78 milyon + 241 şehit

Pazar günü İstanbul Yenikapı’daki Şehitler ve Demokrasi mitingine gitmek için yola çıkarken, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden geçerken, bayraklarıyla caddeleri meydanları dolduran milyonların coşkusuyla heyecanlanırken şehitlerimizin manevi huzurunda olduğumuzun farkındaydım. 

Sonuçta, onların o büyük fedakârlığı sayesinde 15 Temmuz gecesi kâbusla değil zaferle neticelendi. Onların o ilk andaki direnişi işgal girişimini kurtuluşa çevirdi. Bedenlerini tanklara, G3’lere siper ettikleri için ayrıldılar bu dünyadan. Ama giderken bizi birbirimize öyle bir perçinlediler ki bir milletin yeniden ete kemiğe bürünüşüne, dirilişine sahne oldu Yenikapı.

Kalplerimiz aynı sırla sırlandı artık. O mühürde 241 şehidin adı var.

Meydan ne dedi?

Meydan muhteşemdi. Sadece miting alanında toplanan 5 milyon ve meydana bağlanan caddeleri dolduran yüz binler değil, Yenikapı’ya gelebilmek için bayrağını alıp yola çıkan ama meydanın dolduğu anonslarıyla ve izdiham nedeniyle bulunduğu yerde kalan yahut 81 ilin meydanlarını dolduran 78 milyon Türkiyeli çok güzeldi, tek kelimeyle muhteşemdi.

15 Temmuz destanın kahramanıdır halk. Tanklara F16’lara kafa tutan, üç haftadır sabahlara dek meydanlarda nöbete duranların dünyaya meydan okumasıdır Yenikapı. PKK gibi FETÖ’ye de, terörün arkasında duran uluslararası işgal kuvvetlerine de “hadi oradan!” demesidir.

Hiçbir ülke liderinin, uluslararası kurum kuruluşun, şunun bunun haddi değildir bu Aziz Millete bir şey buyurmak. Şunu şöyle yapmazsanız diye başlayan şartlı cümleler kurmak, -meli -malı dilek kipli cümleler dizmek. 

Böylesi bir buyurganlık, Türkiye siyasetçilerinin de haddi değildir. Yanılanların bir an önce bu gerçeği idrak etmesi kendilerinin hayrına olur. Vekillerin yükümlülüğü, asillerin iradesine tabi olmaktır, buyurmak değil.

Yeni Türkiye’nin Yenikapı’sı

Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan’ın miting konuşması bu anlamda en doğru konuşma oldu. Sık sık meydanın fikrini aldı, muradını sordu çünkü.

Karşı karşıya kaldığımız tehlikenin büyüklüğü ortaya çıktıkça Erdoğan’ın 15 Temmuz ve sonrasındaki değil öncesindeki siyasi liderliği de daha iyi anlaşılıyor aslında. Haçlı zihniyetinin binyıllık, Çanakkale boğazına yığılan yedi düvelin yüzyıllık hesaplaşmaya gireceğine doğru okuyarak hem devleti, hem milleti büyük direnişe hazırladığı görülüyor Cumhurbaşkanı’nın.  

Yenikapı’ya “bir” olmaya gelen üç parti liderinin, Yıldırım, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun devletin başı ile verdiği fotoğrafın değerine ise paha biçilemez.

Demirtaş neden yoktu?

Demirtaş’ın çağrılmaması üzerinden büyük birlik fotoğrafını zayıflatmaya yönelik eleştirilerin hiç kıymeti yok. Çünkü böyle bir davetin zemini yok.

Gazi Meclis 16 Temmuz’da gözyaşıyla toplandığında orada bulunmayan, darbeye karşı duran kahraman halka utanmadan IŞİD’çi diyen, vatansever Kürtler Hakkari’de, Batman’da, Cizre’de, Diyarbakır’da Kürtçe “Türkiyem” şarkıları söylerken ortalıklarda görünmeyen Demirtaş neden çağrılacaktı ki?

Böyle bir çağrı demokrasi kahramanlarına ve 241 şehide hakaret olurdu. Zaten Demirtaş çağrılmış olsaydı, Millet oraya gelmezdi.

Genelkurmay Başkanı neden konuştu?

Gasp ettikleri üniformalarla, tanklarla tüfeklerle, F16’larla Türkiye’yi işgale kalkışan FETÖ elemanları ordudan tek tek kazıyor. Hal böyleyken FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne daha fazla zarar vermesinin engellenmesi, PKK, DAEŞ, FETÖ gibi terör örgütleriyle an be an mücadele etmekte olan şerefli askerlerle Türkiye toplumu arasına kuşku ve negatif duygu girmesinin önlenmesi gerekiyordu.

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın mitingde halka hitap etmesinin sağlanması daha önce benzeri görülmemiş ve muhtemelen bir daha da görülmeyecek olan bir karardır. 

Bu istisna ve halkın Komutana sahip çıkışıyla birlikte CIA-FETÖ’nün orduyla millet arasını açarak zararı çoğaltma hesabı da boşa çıkarılmış oldu. İyi oldu.