Türk Devletleri Birliði, Türkçeyi seslendirmek ve de her bir lehçe ve þivenin seslerini de yansýtabilmek için, ortak bir alfabe üzerine birleþmiþler.. Ama, Latin alfabesinin þekillerini esas alarak.. 34 harfli bir ortak alfabe.. Bu tercih de, büyük çapta Türkiye'nin Latin-Batý medeniyeti dünyaya yöneliþinin etkisi ve bu teslimiyetin diðer Türk illerine de bulaþtýðýnýn bir iþaretidir.
Harfler dil gibidirler, hakký da ifade edersin, þerri de.. Ya da, kýlýç gibidir. Mücahidin elinde bir cihat vasýtasý; eþkýyanýn elinde ise; yol kesme silahý..
Harflere atfedilen kutsallýk, ifade ettiði mânâ ve muhtevaya göredir. Harflerin dini-imaný olmaz; harfler, farklý dillerdeki farklý sesleri göstermek için belirlenmiþtir.
Sözgelimi, Tayland ve Sri Lanka'da kullanýlan harf þekilleri 'uður böcekleri'ni andýran þekillerdedir.. Gürcü alfabesi de biraz öyle..
Hind, Bengal veya Sanskrit dillerinde, önce bir düz çizgi çekilip, sonra, o düz çizgi üzerine bir takým çengeller ve kasap dükkanlarýnda, çengellere yukardan aþaðý asýlmýþ etleri hatýrlatan þekiller..
Çin, Kore ve Japon alfabelerinde, alel-acele kurulmak istenen gecekondu iskeletlerini hatýrlatan harfler ve þekiller..
Rus alfabesi de Latin harflerini esas alan, ama, Slav dillerini seslendirmek için baþka harflerin de eklendiði bir alfabe.. Yunanca (Grekçe) ise, kendisine özgü ve 3 bin yýllýk bir geçmiþe dayanmaktadýr.
Malaya ve Endonezya'daki halklar Müslüman olduktan sonra asýrlarca, Avrupa dünyasý ise, Latinceyi esas almýþ ve her bir sesin verilebilmesi için, dil farklýlýðýna göre farklý harf ve þekiller eklenebilmiþtir.. Bazan, bir sesi harflerle yansýtabilmek için 4-5 sessiz harf bile yan yana getirilmiþtir.. Mesela, bir Þekspir'i yansýtabilmek için, Ýngilizcede, 'Shakespeare' veya Almancada bir 'Niçe' yazýlabilmesi için 'Nietzsche' harflerinin kullanýlmasý gerekiyor. Diðer dillerde de benzer farklýlýklar.. Meselâ, Fransýzcada, 4 adet farklý 'e' harfi vardýr; (e, é, è, ê) gibi..
Ermeni alfabesi ise ve Arap alfabesinin yazým þekillerinden olan kufî uslûbunu hatýrlatacak þekilde sert köþeli harflerden oluþur.
Yahudilerin kullandýðý Ýbrani alfabesi saðdan sola yazýlýr, týpký Arap alfabesi gibi..
Türklerin ise, Müslüman olmalarýndan önceki dönemlerde 'çivi yazýsý' denilen bir alfabe oluþturduklarý biliniyor. Ancak bu yazý tarzýndaki harflerin Türkçedeki sesleri yeterli þekilde yansýttýðý iddia edilemiyor. Ve Türkiye, etrafýndaki bütün ülkelerin farklý alfabelerinden ayrý ve kendi 900 yýla yakýn kültürünün alfabesinden ayrýlýp, Latin alfabesini kullanan tek ülke..
*
Ve Arab alfabesi ise, ancak, Ýslâm'ýn kutsal kitabý olan Kur'an'ýn Arap dili üzerine nâzil olmasýndan ve nâzil olan bu ilahî peyâmlarýn/ mesajlarýn yazýya dökülmesinden sonra Arapça çok geliþmiþtir. (Üstelik de, Kur'an, nâzil olduðu dönemde, Mekke'deki Arap halkýnýn çok azýnýn konuþabildiði ve Arap dilinin en geliþmiþ þekli olarak kabul edilen Himyerî lehçesine göredir.) Ýlk dönemlerde, noktalama iþaretleri ve 'hareke'ler olmadýðý için yanlýþ anlamalara vesile olabiliyordu. Bunun için, 'Kur'ân, Mekke'de nâzil oldu, Mýsýr'da okundu, Ýstanbul'da yazýldý..' sözü, büyük çapta doðrudur.
*
Ve Ýslam'ýn yayýlmasýndan sonra, Müslüman halklarýn temel kitabýnýn, Kur'an'ýn Arap diliyle nâzil olmasý dolayýsýyla, Müslüman halklar önceki alfabelerini býraktýlar ve arab dilinde ve alfabesinde olmayan, ama, kendi dillerindeki bazý sesler için yeni harfler buldular.. Türkçe, Farsça, Peþtuca, Arnavutça ve diðer dilleri yazabilmek için ek harfler veya 'hareke'ler , noktalamalar geliþtirildi.
*
Arab alfabesinin deðiþtirilmesi gerektiði þeklindeki ilk ciddî görüþler, 1860'lý yýllarda, Ýran'ýn kuzeyin iþgal eden Rus ordusunun komutanýnýn yanýnda yýllarca kalan Azerbaycanlý Feth-Ali Akhundof tarafýndan dile getirilmiþtir.. Bunu Cafer Baðçebân isimli kiþi de epeyce yaldýzlamaya çalýþtýysa da, Ýran'daki ulemâ sýnýfý buna geçit vermedi..
Bizde de, miladî 19. Asýrda Avrupa'ya gidiþ -geliþler baþlayýnca, oralarda biraz kalan veya okuyan yeni nesiller Latin alfabesinin kabul edilmesi yönünde görüþler belirtmeye baþladýklarýnda, 1870'li yýllarýn ortasýnda, Sultan Abdulaziz'in son ve 2. Abdulhamid'in ilk dönemlerinde 'Cemiyet-i Hars-i Osmanî' (Osmanlý Kültür Cemiyeti) isimli bir teþekkül, bu konunun üzerinde çalýþmakla vazifelendirilmiþti. Ancak, bu konu topluma yansýtýlmýyordu.. Esasen, toplumun o zamanki temel meseleleri arasýnda böyle bir konu yoktu..
'Ýttihad ve Terakki' döneminde, Enver Paþa', Türkçenin Arap alfabesine göre daha kolay yazýlabilmesi için, 'Hatt-ý Enverî' veya 'Hutût-u Munfasýla' / (birbirinden ayrý harfler) ' denilen ve Arapçanýn bütün harflerinin ayrý yazýlmasýný esas alan bir çalýþma yaptýrdýysa da, bu, tutmadý. Çünkü, Arap alfabesindeki (elif), (re), (de), (ze) gibi bazý harflerin, kendinden önceki ve sonraki harflerle bitiþik veya ayrý yazýlmasý mümkün deðildi.
M. Kemal ise, 'Müslüman halkýmýz, kendi inanç dünyasýna göre hür yaþamak için bir var olmak veya olmamak savaþýna hazýrlanýrken-,ülkenin temel ihtiyacý bu konu imiþ gibi, Erzurum Kongresi günlerinde, 'baþarýlý olursa, ileride neler yapacaðýný' yakýn arkadaþý, Bitlis Valisi Mazhar Mufid'e, 'tesettür kaldýrýlacak, þapka giydirilecek, hurûf-i latin (latin harfleri) kabul edilecek' diye yazdýrýyordu; bu konu Mazhar Mufid'in Türk Tarih Kurumu'nca yayýnlanan 2 ciltlik hâtýratýnda da görülebilir.
Ve, 1928'de o dayatma da kanlý bir þekilde sahneye konuldu.. Bu latin alfabesi çok sýradan bir konu deðildi.. Avrupa halklarýna Arab veya Çin alfabesini dayatmak gibi bir þey idi.
Merhûm Prof. Þaban Teoman Duralý'nýn deyimiyle, Müslüman halkýn, sosyal hâfýzasýnýn DNA'sý ile oynanmýþtý.
*
Rusya'da, Çin'de komünist devrimler oldu, ama, ne Lenin ve Stalin ve ne de Mao, ve Hindistan'da da Gandhi asýrlarca yazdýklarý alfabelerini deðiþtirmediler.
Yahudiler 2 bin yýl vatansýz ve sadece dini kitaplarýnda kalan Ýbrani harflerini ve dilini dirilttiler, günlük yazý ve konuþma haline getirdiler..
Ama, Stalin, Müslüman halklarýn Arap alfabesini yasakladý, onlara Rus alfabesini dayattý ve Türkçelerini Rus alfabesindeki harflere göre yazmaya zorladý. Ve ayný harflerin seslerini de, Kýrgýz, Kazak, Özbek, Tatar, Türkmen, Azerbaycan lehçelerine göre, farklýlaþtýrdý; tâ ki birbirleriyle irtibat kuramasýnlar..
*
Sözün burasýnda þunu da ekleyelim.. Sovyet Komünist Ýmparatorluðu 1991'de daðýlýnca.. Müslüman halklar , 75 senedir sandýklarýnda sakladýklarý Arab harflerinin kurþun dökümlerini çýkarýp, zayýf imkânlarla Türkçe dergiler yayýnladýlar.. Bakû'da 'Seher Vakti', 'Odlar Yurdu', Taþkent'te 'Mavera'un-Nehr Muselmanlarýnýn Sesi' gibi Türkçe dergiler yayýnlandý.
Ancak, o sýrada F. Gülen'in eli oralara da uzandý ve Zaman gazetesi, çeþitli Türkçe lehçelerinde , Latin harfleriyle yayýnlanmaya baþladý..
Müslüman heyecanýyla kendi aslî kültürlerinin alfabesine dönmek isteyenler o sýrada kâðýt bile bulamýyorlardý.. O zamanki Amerikan Dýþiþleri Bakaný James Baker'ýn, 'Bu Orta Asya coðrafyasýnda artýk kýzýl renge yer yok, ama, bundan sonra burada, 'Ýslam Yeþili' deðil, 'Dolar yeþili' olacak..' dediði günlerdi..
Ve F. Gülen, o günlerde Ankara'da Ecevit'le görüþüyor ve o zaman Cumhuriyet'te yayýnlanan haberlere göre, Ecevit'e, 'Eðer, biz olmasaydýk, o Türk Cumhuriyetleri'nde Arab alfabesi geri dönecek, Suûdiler ve Ýran'ýn etkisi artacaktý. Biz bu yolu kestik..' tarzýnda müjdeler verecek ve Ecevit de, o sýrada kahve hazýrlamakla meþgul olan hanýmýna, 'Rahþaan, býrak onu da gel bak burada Fethullah Bey'in söylediklerini dinle.. Biz burada iç siyaset kavgalarýyla meþgulken Fethullah bey oralarda ne büyük hizmetler yapmýþ..' diyecekti.
Evet, bu kýsa izahlardan, dileyenler, mufassal izahlara varabilirler.
*
*