‘312 Muhammed’ ve ‘Aşk-ı Nebi’

Mısır’dan 529 idam kararı çıktı. İdama mahkum edilenlerin 312’sinin ismi: ‘’Muhammed’’... 20 dakika süren son duruşmada 529 kişiye, 529 tane darağacı isabet ediyor. Aynı saatlerde, Payitaht’ın kalbinde, Topkapı Sarayı’nda Hz. Peygamber’in (s) hatıraları açılıyor: ‘’Aşk-ı Nebi’’. Darağaçlarına asılı ‘’Muhammed’’ hatt-ı şeriflerini sallıyor içimizden esen rüzgarlar... Aşk-ı Nebi’den idam mahkumlarına esen selam, yeryüzünün caddelerini birbirine bağlıyor o anda. O anda, Ah, biz ölüyoruz işte, hem de birbirimizi hiç sevmeden, birbirimizin gözünün yaşına hiç bakmadan...      

Benim elim yetmiyor, benim dilim kuruyor, benim kalbim kanıyor ve ancak bir rüzgar kopuyor içimden: ‘’La İlahe İllallah Muhammed Resulullah’’ diyen. Şahit olmaktan başkası gelmiyor elimden. Tüm tumturaklı itiraz ve isyanlarım bir kenara zavallıca düşerken, sessiz, kederli ve zevaldeki bir gözden başkası değilim... Çünkü ben Şahidim...

Şahit ile Şehit arasındaki sadece bir harflik mesafeden, gidenlerle kalanlar arasındaki o baş edilmez furkandan, içim dışıma çarpılıyor, bir kıyamet gibi kopan o acaip içler dışlar çarpımından, bir ışık fırtınası patlıyor sonra: Ki ismi AŞK... Mahkemesi belki mahşere kalmış!

O zaman anlıyor kişi: Aşk ancak bir infialmiş. Baş dönerken keşfedilen. O haldeyken kalkıyor ayrılık, bitiyor harflerin ve fertlerin ayrılık hasreti, şikayet, elveda bitiyor aşk deminde. Şahit ile Şehit birbirine karışıyor...

Yüzümün içinden 312 kere geçiyor Muhammed, 529 kere asılıp, 529 kere bakıyorum ağacımın dalından... Ah Ağaç. Vah Ağaç. Nasıl taşıyacaksın bunca Muhammedleri?

Sana bir aşk sırrı fısıldayarak en iyisi mi hafifleteyim yüklerini: ‘’1 MUHAMMED’’ (salat ve selam üzerine olsun)yeter sana, serbest bırak diğerlerini... Nizaya gerek yok! Vazgeç şudur budur diye sayıp ayırmaktan... Aşk geldi mi divana... Şehit ile Şahit, Gök ile Yer, Kim ile Ne, Doğu ile Batı kalkar ortadan... Kalkar ayrılıklar.

Darağacı değil Yarağacısın sen... Yeryüzüyle Gökyüzünün tüm aralıklarını kapayan, bitiştiren tüm kavisleri, bütünleyen, tevhid eyleyen. Aşk’a değerse kişi, böyle olur işte ağaç! Bırak sayıları, 529’u, 312’yi, artimetiği, terazileri bırak. Sana 1 yeter. ‘’1 Muhammed’’den başka ne kalır ki geriye? Selat ve Selam üzerine olsun...

Hu...

Dilini tut ve senin olmayan nefesi senin olmayana geri ver. Bırak ki Nefes içinden geçsin, ama yakarak ama su serperek, bırak geçsin. Sen de geç! Senden geç! HU...

Cami Hocaları, kürsülerinden ne de güzel anlattılar Şeriat ile Risalet’i. Risaletpenah Efendimiz Hz. Muhammed’in(s) şeriatini ne de güzel anlattılar... Ol Risalet ile Ol Şeriate başımız kurbandır bizim! Bin tane olsa, binlercesi de kurban... Avamız biz. Çok bilmeyiz. Eksiğiz. Kusurluyuz. Pişmanız. Boyun bükeriz.

Dedik ya ‘’Kurban’’. Gözleri, ayakları bağlı, sırtcağızı kınalıdır fakir Kurban, garip Kurban. Şeriatle Risalet dendiğinde, sorgusuz sualsiz önüne yattığımızsa Kader bıçağıdır bizim... Ol bıçağa yatmaya azim gerek, aşk gerek, feda gerek, velayet gerek...  

Şehitlere bu yüzden ‘’ölü demeyin’’ der Rab... Onlar, ölümün dar testisini, Ezel/Ebed denizinde kırıp da, Aşk-ı Nebi’den kana kana içenler...  

Aşk-ı Nebi dendikte, Şehit ile Şahit bir olur: ‘’Hepimiz MUHAMMED’diniz’’... Allah’ın Selat ve Selamı Üzerine Olsun...