28 Şubat’ta bu bile oldu!

28 Şubat döneminin önemli bir siyasetçisiydi.

 

Hem üstlendiği görev, oturduğu koltuk, hem siyasi cesareti ve kişiliği nedeniyle çok fazla gündemdeydi. Sonradan, o günlerde yaşanan “absürt gerçeklik”le dalga geçerken ifade ettiği gibi “hakikaten çok meşhurdu”. 

 

Ağır hakaretlere uğramış, tehdit edilmişti.

İtibarını zedelemek, aşağılamak isteyenler en zelil yollara başvuruyor, bu toplumda son derece yaygın ve herkesçe saygın olan aile yaşantısını konu ediniyor, güya onu “mahalleli” olmakla “itham” ediyor, “sınıfını” hatırlatıyor ve beyaz seçkinlere layık gördükleri yöneticiliği ona yakıştırmıyorlardı.  

 

O süreçte kendi partisi de, koalisyon ortağı da “yeterince dik” duramamıştı ve nihayetinde sandığa gömülmüştü. Kullanılan yöntem ve enstrümanlar farklılaşmış olsa da hem hedef hem sonuç olarak apaçık bir darbe olan 28 Şubat’ın üzerinden 6-7 yıl kadar geçmişti ki kendisiyle röportaj yapmak üzere buluştuk.

O günlerde yaşadığı “kuşatılmışlığı” ve “yalnızlığı”son derece samimi, sahici bir dille anlattı.

 

Maruz kaldıkları karşısındaki haklılığından emin olmasına, metanetli görünmesine rağmen konuşmakta zorlandığı, gözlerinin daldığı ya da dolduğu anlar çok oldu.

Bir ara teybi kapatmamı istedi.

Kapattım.

“Öyle fenaydı ki!” dedi, sesi titriyordu. “Kendi evimde bile rahat değildim, güvende hiç değildim. Eve girince kıyı köşeye her yere bakar, gizli kamera arardım. Ama asla emin olamazsın. İnanın, evimde üzerimi değiştiremiyor, banyo yapmaya çekiniyordum. Her türlü iğrençliğin yapılabileceği bir ortamdı! O kadar feci şeyler oluyordu ki!”

Anlatırken ağlıyordu.

***

 

Bir insanın, devletin en etkili yetkili makamlarından birinde olmasına rağmen kendini bu kadar “çaresiz” ve “gözetim altında” hissetmesi o dönem yaşanan sıkıntının boyutlarını gösteriyor mu sizce de?

Ve elbette hükümeti düşürmeye ahdetmişlerin gözlerinin ne kadar karardığının da bir göstergesi bu. Çünkü bunlar aynen yaşandı.

 

Tansu Çiller’i hükümetten çekilmeye zorlamak için yapılan şantajı hatırlayın. Evli, iki çocuk annesi bir kadın olan Çiller’in doktorundan çalınan “çıplak fotoğrafları”nı 28 Şubat sürecinin “aktif dinamik heyecanlı” birkaç “gazeteci”sinin nasıl elden ele nasıl dolaştırdıklarını, o fotoğrafların siyasi rakip Mesut Yılmaz’a nasıl sunulduğunu Çiller’in başdanışmanı Hüseyin Kocabıyık ile yaptığımız röportaj yayınlandığında Star’da okudunuz.

Bunu yapabilen bir zihniyet, “o”nun banyosuna da gizli kamera koyamaz mıydı?

28 Şubat işte böyle iğrenç bir dönemdi.

***

 

15 yılın ardından nihayet başlayan 28 Şubat soruşturmasında önceki gün “ilk sivil tutuklama” yapıldı, malumunuz. Dönemin YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz tutuklandı. Ki Gürüz, üniversitede yürütülen darbe operasyonunun başı konumundaydı. Onun döneminde okuldan atılan, psikolojik işkenceye tabi tutulan, kazanılmış haklarını kaybeden, fişlenen, hayatı geri dönüşsüz şekilde olumsuz etkilenen öğrenci ve öğretim görevlerinin sayıları yüz binleri buluyor.

Şurası tartışmasız ki 28 Şubat, askerin “piyon” olarak kullanıldığı, asıl olarak sivillerin etkin olduğu bir darbeydi. İşin üniversite, iş dünyası, medya, yargı, siyaset ve sivil toplum ayakları tıkır tıkır işletildi. Mükemmele yakın bir “organize iş”ti yani ortaya çıkarılan.

Şimdi dileğimiz, o süreçte tuzu bulunan, seçilmişlere, kabine üyelerine bile bunu yapan ama bugün kendini pürü pak ilan edip safa-masuma yatan kim varsa tek tek ortaya çıkarılması, adil bir yargılamanın yapılması ve suçluların cezalandırılmasıdır. Yoksa adalet asla yerini bulmayacak.