48 maddenin değişmesine karşıyım

Star Gazetesi’nde bana bir süreliğine emanet edilen köşede çeşitli konularda, mümkün olduğu ölçüde özel isim kullanmadan, şahsi görüşlerimi açıklamaya gayret ediyorum.

Bugün de anayasa sürecine ilişkin ve özellikle de son günlerde tartışılan dört partinin üzerinde uzlaşı (!) sağladığı 48 anayasa maddesinin ivedilikle yenilenmesi konusundaki görüşlerimi arz edeceğim.

Daha önce çok yazdım ama bir kez daha yenilemekten imtina etmeyeceğim, anayasa sürecine ilişkin iki noktayı çok önemsiyorum, birincisi duygusal, ikincisi ise daha rasyonel konular.

Duygusal olanı, 2013 Türkiye’sinde, AK Parti’nin 12. tek başına iktidar senesine yaklaşır iken, hala darbeci general Kenan Evren’in anayasası ile yönetiliyor olmanın, bu acı gerçeğin sadece TBMM’nin, AK Parti’nin, muhalefet partilerinin değil tüm Türkiye’nin tüm yurttaşları ve kurumlarıyla ayıbı olduğunu düşünüyorum, düşünmekten de öte biliyorum.  

İkinci nokta, daha rasyonel olanı, bugün TBMM’de grubu bulunan dört siyasal partinin uzlaşması ile çıkması amaçlanan bir anayasa metninin son derece düşük standartlarda bir metin olacağı.

Anayasalar temel hak ve özgürlükleri ve aynı zamanda da meşruiyeti olan bir devlet yapısının ana hatlarını (teşkilat-ı esasiye) belirlerler.

Temel hak ve özgürlüklerde uzlaşma olmaz, olamaz, mesela ifade özgürlüğünde evrensel standartlar vardır, bunların ne olduğu da çok açıktır,  bu standartları “olduğu gibi” anayasaya, yasalara geçireceksiniz, yapılması gereken budur, Türkiye’nin özel şartlarına (!!!) göre ifade özgürlüğü tanımlanamaz; uzlaşma ihtiyacı bunun neresindedir, benim anlamam mümkün değildir.

Meşruiyet içerecek bir devlet yapılanması için de durum aynıdır; mesela, bir demokratik hukuk devletinde Genrelkurmay MSB’ye bağlı olmalıdır, bunun tersini düşünmek bile mümkün değildir, bu alanda da Türkiye’nin özel koşulları diye ayak diremek saçmalamaktır.

Elimizde özet bilgiler mevcut, üzerinde bir biçimde uzlaşma sağlanan 48 madde zaten bir biçimde mevcut anayasada da olan maddelerdir, senelerdir bu anayasa yenilenmeli derken muradımız bu 48 madde değil idi.

Anayasada ya da başka toplumsal konularda her türlü iyileştiremeden, mükemmeli aramadan, eksiklikleri olsa bile, yanayım ama bu konuda temel endişem, muhtemelen çok sayıda insan da benim gibi böyle düşünüyor, bu 48 madde değişikliğinin anayasa yapım sürecinin gazını alacağı ve sistemin bundan öte tamamen kilitleneceği.

Anayasa sürecinin en sıcak ve en belirleyici konularının bazılarının üzerinden geçelim.

Bu 48 madde arasında 82 Anayasasında yeralan devlet ideolojisi, Atatürk milliyetçiliği gibi konularda (mesela dibace) değişiklik var mı? YOK

Bu 48 madde arasında Genelkurmay’ın statüsü, MSB’ye bağlanması (M.117), Silahlı Kuvvetlerin DDK kapsamına alınması var mı? YOK

Bu 48 madde arasında Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığının bir etnik grubun (majoriter) tarihsel-kültürel sıfatı ile tanımlanmasının (M.66) değiştirilmesi var mı? YOK

Bu 48 madde arasında bir anayasa garabeti olarak mevcut sistemde yeralan çift başlı yargının sonlandırılması var mı? (YOK)

Bu 48 madde arasında daha demokratik, daha farklı finanse edilecek bir DİB var mı (M.136)? YOK

Bu 48 madde arasında yerel yönetimleri güçlendirecek değişimler (M.7) var mı? YOK

Bu listeyi, yani olmazlar ise olmaz listesini uzatmak mümkün.

Peki, bu 48 madde arasında neler var?

Çok büyük çoğunluğu itibariyle zaten 2013 senesinde tersi söylenemeyecek şeyler var, zaten uzlaşma (!) ile de ancak bu kadar oluyor.

Peki ne yapmalı?

Benim kanaatim AK Parti’nin evrensel standartlarla, metinlerle bire bir uyumlu bir anayasa taslağını TBMM’ye getirmesidir;bakalım bu metne CHP nasıl tepki verecektir, bunu görmek için bile bu yapılabilir.  

Bu 48 madde değişikliği yapılır ise arkasının çok uzun süre gelmeyeceği endişesini bir vatandaş olarak güçlü bir biçimde taşıdığımı açıklamak için bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.