28 Þubatçýlar ‘postmodern’ yolu seçti, çünkü...

Türkiye’nin temel sorunlarýnýn da temelinde, düþünce biçimlerinin, hareket tarzlarýnýn, çözüm önerilerinin “yerli olmamasý”nýn, “yerlileþtiril(e)memiþ olmasý”nýn yattýðý söylenir.

O yüzden her þeyin arkasýnda “dýþ güçler” aranýr.

Darbelerin, ekonomik krizlerin...

Yok mudur?

Bunun yanýtý geçmiþ örneklerde var.

Ancak dönüp kendimize bakalým. Örneðin, 28 Þubat’ýn arkasýnda dýþ güçlerin olup olmadýðýndan daha önemlidir, “dýþ güçlerden medet aranýp aranmadýðý” ...

28 Þubat darbesi, dýþ güçlerden yeþil ýþýk alýnamayýnca postmodern bir yöntemle yapýlmaya çalýþýlmýþtýr. Sürecin asker liderlerinin sözlerini hatýrlayalým:

Oramiral Güven Erkaya (Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutaný): “Ýhtilal için ortam hazýrlanana kadar beklensin isteniyorsa, o zaman, nasýl tayin edilecek? Erken teþebbüs edilirse, iç ve dýþ kamuoyundan tepki gelebilir. Geç kalýrsak, bu sefer de ihtilal yapamayýz. ... O zaman hazýrlýklý olunmalý, bir plan yapýlmalý. Bu önerim kabul gördü.”

Orgeneral Erol Özkasnak (Genelkurmay Genel Sekreteri): “O günün dünya ve ülke koþullarýnda 12 Mart ve 12 Eylül gibi klasik bir müdahale yapýlamazdý. ‘Silahsýz kuvvetler’ kavramýný kullanmamýzýn nedeni budur.”

28 Þubatçýlar, Türkiye’nin ve “dýþ dünyanýn” koþullarýný dikkate almak zorunda hissetmiþlerdi kendilerini.

Bu, “Askerler analiz etmiþ, dünyanýn ve Türkiye’nin geldiði noktada tanklarla, radyo evini ele geçirmekle darbe yapýlamayacaðýný görmüþtü” diye yorumlandý genellikle.

Oysa kazýn ayaðý öyle deðildi.

Sadece Ankara’daki temsilciliklerde deðil, Türkiye’de olasý bir darbeye yönelik tepkileri önemsenen bazý önemli baþkentlerde, etkin lobilerde, “Sincan’da tanklarý yürüterek iþaret veren askerlere destek amacýyla ziyaretler yapýlýyor, askerin laikliði ve özellikle görüþülen temsilcilerin ülkeleriyle iliþkileri korumak amacýyla baþlattýðý harekete destek isteniyordu.”

Askerler kendi sýnýfýndaki muhataplarýyla yoklamalar ve taleplerde bulunurken, “silahsýz kuvvetler”in apoletsiz generalleri de görevlendirildikleri ziyaretleri yapýyordu.

Gazeteciler, politikacýlar, “aydýn” kadrosundan elçiler. Dönemin ünlü “beþli çete”si düþünülürse, bu gruba iþadamlarý, sendikacýlar, meslek örgütlerinin temsilcilerini de dahil etmek yanlýþ olmaz.

Talepleri açýktý: Ülke Erbakan ve Çiller’in elinde Batý’dan kopuyordu. Bunu önlemek için askerin baþlattýðý harekete destek vermeleri gerekiyordu. Bu Batý’nýn da, muhatap ülkenin de çýkarýnaydý. Zira Erbakan’ýn iç politikasý içeride irtica tehdidini büyütüyordu, dýþ politikasý da Batý’nýn zararýnaydý. Örnekler de hazýrdý: Ýran ve Libya politikalarý...

Dönemin diplomatlarýnýn deyimiyle, “Batýcýlar bizi harekete geçirmeye çalýþýyordu. O kadar kiþi geliyordu ki...”

Ýþte, deyim yerindeyse “bodoslama darbe”den “postmodern darbe”ye geçiþi saðlayan kýrýlma bu “diplomatik temaslar” sonucu gerçekleþti.

Birçok dýþ güç “sessiz” kalmayý tercih etti. Bazýlarý ise açýkça þu tepkiyi koydu: “Türkiye eski Türkiye deðil. Anayasa dýþý bir þey yaparsanýz sizinle birlikte olmayýz. Aksine iliþkileri dondururuz, hatta size karþý oluruz.”

Silahlý ve silahsýz kuvvetler, dýþ güçlerden destek arayýþýndan elleri boþ dönünce postmodern darbenin ömrü de kýsa oldu. Darbeciler kýsa sürede tasfiye oldu, darbenin etkileri de bin yýl deðil, on yýl sürebildi.

Ýþin acý tarafý, kendi iþimizi kendimiz halletmeyi, yine dýþ güçlerin desteðiyle öðrenmiþ olduk!

Örneðin, düne kadar Avrupa’dan, ABD’den destek arayarak politikalarýna yön veren birçok siyasi parti, oradan gelen “Kendi kendinize halledin” tepkilerini aldýkça içeriye dönmek zorunda kaldýlar. Kimi partiler tarafýndan ilgili ilgisiz her konuda Türkiye’ye taþýnan yabancý inceleme heyetleri birkaç yýldýr ortalarda yok, farkýnda mýsýnýz?