle ki, bazýlarý “býktýk her gün 28 Þubat darbesinin konuþulmasýndan, baþka iþiniz yok mu” havasýnda...
Kýsacasý, bazýlarý darbelerle yüzleþme iþinden hiç mutlu deðil. 28 Þubat hiç konuþulmasa daha mutlu olacaklar. Özellikle Kemalist sol çevrelerin hafýzasýnda 12 Eylül ve 12 Mart dýþýnda bir darbe kaydý yok. Onlarý da sadece bir nostalji olarak hatýrlamayý seviyorlar o kadar... Mesela, 12 Eylül darbecilerinin yargýlanmasý da pek iþlerine gelmiyor. Çünkü, o zaman ‘darbe edebiyatý’ yapacak baþka konularý kalmayacak.
Ne hikmetse Türkiye’deki darbecilerin yargý önüne çýkarýlmasý, yýllarca Allende þarkýlarý söyleyip, Þili diktatörü Pinochet’e karþý yumruklarý havada sýkýlý dolaþan Ortodoks solun ilgi alanýna pek girmiyor.
Bunlarý, bir fantezi olsun diye söylemiyorum. Trajik ama Türkiye’deki Kemalist sol, özellikle 12 Eylül’e karþý hep yumruklarý havada dolaþýr, bol bol ‘darbe edebiyatý’ yapar ama iþ yargýlamaya gelince ortalardan kaybolur.
Bunun için hiç uzaða gitmeye gerek yok. 12 Eylül 2010 referandumunda, solun nasýl bir tavýr takýndýðýna bakýn ne dediðimi anlarsýnýz.
O günlerde, ‘evet’ kampanyasý yürütenlerin, “Bu Anayasa 12 Eylül darbesinin rövanþýný alýyor, o nedenle bu Anayasaya hayýr diyen darbecidir.” cümleleri karþýsýnda, Pinochet’li darbe edebiyatý yapmayý pek seven sol bir kalem bakýn neler yazýyor: “Ben hayýr diyorum. Neden darbeci oluyorum? Ne alaka? Yani, 12 Eylülcüler yargýlanabilecek. Yalan. Çünkü, o yargýlama çoktan zaman aþýmýna uðramýþ bulunuyor. Darbecileri yargýlama yalanýn dik alasý.”
Yýllarca, 12 Eylül darbesinden þikayet eden sol kalemlerin, referandumda darbecileri korumak için bülbül gibi þakýdýklarý þu ifadeler medya tarihimize kara bir leke olarak yazýlmýþtýr: “Darbecileri yargýlamak için hukukun evrensel ve en temel kavramlarýndan biri olan “hukuk geriye iþlemez” ilkesini çiðnemek gerek. Bu mümkün deðil.”
Kimse bize numara yapmasýn, yukarýdaki cümlelerin anlamý, çok açýk bir þekilde darbecilerin yargýlanmamasý için mazeret üretmektir ve de onlara kol kanat germektir.
Evet, devran döndü ve darbeciler yargýlanýyor. Ama bizim Allende’ci solcularýmýz kayýplara karýþtýlar.
Gerçi solun hiçbir fraksiyonu, bu ülkede savunduklarý düþüncelerin arkasýnda duramamýþ ve hayata geçirilmesi için altýna imza atamamýþtýr. Yýllarca Nazým Hikmet’i sembolleþtirip CHP eliyle cezaevine týkmýþlardýr. Soldaki þansa bakýn ki, Nazým’a vatandaþlýk hakký vermek AK Parti iktidarýna nasip olmuþtur. Yine, 1 Mayýs’ýn resmi bayram olmasýný sol deðil, AK Parti gerçekleþtirmiþtir.