12 Mart 1971 darbesini anlamak için öncesindeki geliþmelere bir göz atmak gerekir. Günümüzde yazýlýp çizilenlerin ‘darbecilik’le bir ilgisinin olmadýðýný söyleyenlere karþý, gazeteler, iyi bir iþaret fiþeðidir de ondan…
12 Mart muhtýrasýný radyonun öðle ajansýnda dinlediðimde lise birinci sýnýftaydým. Aradan 44 yýl geçmiþ olmasýna da pek inanamýyorum. Bugün ancak altmýþ yaþýný geçmiþ olanlar, 12 Mart’ýn içinden çýkýp gelmiþlerdir.
12 Mart’ýn Baþbakaný Nihat Erim’in döneme iliþkin anýlarý, 2007 yýlýnda Raþit Çavaþ tarafýndan, ’12 Mart Anýlarý” adýyla Yapý Kredi Yayýnlarý arasýnda yayýnlanmýþtý. Elbette 12 Mart literatürüne önemli bir katkýydý. 12 Mart darbesini anlamak için öncesindeki geliþmelere bir göz atmak gerekir. Günümüzde yazýlýp çizilenlerin ‘darbecilik’le bir ilgisinin olmadýðýný söyleyenlere karþý, gazeteler, iyi bir iþaret fiþeðidir de ondan…
Cumhuriyet gazetesi
Cumhuriyet gazetesinin 1 Ocak 1971 tarihli sayýsýnda; Genelkurmay Baþkaný Memduh Taðmaç’ýn bir demecine yer verilmiþti; tabiî birinci sayfadan ve manþetten… Manþet þöyleydi: “Genelkurmay Baþkaný yeni yýl mesajýnda, sürüp giden nizam dýþý olaylar ve bölücü davranýþlar için sert ihtarda bulundu.” Gazetenin bu haberinin yanýnda; bu kez de Deniz Kuvvetleri Komutaný’nýn ihtarý vardý: Deniz Kuvvetleri Komutaný da birliklere mesajýnda, 1961 anayasasýný bertaraf etme gayesi güden ‘zararlý akýmlar’a deðinmiþti.
Yine Cumhuriyet gazetesi, Taðmaç’ýn orduya hitaben bildirisini de yayýnlýyordu: “Kahraman silâhlý kuvvetlerimizin üstün bir disiplin anlayýþý içinde, Türk yurdunu ve anayasayla tâyin edilmiþ olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak yolunda geliþtirdiði hizmet yarýþmasýyla” þeklinde baþlayan mesaj, þöyle sürüyordu: “Bütün bu eylemlerin tek hedefi; cumhuriyeti ve Atatürk devrimini yýkmak demek olduðundan, memleketi her türlü iç ve dýþ tehlikelere karþý korumakla görevli ve her çeþit aþýrý cereyanlarýn üstünde olarak, silâhlý kuvvetler komutanýnýn emrinde bulunan Türk ordusunun, millî varlýðýmýzýn yüksek menfaatleri gerektirdiði an, þehit kanlarýyla karýþ karýþ sulanmýþ ve Atatürk’ün en büyük armaðaný olan bu mübarek yurda uzanan elleri kýracaðýndan kimsenin þüphesi olmamalýdýr.”
ODTÜ söze karýþýyor
Þimdi de ODTÜ akademik konseyinin tam bu sýrada yaptýðý açýklamayý okuyalým isterseniz: “Öðrenci olaylarýnda yansýyan toplum içindeki çalkantýnýn temel nedeni, anayasanýn öngördüðü ekonomik ve sosyal sorunlarýn bugüne kadar çözümlenmemiþ olmasýdýr.” Açýklama þöyle sürüyordu: “ Türk toplumunun çaðdaþ uygarlýk düzeyine eriþmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliðinin korunmasýný amacýný güden devrim kanunlarý aynen uygulanmalýdýr. Ekonomik ve sosyal hayat, herkes için insanlýk haysiyetine yaraþýr bir yaþayýþ düzeyini saðlayacak biçimde düzenlenmelidir. Çaðdaþ bilim ve eðitim esaslarýna aykýrý eðitim ve öðretim yerleri açýlmamalý ve açýlmýþ olanlar derhal kapatýlmalýdýr.” Kýrk dört yýl öncesinin bu sesi, size de tanýdýk geliyor mu, bilemedim doðrusu…
Ya Ege Üniversitesi?
Yine ayný tarihte; bu kez Ege Üniversitesi senatosunun bildirisini okumadan geçmek olmazdý tabiî: “Bilhassa iktidar partisinin hükûmet etme sorumluluðuyla baðdaþmayacak bu düzensizliðe [karþý] (…) açýk ve kesin çözüm yollarýný görmemekte ýsrar etmesi, mevcut bunalýmý daha da sýkýntýlý bir ortama sürüklemektedir.” Senatonun bildirisinde þu görüþlere de yer verilmiþti: “Bir taraftan þeriat devletini öngören, diðer taraftan bütünlüðünün korunmasý uðruna milyonlarca þehit verdiðimiz topraklarda çeþitli halklar terennüm eden yýkýcý fikirler, gençlerimizi pençesine alarak, birbirlerini silâhlý çatýþmalarda harcayacak bir ortama sürüklemiþ bulunmaktadýr.” Bu satýrda da ordu bildirisinin izlerini bulmak, ancak bulmak isteyenler için mümkündür.
Le Monde: ‘Halk patlamasý olabilir’
Ayný tarihte, yine Cumhuriyet gazetesi, Fransýz Le Monde gazetesinden bir yazýyý birinci sayfasýndan aktarýyordu. Le Monde gazetesi, Türkiye ile ilgili olarak þunlarý yazmýþtý: “Aylardan beri süren huzursuzluk dalgasý karþýsýnda Türk otoritelerinin ne denli sinirli olduðu” görülüyordu. “Durum her alanda çöküntüye doðru” gidiyordu; bu nedenle “ülkede bir rejim buhranýndan bile söz edilebilir”di. “Halen orduda süren havadan ötürü”, hükûmetin sert önlemlere baþvurmasý mümkün deðildi. “Türk ordusu, hükûmet yetkililerine bir baský hareketine katýlmak istemediðini ve asýl görevinin ülkeyi savunmak olduðunu bildirmiþti.”
Hatta Hava Kuvvetleri Komutaný Muhsin Batur’un 24 Kasým’da Cumhurbaþkanýna verdiði mektup, aslýnda bir “ültimatom” niteliðindeydi. “General Batur, bu mektubunda, Baþbakan Süleyman Demirel’in çekilmesini ve Kemalist ilkeleri savunacak bir kurucu meclisin teþkilini istemiþti.” Dahasý, “general Batur’a göre; laik devletin ve millî hükümranlýðýn en güçlü bekçisi ordu”ydu. Batur, “Millî Güvenlik Kurulu’nun geniþletilmesinin ve yetkilerinin artýrýlmasýný” istemiþti. Eðer baþbakan Demirel, “karýþýklýklarý önlemek için baskýyý artýrýrsa, geniþ çapta halk patlamalarý ve ordunun müdahale etmesiyle karþýlaþabilir”di.
Belki bazýlarý; bütün bu yazýlanlarýn ve söylenenlerin kýrk yýldan daha uzun bir zaman önce gerçekleþtiðini düþünmeyebilir ve benim günümüzden bazý gazete köþelerinden alýntý yaptýðýmý da sanabilir. Haksýz sayýlabilirler mi, bilemedim!
Demokrasi için ‘teþhis ve tedavi’
Ayný günlerde Cumhuriyet gazetesinin baþyazýsýný okumak hayli aydýnlatýcý olabilir: “Teþhis ve Tedavi” baþlýðýný taþýyan bu yazýda da þu görüþlere yer verilmiþti: “Ýster cici demokrasi diyelim; ister göstermelik demokrasi… Aslýnda bir hasta demokrasi olduðu, artýk þüpheye yer býrakmayacak biçimde anlaþýlmýþtýr. Epeyce geç kalmýþ da olsa, nihayet bu gerçeði kavrayan [Cumhurbaþkaný] Sayýn [Cevdet] Sunay ise, baþhekimlik görevini üzerine almýþ ve ilgili uzmanlarý, hastanýn baþucuna çaðýrarak, gerekli tedavi yöntemi hususunda onlarla bir konsültasyon yapmaya karar vermiþtir.” Ancak gazete, bu süreçten olumlu bir netice alýnamayacaðý kanýsýndadýr. Çünkü, “hastalýðýn mikrobu kendi damarlarýnda dolaþmaktadýr.” “Bu, devrim düþmanlýðýdýr; bilim düþmanlýðýdýr; özgürlük düþmanlýðýdýr; 27 Mayýs düþmanlýðýdýr.”
O halde Cumhuriyet gazetesine göre çare neydi? Bu sorunun yanýtýný ayný yazýda bulmak mümkündür: “Bugün devlet gemisini yürütmek iddiasýný taþýyanlar, meþruluðunu kaybettiði için düþürüldüðü anayasamýzda kayýtlý bulunan bir siyasal iktidarýn mirasçýsý durumundadýrlar. Bunu övünerek, her fýrsattan yararlanarak ilân etmekte, gericiliðe ve çýkarcýlýða prim vermekte, düþük iktidarý fersah fersah aþmaktadýrlar.” Hepsi bu kadar da deðildi elbette: “Devrim ilkeleri söz konusu oldu mu, bunlar, en aþýrý Atatürk düþmanlarýna kanat germekte”ydiler.
BÜLENT ECEVÝT NE DEMÝÞTÝ?
Bir de Ecevit’e kurak verelim mi? Ecevit, akýntýya karþý yüzmeye çalýþýyordu: Cumhuriyet gazetesi, 31 Ocak 1971 tarihli sayýsýnda; Ecevit’i “Yeni Gandhi Politikasý” baþlýðý altýnda þiddetle eleþtiriyordu! Çünkü, Ecevit, “konuþmasýnda hükûmeti meþruluk dýþýna itici bir yol tutma”mýþtý. “Ilýmlý bir dil kullanmýþ”tý. Dahasý, “yürürlükteki rejimi savunmuþ”tu. O kadar ki, “halka her þeyin serbestçe anlatýlabildiði ve halkýn oylarýyla iktidara gelmenin açýk bulunduðu bir ülkede, devrimciler, baþka devrimcilerin üzerine silâhla gitmezler” demiþti. Cumhuriyet gazetesi, Ecevit’i “göstermelik demokrasi”yi kurtarmaya çalýþmakla suçluyordu! Gazete þöyle yazmýþtý: “Bizce [bu açýklama], dolaylý yoldan iktidarý desteklemek deðilse; herhalde demokrasiyi baþka bir açýdan yorumlamak ya da rejimin kaderi hakkýnda fazla iyimser olmak anlamýna gelmektedir.” Ne dersiniz; günümüzde artýk bu tartýþmalar sona ermiþtir diyenlere da kulak verelim mi? Yoksa tarihten günümüze uzanan ve kýrýlmayan siyasal çizgileri izlemeye devam mý edelim?
Millî Birlik devrede
27 Mayýs’ý gerçekleþtiren ve Millî Birlik Komitesi üyeliðini sonuna kadar korumayý baþaran subaylar, tabiî senatör olarak katýldýklarý parlamentoda; Millî Birlik Grubu’nu oluþturmuþlardý. Yayýnladýklarý bildiriye bakýlýrsa, bütün bu geliþmelerin sorumlusu hükûmetin kendisiydi: “Ýktidarýn çeþitli vesilelerle kamuoyuna açýkladýðý, anayasayý temelinden zedeleyecek eðilimde gördüðümüz polisiye tedbirlerin kanunlaþmasý halinde, hiçbir sonuç alýnamayacak ve rejim, dönülmez çýkmazlara sürüklenecektir.”
The Economist darbeyi haber veriyor
Ünlü Ýngiliz Economist dergisinin 1971 yýlýnýn hemen baþýnda kaleme aldýðý yazý, yine Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasýndan yayýnlanmýþtý: 1971 yýlý, “Türkiye’nin kader yýlý” idi. “Türkiye’deki durum, son haftalarda adamakýllý bozulmuþtur” denilerek baþlayan yazýda; “Demirel hükûmetinin nasýl iktidarda kalacaðýný tahmin etmek çok güçtür” öngörüsünde bulunuluyor ve hemen ardýndan da, “birçok gözlemciye göre; önemli sorun, ordunun duruma müdahale edip etmeyeceði deðil; bu müdahaleyi ne zaman yapacaðý” olduðu belirtiliyordu. “Þimdilik komutanlar iþe karýþmamaktadýrlar; fakat durum daha da kötüleþirse, kurmay heyeti, genç subaylarýn baskýsýyla, harekete geçmek zorunda kalacaktý.”
Bütün bu olasýlýklar, Economist’e göre, çok da kötü deðildi; çünkü dergiye göre, “Eðer Türk ordusu duruma müdahale ederse; bu müdahale, demokrasiyi ortadan kaldýrmak için deðil, fakat demokrasiyi tekrar kurmak amacýyla yapýlacaktý.” Dolayýsýyla üzülecek ya da endiþe edecek hiçbir þey yoktu. Üstelik “baþbakanýn iktidardaki günleri sayýlý görünüyor”du.