3. Göz... Şeffaflık mı, yerli kim, yabancı kim?

1- İmralı, Kandil, HDP ve Diaspora’daki Kürt hareketi arasında radikal anlamda bir yarılma veya birbirine rağmen’lik yok. Aynı hareket sürecinin farklı arazi/eylem deneyimleri olarak görüntü sergileseler de hareketin şematik disipliner yapısı oldukça tavizsiz bir şekilde işliyor. Ayrıca tabandan üst yönetsel kadroya kadar hareketi dinamik tutan lidere bağlılık konusundaki mitolojik diyebileceğim tutkulu ruh hali, hareketin bu dört kanadını da sıkı bir şekilde bağlamlıyor. 

2- Çözüm ve barışma süreçlerinde şeffaflık önemlidir. Hükümetin, milleti temsil ediyor oluşu ve siyaseti yürütme ve yasama imkanlarıyla kompoze edişi itibariyle, şeffaflık konusunda, masadaki diğer muhataplardan daha fazla hatta öncülük edici bir rolü/görevi var. Toplumun genel olarak çözüm ve barış sürecine verdiği olumlu destek, ümit ve inanç her ne kadar son yaşanan cinnet ve vahşet olayları eşliğinde zedelenmiş olsa da, asıl konu, muhatapların birbirine güvenmelerinden çok, barışa ve çözüme güvenip inanmalarıdır.

Bu minvalde Hükümetin, çözüm sürecindeki halkla ilişkiler konusunu daha fazla ciddiye alması, çözüme güvenin toplumsallığını arttırıcı imkanları açması, çeşitlendirmesi gerekmektedir. Toplumda yaygınlaştığını hemen her temasımızda somut olarak fark ettiğimiz “anlaşmalar, halka rağmen ve kapalı kapılar ardından yapılıyor” algısı ivedilikle ciddiye alınmalıdır. Bu konuda HDP temsilciliğinin başarısızlığı ve isteksizliği defaatle tecrübe edilse de Hükümet’in toplumsallaşmayı arttırma görevi ve imkanları kuşkusuz daha fazladır. Bölgeye aktarılan sosyal yardım ve destek fonları veya gerçekleştirilen kamu hizmetleri (hastane, havaalanı, okul vs.) elbette önemlidir lakin tek başına yeterli değildir. Doğu ile Batı’yı gerçek kişiler üzerinden buluşturabilecek kültürel projeler, ortak toplumsal heyecanlar, “duygudaşlık” üzerinden süreci toplumsallaştıracak imkanlar aranmalıdır.

Dar kadro gazeteciler üzerinden medyada süren ezber polemiklerin, halk nazarında inandırıcılığı kalmamıştır. Şeffaflığın, tek başına gazeteciler veya medya sözcüleri aracılığıyla sağlanması pratiği eskimiş ve itibarını yitirmiştir. Çözümün muhatapları ve tarafları kimlerse, onların samimi ve dürüst açıklamaları, şeffaflık konusunda etkili olacaktır. Kapalılık veya medya üzerinden dolaylı anlatım, şeffaflık bunalımını arttırmaktadır...

3- Başbakan Davutoğlu’nun “tarihdaşlık ve vatandaşlık” eksenleri üzerinden kurduğu Çözüm Süreci çerçevesinde ana vurgu; “yerli olandan hareketle evrensele” giden medeni bakış, yol haritasının tematik zeminidir. Zaten Oslo’da denenmiş ve kısa sürede zehirlenmiş tecrübedeki “3. ve dışarıdan muhatap” fikrinin faydalı olmayacağı ortadadır. Başka ülkelerdeki çözüm tecrübelerinde “3. ve dışarıdan muhatap” başarılı görevler üstlenmiş olabilir. Ama takdir edersiniz ki her ülkenin tarihi, jeopolitiği ve yaslandığı hayat hikayeleri birbirinden farklıdır.

Cemil Bayık üzerinden dillendirilen ABD’nin devreye girmesi şeklindeki ifade, öneri olmaktan çok provakatif bir çıkıştır, kaldı ki Kandil’in ABD ile (aslında İran, Almanya, Rusya ile de) irtibatı zaten bilinmeyen bir şey değildir. Bırakın 3.gözü, ABD, bölgede Tepegöz’dür aslen. Lakin Hükümet’in genel olarak hem Türkiye’yi temsil ediyor oluşu, hem de siyasi vizyonu itibariyle yerliliğe ve tarihdaşlığa yaptığı vurgu çerçevesinde 3.göz’ün “dışarıdan/ yabancı” anteti taşıyan bir aktör olmasıysa, ciddi kriz mahiyetindedir. Türkiyelilik ruhunu çökertecek bir başarısızlık hikayesi olacağı kadar, Anadolu ve Ortadoğu tarihdaşlığına inancı, değersizleştirecek bir girişim de olacaktır bu...

4- Çözüm Süreci bağlamında sol ve liberal lobilerin gayreti takdire şayan bir hızda sürerken, tamponlaşma tehlikesi de barındırmaktadır. İslami kesim ve Milliyetçi cephelerse, bu konuda oldukça tutuktur. Şeffaflığın imkanı, tarafların çeşitlenmesi ilkesiyle çoğaltılabilecekken, konuşmanın Hükümet ve HDP arasında cereyan ediyor oluşu da bir başka tıkanıklıktır.