5 Ocak neyin sonucuydu?

Düğmeleri yanlış iliklenen bir gömleğin her bir düğmesi akla ziyan yerlere iliklenirken seyredip ‘ne kadar doğru bir iş yapıldığını’ dillendirenler, iliklenmek zorunda kalınan son düğme için büyük bir gürültü koparıyorlar. 

Baştan aşağı, en hafif ifade ile tuhaf bir soruşturmanın, Araştırma Komisyonunda beklenen neticeyi üretmesinden daha doğal bir durum olamazdı. Ortaya çıkan sonucu hazırlayanlar belliydi. İlginç bir şekilde, Komisyon neticesinin farklı olması için her şeyini feda edecek derecede büyük bir motivasyona sahip olanların merkezde olduğu damar, bu sonucu bizzat hazırlamış oldu.

17 Aralık ilk yanlış iliklenen düğmeydi. O gün itibariyle, 5 Ocak’ta ne olacağı ilan edilmiş oldu. Dolayısıyla, ne söylerlerse söylesinler, 5 Ocak’ta ortaya çıkan manzaranın en az 17 Aralık kadar tutarlı olduğunu kabul etmek durumundalar. Zira bu, 3-5 polis-savcı-hâkim elinde oyuncağa dönüşen, zaten yeterince sıkıntılı yargı mekanizmaları ve hukuk sisteminin tefessüh safhasına ulaşmasından başka bir şey değildi. Bu başarı, neo-vesayet odağının sınır tanımayan çapsızlığının kaçınılmaz bir neticesi oldu.

Hâsılı kelâm, yolsuzluk soruşturması ve tutarlı bir adli süreç olarak bir ‘hukuk düzeni tesisi’ amacıyla başlamamış ya da ‘adalet arayışının neticesi’ olmayan bir süreç, nasıl harekete geçirildiyse aynı dinamiklerle nihayete erdi.

 17 Aralık’ı, Gülen Grubu’nun toplam tahrip potansiyelinden bağımsız, müstakil olarak ele aldığımızda, darbe girişiminin akamete uğratılmasıyla başlayan sürecin üç önemli dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Bu aynı zamanda, darbe girişiminin 17 Aralık’la ‘doğrudan ünsiyet içerisinde’ olan siyasi, adli ve polisiye sahnelerinin de bitmesi anlamına gelecekti.Darbe girişimi öncelikle 30 Mart’ta ‘siyasi yüzleşme ve hesaplaşmayı’ yaşadı. 17 Aralık müdahalesinin yargı unsurları, 12 Ekim’de HSYK seçimleriyle ‘adli yüzleşmeyi’ tecrübe ettiler. 5 Ocak’ta ise Meclis Komisyonu kararıyla darbe teşebbüsünün ‘polisiye defteri’ kapanmış oldu.

Burada ilginç olan, komisyon kararının hukuki süreci ortadan kaldırdığına yönelik gelişen itirazlar. Bu gerçekten garip bir durum. Zira komisyonu meşgul eden dosyaların hukuki niteliğini anlamsız kılacak ölçüde polisiye tabiatı bulunmaktaydı. 17 Aralık, hiçbir zaman polis fezlekesi düzeyini aşamamış bir zeminde gerçekleşti. Tam da bundan dolayı, 5 Ocak’ta ortaya çıkan karar, 17 Aralık sürecinin fasit dairesinde başlanan yere dönülmesini sağladı.

Soruşturmaya konu olan isimler mi? 17 Aralık öncesinde bizzat suçlunun peşine düşmek yerine, o isimleri itham edildikleri suçları görmezden gelerek bir kenarda biriktirip, iktidarı devirmek için mühimmata dönüştüren ‘bekçi aklı’ anlamsız kıldı.

17 Aralık, hukuk zemininde yürüyen bir soruşturma olsaydı, ne 30 Mart’ta ne de 10 Ağustos’ta meydanlar sürece müdahil olabilirdi. Askeri vesayetin geriletilmesiyle doğan boşluğu çapsız bir şekilde doldurmaya kalkan ‘polis cuntasının darbe girişimi’ meydanlarda engellendi. Bu duruma ‘meydanlar değil, mahkemeler’ şeklinde tepki verenlerin, milletin basiretini idrak edememekten öte bir düzeyi bulunmuyor.

Elbette aklı başında olan herkes, aklanmanın da mahkûm olmanın da mahkemelerde mümkün olacağını kabul eder. Bu durumu ortadan kaldıracak tek şey, bizatihi ‘mahkemelerin’ de batıl hale gelmesi olabilirdi. Bu açıdan 17 Aralık, tuzun da koktuğu bir sürecin ismiydi. Kokan tuzun maliyeti ise 17 Aralık’ı fazlasıyla aşan, belki yıllara yayılan bir maliyet üretmiş durumda. 

Basit bir şekilde söylemek gerekirse, bir taraftan yargı sisteminin baştan aşağı yeniden düzenlenmesi gerekirken, diğer yandan suç işleyenlerin ve işleyecek olanların tefessüh ettirilen sistemi suiistimal etmemesinin temin edilmesi gerekiyor. Bunun yolu ise demokratik meşruiyete kast edecek vesayet unsurlarının, bir daha kafasını kaldıramayacak şekilde sistemden temizlenmesiyle beraber, yeni bir anayasa eşliğinde, asırlık vesayet rejiminin temizlenen enkazının ardından hukuk düzeninin tesis edilmesinden geçmektedir. 

Malum olduğu üzere, enkaz temizliği temiz iş değildir. Lakin yeni inşa sürecinden emin olunduğu müddetçe, enkazın sebep olduğu kirler konjonktürel sorunlar düzeyinde kalabilir.