Türkiye seçim tarihinde çok az seçim, ilan edilen tarihte sonuçlanmýþtýr. 2 Kasým 2002 seçimleri sonuçlarý 19 Þubat 2001’de Baþbakan Ecevit ile Cumhurbaþkaný Sezer arasýnda ‘devlet krizi’ çýktýðýnda belli olmuþtu. 22 Temmuz 2007 seçimleri 27 Nisan 2007 muhtýrasý yayýnlandýðýnda, 12 Haziran 2011 seçimleri 12 Eylül 2010 Anayasa referandumu yapýldýðýnda tamamlanmýþtý. 30 Mart seçimleri de 17 Aralýk 2013’te nihayete erdi. Geçtiðimiz üç buçuk ay boyunca yaþadýklarýmýz seçim takvimine mecbur olmanýn ötesinde fazla bir anlamý da yoktu. Saha araþtýrmalarý bu tespitimizi açýk bir þekilde doðrulamaktadýr.
30 Mart seçimleri için partiler kampanyaya baþladýðýnda sadece 15-17 civarýnda ilde seçim rekabeti bulunmaktaydý. Bu illerin çoðunda da AK Parti ile bir muhalefet partisi yarýþýrken, muhalefet partilerinin kendi arasýnda rekabet ettiði sadece bir il bulunmaktaydý. Seçim tarihi yaklaþtýkça rekabetin olduðu illerin çok hýzlý bir þekilde 7-8’e inmesi bekleniyordu. AK Parti üç ayrý seçim ringinde üç ayrý parti ile mücadele etmek zorundaydý. Ege, Akdeniz ve Güneydoðu bölgelerinin her birinde ayrý bir parti ile yarýþan AK Parti, yerel seçimde elde edeceði baþarý muhalefet partilerine nazaran çok daha sofistike ve zorlu bir baþarý olacaktý.
30 Mart seçim sonuçlarý, aslýnda Türkiye genelinde deðil sadece bu ‘salýnan illerdeki’ rekabetin neticesinde þekillendi. Bu oldukça basit fotoðrafýn siyasi strateji belirlemedeki karþýlýðý, muhalefet açýsýndan olabildiðince genel Türkiye siyasetinden uzak durarak yerele odaklanmak olmasý beklenirdi. 30 Mart’a giden yolda muhalefet akýl tutulmasý içerisinde sadece genel Türkiye siyasetine odaklanmakla kalmadý, siyaset dýþýnda ama devlet içerisinde olan Gülen Grubu’nun 17 Aralýk operasyonu sonrasý servis ettiði malzemeleri seçim kampanyasýnýn merkezine koydu.
30 Mart seçim süreci bir kez daha gösterdi ki halk seçilmiþ meþru hükümetlere siyasi dizayn yapýlmasýný kabul etmiyor. Seçilmiþ hükümetlere karþý yapýlan ve inandýrýcýlýk sorunu yaþayan her operasyonu, kendi seçme iradesine karþý yapýlmýþ olarak görüyor. 17 Aralýk operasyonu, birçok alakasýz dosyanýn, onlarca iliþkisiz ismin bir araya getirilerek seçim öncesi hükümeti devirme giriþimiydi. Teoriye göre hükümet devrilecek ve muhtemelen 30 Mart’ta yýkým yaþayan AK Parti, genel seçimleri erkene çekmek zorunda kalacaktý. Güzelim teoriyi pis bir gerçek bozdu: Erdoðan geri adým atmadý. Aksine sert bir þekilde eleþtirilmek pahasýna birçok istisnayý hayata geçirerek, seçilmiþ hükümetin darbe giriþimi karþýsýnda ayakta kalmasýný saðladý.
17 Aralýk’ta polis-yargý darbesiyle hükümet yýkýlsaydý, Türkiye uzun yýllar boyunca neo-vesayet rejimi altýnda yaþamak zorunda kalacaktý. Bürokratik kurumlar, hükümet, iþ adamlarý, medya ve farklý sivil gruplar polis-yargý cuntasýna teslim olmak zorunda kalacaklardý. Gülen Grubu’na gönüllü bir þekilde teslim olan ana muhalefet partisi, kurucu bir siyaset yapma imkanýný kendi eliyle iptal etmiþ oldu. 17 Aralýk’la beraber Gülen Grubu’na dair ortaya saçýlan ‘paralel devletin’ ulaþtýðý vahamet görmezden gelmenin maliyeti 30 Mart’a doðrudan yansýmasý kaçýnýlmazdý. Bu felaket tablosunu sýrf Erdoðan’a düþmanlýk yapmak için görmek istemeyenler, muhalefeti fazlasýyla motive etmek için ellerinden geleni yapacaklardý.
Ýþte bütün bu krizin ortasýnda, 30 Mart’ýn sonuçlarý, 17 Aralýk operasyonuyla belirlendi. Peki onca kampanya ne diye yapýldý? Ne diye olacak, üç buçuk ay önce ortaya çýkan sonucu korumak için. Zaten bu yazý da bir kaç ay önce yazýldý ve Ýngilizce olarak da yayýnlandý! Dolayýsýyla 30 Mart sonrasý deðerlendirmeleri baþka yazýlara býrakalým.