45 dede 525 dul avrattan

Atalay Taşdiken’in Arama Motoru filmi vizyona girdi. Köyde geçen ve köylülerin oynadığı film, oradaki yaşamın gerçeğini sinemaya uyarlıyor. Öykü, gelişen toplum yapımızda hiç beklenmeyen sosyal problemleri de ortaya çıkarıyor.

Atalay Taşdiken Türk sinemasında önemli bir eksikliği tamamlıyor. Şimdiye kadar modern toplumun idealize ettiği kavramlar üzerinden anlatılan köy hikayeleri Taşdiken sayesinde bir gerçekliğe kavuşuyor. Evet belki Cannes’da ödül almıyor ama onun görece küçük filmleri koskoca Türk sinemasının içini dolduran damlaların belki de en büyüklerinden. Sinemacı Taşdiken’in yaptığımız sohbetle hem kendini daha iyi anlamasını hem de izleyicinin farkındalığını artırmayı amaç edindik. Bakın bakalım hedefimize ulaşmışmıyız.

Sinema yolculuğunuzda bu film ne anlama geliyor?

Belli kalıpların yönetmeni, belli kalıpların senaristi olmaması adına böyle bir şey yaptım. Mommo, Meryem gibi yapılmış örnekler varken, övgü almış iki tane iş varken, riskli bir şey yaptım. Bir filmin temel şartlarıyla ilgili farklı bir önermesi var. Sanatçının da mutlaka sürekli bir arayış, sürekli bir deneme, yeni şeyler peşinden koşması gerektiğini düşünüyorum ve inanıyorum. Arama Motoru da aynı bu duyguyla yapılmış bir iştir.  Senaryo aşaması da şöyle oldu. Öncelikle aramak temasıyla bir film yapmak istedim. Onunla ilgili bir film yapmak fikri doğduğunda, köyde filizlendi bu. Kadın arayan dedeler meselesi var. Çok ciddi sosyolojik bir mesele. Filmi çekmeye giderken Akşehir de mola verdik.  Bize “Napıyorsun, nereye gidiyorsun” gibi sorular sordular. Dedim “Köye gidiyoruz film çekmeye.” Orada da bir tane yaşlı amca oturuyor, kulak verdi dinliyor. “Hikayesi nedir filmin” diye sordu. “Bir dede kadın arıyor evlenmek için” filan dedim. Oradan dinleyen adam da “Oğlum sen ne güzel bir şey yapıyorsun, bizim derdimiz çok büyük, nereden akıl ettin sen bunu” dedi, sonra  “Valla geçen akşam oturdum elime bi kağıt kalem aldım. Kaç tane dul avrat var diye benim çevremde. Yazdım, 525 tane dul avrat listesi çıkardım. 45 tane de dul herif listesi çıkardım. Fakat 45 herif 525 avrattan kulp alamıyoruz” dedi. Bu aramak meselesiyle ilgili nereden çıktı derseniz, arama motoru, bir internet. O geçmişteki aramak kavramı ile bugünkü kolaycılığı kıyaslayan ironik gönderme yapan senaryo şekline dönüştü.

Neşet Ertaş’tan etkilendi

Filmin bir ilginç yönü de hiç profesyonel oyuncu olmaması köydekileri kullanmanız. 

Arkadaşlarımın birçoğu da “Filmde yedi sekiz tane ana karakter var. Onları İstanbul’daki iyi oyunculardan seç, götür. Diğerlerini köyden oynat” dedi. O zaman da doku uyuşmazlığı oluyor. Filmde rol alan köylüler aslında kendi öykülerini oynuyor. O çok büyük bir avantajdı. Tek mesele vardı, sahicilik, samimiyet duygusunu yakalayabilmek. 

Sizin konularınız gerçekten köy hayatını anlatıyor.  Bunu bir sinema dili olarak algılayabilir miyiz?

Kesin olarak bir sinema dilidir bu. Aslında Arama Motoru’nun Mommo Kız Kardeşim’den çok büyük bir farkı yok. Bir tanesi bize içimizi sızlatan bir hikayeye tanıklık ettiriyor. Burada da aynı coğrafyanın insanlarının eğlence anlayışını, mizahını anlatıyor. 

Anadolu Edebiyatı’nın kökü aslında Allah’ı aramaktır. Filminizin kökünde de aramak kavramı var. Bu anlamda kendinizi biraz Anadolu ozanlarıyla benzetiyor musunuz?

Olabilir. Çok yakın bir sürede de. Neşet Ertaş belgeseli yaptım. Çok sevdiğim, çocukluğumdan beri çok etkilendiğim birisiyidi zaten Neşet Ertaş. Belgeselini yapmaya giriştiğimde çok daha iyi tanıma şansım oldu ve çok etkilendim. Ozanlıkta beni çok etkileyen bir şey. Karacaoğlan’dan tut Veysel’e kadar. Hepsi çok etkilemiştir beni. Belki benim Anadolu ile ilgili bir şeyler yapma hevesim. Onlardan aşılanmış bir şey de olabilir. Sevdam hep oraya dair bir şeyler söylemek üzerine.

Neşet Ertaş belgeseli çok az seyredildi. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Açıklıyamıyorum. Şöyle söyleyim. Kırşehir’de bir hafta sinema da gösterildi.

Projeyi daha önce anlatmıştınız bana. Filmlerinizi yapıyorsunuz ve o proje oluyor. Projelendirdiği senaryoyu, filme çekebilmek bir sinemacı için zor bir şey değil mi?

Evet bu ülkede zor ama bana nasip oldu şu ana kadar. Şimdi bu filmin vizyon hikayesi tamamlandıktan sonra Eylül sonu Ekim gibi yeni bir film yapma fikrim var. İnşallah bir sonraki röportajda da aynı şeyi söylersin. Arama Motoru’na geldiğimzde de onu bahsetmiştin diye. Bu güne kadar hayal edip, öyküsünü yazdığım, çekmeye niyetlendiğim filmleri çekmek hep nasip oldu. İnşallah bu da nasip olur. Zor bir şey tabi herkesin olacak diye bir durumu yok bu ülkede. Bildiğimiz arkadaşlar var 10 yıl bir projeyi yapmak için uğraşıp artık alay konusu olduklarını biliyoruz.

Anne filmi yolda

Yeni projeler var mı?

Bir sonraki projem için bir anne hikayesi yazıyorum. Günümüz insanının bir panoramasını, iyi kötü kavramının dışında hayatın bize dayattığı şeyler. Bir annenin evlatlarının yanına sığınamaması hikayesini yazıyorum. Artık yaşadığımız çağ öyle bir şey ki kimse kötü değil ama malesef hayat çizgisi başka bir yere gittiği zaman hiçbirşey eskisi gibi olmuyor.

Karacaoğlan’dan Aşık Veysel’e etkilendiğim pek çok ozan Anadolu ile ilgili film yapmama neden oldu.