529, Yakup Köse ve Yusuf’un hissiyatı

Dün güne paralel yapıyla mücadelenin ilk somut işaretiyle uyandık. 17 Aralık sürecinde iyice netleştiği üzere, Pensilvanya’nın sevk ve idaresinde olduğu anlaşılan suç örgütünün milyonlarca insanı yasadışı yahut yetki aşımı yoluyla dinlediği, fişlediği, kişisel, kurumsal veya milli içerikli mahrem bilgileri ya şantajda kullanmak ya da yabancı istihbaratlara servis etmek amacıyla tasnif ettiği ortaya çıkmıştı. Emniyette, istihbaratta, yargıda, TİB, TÜBİTAK ve YÖK dahil pek çok kurumda yapılandığı, kurduğu mekanizma sayesinde meşru hükümet nezdinde Türkiye’ye karşı kirli bir operasyona giriştiği anlaşılmıştı.

 

Dün yasadışı dinlemelerin Adana ayağıyla ilgili şüpheli emniyet görevlileri gözaltına alındı. Adana MİT TIR’larına cüretli operasyonların yapıldığı şehrimiz. Belli ki organize ve dinamik bir yapı var burada. Dolayısıyla başlayan temizlik hareketinin devamının geleceğini tahmin etmek zor değil.

Hukukun gereğini yeri getirmesi kadar, siyasetin bu konunun takipçisi olması ve adalet ibresinden milim şaşmaması da önemli. Diğer mühim nokta ise halkın beklentisi ve dikkati.

Türkiye toplumu 30 Mart’ta paralel yapının yapıp ettikleriyle ilgili fikrini de beyan etti sonuçta ve suçun failleriyle işbirlikçilerini insan içine çıkamayacak hale getirdi.

“Başbakan paralel yapıyla ilgili mücadele sözünü tutar değil mi” soru cümlesi, seçimler sonrasında en çok duyduğum cümlelerden biriydi. Dün başlayan operasyon da, Başbakan’ın grup toplantısında yaptığı şeksiz şüphesiz mücadele vurgusu da bu beklentinin boşa çıkmayacağının garantisi sayılabilir.

Başbakan’ın Cemaatin tabanına seslenip onların paralel yapıyla ilgili hayal kırıklığını paylaştığını, bir benzerini de kendilerinin yaşadığını söylemesi önemliydi. “Kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yusuf’un hissiyatını taşıyoruz” diyerek ifade etti bunu Başbakan.

Çok güçlü bir cümle bu.

Yaranın büyüklüğü ve derinliğinden çok, ihanetin büyüklüğünü ve korkunçluğunu gösterdiği için.

Böyle bir tanımlama, olaya gözleri ve hisleriyle şahit olan herkesin işini kolaylaştıracaktır. Ya saflığın ve masumiyetin tarafını seçersiniz ya hainliğin ve çıplak kötülüğün tarafını. 

 

Bilinir ki hainler kardeşleriniz dahi olsa kaybeder. Kalbini saflık derecesinde temiz tutan, bekleyen ve Allah’ın, yani adaletin ipine sarılan kazanır. Olan da budur, olacak olan da.

Lakin bakın! Kuyuya çocuk yaşta atılan ve yeniden atılmak için günü sayılan bir Yusuf’umuz daha var bizim. Yakup Köse’miz var! 28 Şubat’ta 14 yaşındayken işkenceye maruz kalan, kimsesiz bırakılan, idamla yargılanıp kalemi kırılan, çocukluğu gençliği çalınan kardeşimiz.

Hayata Dönüş Operasyonu’nun yapıldığı günlerde, kaldığı cezaevine düzenlenen benzeri bir operasyon nedeniyle suçlandı ve 32 arkadaşıyla beraber toplam 228 yıla çarptırıldı Yakup Köse. Zamanlaması son derece manidar şekilde! Aynı suçlamayla açılan başka bir dava düşerken bu dava yıllarca sündürüldü ve cezalar paralelin şahlandığı günlerde onandı. Milyonlarca insanın hayatını alt üst etmiş somut bir darbe olan28 Şubat davası buharlaşırken, Salih Mirzabeyoğlu içerde unutulup darbeci Çevik Bir dahil 103 sanığın tamamı tahliye olurken yani.

Unutmayalım ki bu coğrafyada olan hiçbir şey birbirinden bağımsız değildir.3 Temmuz’da Mısır’da dünyanın gözü önünde yapılan askeri darbenin geçen yıl Türkiye’de yaşananlarla ilgisi olmadığı söylenebilir mi? Darbeye göz yumanlar, darbe diyemeyenler, Mısırlı sivillerin keskin nişancılarla avlanmasını bile makulleştirmeye çalışanlar, diktatör Mübarek’in salıverilmesini, cumhurbaşkanı Mursi’nin yargılanmasını haklı bulup darbeci Sisi’yi şirinleştirmeye çalışanlar darbe mahkemesinin 26 dakikada 529 idam kararı çıkarmasını onaylıyorlar şimdi de. Ya suskunlukla ya yarım ağızla. Fotoğraf çok net be!

Yakup Köse de, Mirzabeyoğlu da, Mısır’daki 529 da kuyudaki Yusuf’umuzdur bizim. Herkes ona göre alsın pozisyonunu. Ne geliyorsa elinden, onu yapsın, kardeşini kurtarsın.

Umulur ki “kurtulanlar”dan olunur.