75 milyon + 63 Akil İnsan ve ben

Eğer bir meseleyi aşmak, sorunu halletmek istiyorsanız uymanız gereken belki de en temel kaide, hedefi şaşmadan, niyeti bozmadan çalışmak ve sadece çözüm için ve de gerektiği kadar konuşmak olmalı. Değilse susmak en iyisi. Hele ki kan bulaşmış toplumsal siyasal sorunların çözüm süreçlerinde.

Devletin ve toplumun siyasi aklı uzunca bir zamandır Kürt meselesini tamamen aşmak ve 30 yıldır akan kanı, artan husumet duygusunu sonlandırmak için ittifaka varmış durumda ve şükür ki bunda kararlı görünüyor. Siyasi iktidar eliyle yürütülen bütün çalışmaların toplum nezdinde güçlü destek bulmasının en mühim nedeni de bu.

Bunca uzun sürmüş çok boyutlu ve çok katmanlı bir sorunla karşı karşıya olmamıza rağmen görünen o ki işin teknik yönü sessizce ve sorunsuzca yürütülüyor. İşin toplumsal boyutunda da onca kışkırtmaya rağmen büyük bir sıkıntı görünmüyor. Toplumun sürece desteği çoktan yüzde 60’ları aşmış durumda. Bunu sağlayan iki ayaktan biri siyasi iradeye güven ise diğeri kesinlikle Türkiye toplumunun yüksek ferasetidir.

Biz şimdi ne yapacağız?

Böyle bir evrede devreye sokulan Akil İnsanlar Heyeti’nin zamanlaması gibi işlevi de benim açımdan son derece net o yüzden: Devletin ve milletin ayrı ayrı ve kararlılıkla yürüttüğü bu sürece, ikisi arasında ama topluma daha yakın ve toplumdan biri olarak katılmak; toplumun duygu ve düşüncelerini göz hizasından öğrenmek; nabzını temas ederek ölçmek, konuşmak, dinlemek, soru sormak, birlikte cevap aramak, varsa endişe edilen konularda birlikte düşünmek, ehemi mühime tercih etmek; gönül bulandırmaya, kafa karıştırmaya ve sorunun ilânihaye devamına çalışanların ekmek istediği nifak tohumlarını kök salamadan yok etmek; negatif duyguların katılaşmadan buharlaşmasına katkı sağlamak gibi hayra, iyiliğe, güzelliğe ve ortak geleceğe açılan bir ufuk için ter dökmek, nefes tüketmek.  

Yapılan eleştirilere cevaben söylüyorum ki, ne halka akıl fikir dağıtma taarruzu bu, ne devlet memurluğu. Heyette bulunan isimlerin buna tevessül edeceklerini de, bu yakıştırmaları kabul edeceklerini de sanmam. Hem akan kanı durdurmanın hem de ülkenin ve milletin bütünlüğünü korumanın siyasi iktidarın görevi olduğuna şüphe yok. Lakin, kimsenin ölmeyeceği ve kimseyi öldürmeyeceği, toprağa artık kardeş kanının düşmeyeceği bir noktaya Türkiye ilk kez bu kadar yaklaşmışken; kesin çözüme dair inanç ve şartlar ilk kez bu kadar güçlüyken; sırf ilk organizasyonu siyasi iktidar yaptı diye, tamamen sivil bir karakter arz eden ve iradi bir çalışma yöntemi tutturacak olan heyete başka sıfatlar takmak, sadece bunu dile getirenlerin niyetinin mahiyetini ve vizyon kalibresini gösterir diye düşünüyorum.

Ortak bir gelecek için

Hükümete hiç iş düşmeseydi de bu işi ondan evvel sivil toplum kendisi organize etseydi kuşkusuz daha iyiydi ama epeyce bir zamandır, özellikle çözüm konusunda, toplum siyasi partilerin, siyasi iktidar ve devlet de sivil toplumun önünde seyrediyor. Ama hakkını teslim edelim ki devletin ve sivil iktidarın bugünkü performansında en büyük emek yine gerçek anlamda sivil olan, vicdan taşıyan ve hakkaniyet gözeten STK’larındır. Yıllarca bıkıp usanmadan devlete hatalarını gösterdi, toplumun ve devletin uyuşmuş yerlerini iğneledi ve kan dolaşımını sağladı çünkü. Ve fakat bugün, her biri canlı birer organizma olarak hayatiyet gösterse de bütün gövdeyi harekete geçirecek ortak kararlılığa, enerjiye ve yapıya sahip değiller.

İhtiyaç duyulan omurgayı halihazırda devlet oluşturuyor ve söz konusu olan şey ruh sağlığı ve vücut bütünlüğüyse eğer, o vücudun yani toplumun birer parçası olan aktivistler, akademisyenler, entelektüeller ve gazeteciler neden birer imkan olarak görülmesin ve sinerji oluşumda faydalanılmasın.

Peki, sen bu işin neresindesin diye soran olursa cevap başlıkta saklı. Evet, 63’ten biriyim ama asıl aidiyet bağım 75 milyonla. İnşallah güzel günler yakında.