ABD-Türkiye yakýnlaþmasý (ya da ittifaký), bazý devrimci aydýnlarýmýzýn zannettiði ve ileri sürdüðü gibi, 1950’den sonra, sað iktidarlar döneminde baþlamadý.
1947’de baþladý.
Yani, bugün “taviz” diye nitelendirilen ayrýcalýklar, bizzat Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü tarafýndan Amerika’ya saðlandý.
Bunun “iyi” ya da “kötü” olduðunu tartýþmýyorum.
Bugünkü resme bakarak, iyi ya da kötü olup olmadýðýna kendiniz karar verin.
1947’de Amerika içimize girdi.
Ajanlarý ve askerî varlýðý, ilk kez bu dönemde “serbest çalýþma” imkâný buldu.
NATO’ya üye kabul ediliþimizde, bu “taviz”lerin de etkisi vardýr.
Baþvuru, tek parti döneminde yapýldý.
Konu, uzunca bir süre “sürüncemede” býrakýldý.
Kore savaþýnda gösterdiðimiz yararlýlýk üzerine, üyelik kapýsý lütfen açýldý.
Yani, NATO üyeliðimizi, tek baþýna, Kore’de (Amerika’nýn yanýnda) savaþmamýz saðlamamýþtýr.
Yýllar sonra Amerika tarafýndan “stratejik ortaklýkla” taltif edildik ama iliþkilerimiz hep “tek yanlý” sürdü... Öncelik, Amerika’nýn çýkarlarý ve istekleriydi.
Bu çýkarlara zarar verdiði düþünülen siyasi kadrolar, yine Amerika eliyle tasfiye edildi. (Bkz. 27 Mayýs’tan baþlayarak, bütün darbeler.)
Devrimci aydýnlarýmýz, 27 Mayýs darbesini “ilerici” bir hareket olarak görürler.
Alakasý yoktur.
27 Mayýs, “gerici” bir darbedir.
Türkiye’yi geriye götürmüþtür.
Radyoda okunan darbe bildirisinde, özenle altý çizilen ilk cümle þudur: “NATO’ya ve CENTO’ya baðlýyýz...”
Baþbakan Adnan Menderes, NATO ittifakýna (özellikle Amerikan çýkarlarýna) zarar vermekle suçlanýyordu.
Çünkü Batý ittifakýnýn “resmî düþman” bellediði Sovyetler Birliði’yle yakýnlaþmýþ, bununla da kalmamýþ, birtakým kredi anlaþmalarý imzalamýþtý.
Türkiye, “en Amerikancý” bilinen Menderes eliyle (devrimci aydýnlarýmýzýn kalýp yakýþtýrmalarýndan biridir bu), hem sanayileþmeye çalýþýyor, hem de Batý ittifakýnýn resmî düþmaný olan Sovyetler Birliði’yle yakýnlaþýyordu.
Dahasý... Sanayileþmekten söz ediyordu... “Tarým ülkesi” kalmaya rýza göstermiyordu.
Menderes’in, 27 Mayýs darbesinden önce Amerika’ya yaptýðý zorunlu ziyaret ve orada yaþananlar, “darbenin habercisi” gibiydi.
Türk heyetine karþýlama töreni düzenlenmedi.
Ziyaretin tarihi aylar öncesinden belli olduðu halde, havaalanýnda sadece “alt düzey” bir Amerikan Dýþiþleri memuru hazýr bulunduruldu.
Heyet uzunca bir süre Amerika’da, akreditasyonu Büyükelçiliðimiz tarafýndan yapýlmýþ bir otelde bekledi. Bir diðer ifadeyle, mahsur kaldý.
Amerikan Baþkanýndan randevu talep edildi.
Randevu alýnamadý.
Sadece Baþkan deðil, Dýþiþleri Bakanlýðý ve senatörler de randevu taleplerini geri çevirdi.
Menderes Amerika’dan “eli boþ” ve istiskal edilmiþ olarak döndü.
Bir süre sonra da, “NATO’ya ve CENTO’ya baðlýlýklarýný” bildiren bir cunta tarafýndan devrildi. (Darbeci askerlerden Sami Küçük hatýratýnda þöyle diyordu: “1950’lerin ortasýnda NATO görevimi bitirip Türkiye’ye döndüm. Ve hemen darbe hazýrlýklarýna baþladýk.”)
71 yýl önce, temelleri Ýsmet Ýnönü tarafýndan atýlmýþ Türkiye-ABD ortaklýðýnýn (ya da dostluðunun) ilk kazýðýný böylece (27 Mayýs darbesiyle) yemiþ olduk.
Arkasýndan diðerleri gelecektir.
Ýkinci ve en muhkem kazýk 12 Mart’ta atýlacaktýr.
Bunun öyküsünü bir sonraki yazýya...
Þu kadarýný hatýrlatalým:
12 Mart’ta da belirleyici faktör yine “Amerika’nýn çýkarlarý” ve rasyonel aklý zorlayan istekleriydi.