-1-
ÖNCE 1 NOT: Cuma günkü yazýmda, Yunanistan’ýn, ‘karasularý’ný 12 mile çýkarma niyet ve tehdidi’ karþýsýnda ayný silahýn Türkiye tarafýndan da kullanýlmasý gerektiðini’ yazýnca, okuyucular arasýndan, ‘Yunanistan ‘12 mile çýkaracaðým’ deyince, bunu Türkiye Dýþiþleri Bakaný ‘savaþ sebebi olur’ diye açýklýyor da; Türkiye ilân edince niçin savaþ sebebi olmasýn? Yangýna körükle ve benzinle gidilmez.’ diyenler çýktý.
Bizim söylemek istediðimiz husus iþte tam da bu noktadadýr.
Bu, ‘savaþ çýðýrtkanlýðý yapmak’ deðil, hadiselerin ardýndan sürüklenmemek, inisiyatifi ele geçirmek ve kendi dilimizin yüz yýl öncelerdeki kelimeleriyle ifade edecek olursak ‘ibtikaar-ý amel’i yitirmemek, hadiselerin muhtemel yöneliþinde kontrolü elde tutmak’ hatýrlatmasýdýr. Yunanistan böyle bir ‘12 mil hikayesi’nden söz ediyorsa -ki, ediyor- o zaman sen hareket edemez hale geleceksin.. O halde, rakibinin ilân edeceðini söz ettiði konuyu sen ilân edersin, o zaman karþý tarafý da müzakere masasýna, ya da, tercih edeceði baþka alana çekersin.
*
Ünlü Fransýz baþbakaný Clemenceau, 100 yýl öncelerde, ‘Savaþ, generallere býrakýlmayacak kadar önemli bir iþtir.’ demiþti. Ayný söz herhalde, bizdeki ‘monþer diplomasisi’ geleneðinin çengelinde olanlar için de söylenebilir.
(Doðrudur, saldýrýya uðramadýkça, biz saldýrmamalýyýz; saldýrý hasýmdan gelmeli.. Ama, hasým taraf yumruðu atmak hamlesini yaptý anda, ondan daha güçlü bir yumrukla ânýnda karþýlýðýný görecek bir teyakkuz halinde bulunmak da, mücadele taktik ve hattâ stratejilerinden biridir.)
Bu hatýrlatmadan sonra asýl konumuza geçebiliriz:
*Dün, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesinin 40. Yýlý idi.
*Onun bir öncesi gün de, sadece Amerikan iç siyasetini deðil, dünya siyasetini ve dünyadaki ideolojik ve itiqadî bölünmeleri daha bir derinleþtiren, gerçekten de dehþetli, ‘11 Eylûl 2001 Saldýrýsý’nýn 19. Yýldönümü idi.
*9 Eylûl 2001 günü de, yani 11 Eylûl 2001 Saldýrýsý’ndan 2 gün önce, büyük bir suikasd ve cinayet iþlenmiþti, ama, bu büyük suikasd, 11 Eylûl’ün gölgesinde kaldýðýndan; anlaþýlamamýþ, kenarýndan basit bir hadise imiþçesine geçilmiþti.
Bu, Afganistan’da ‘Pençþîr Arslaný’ diye anýlan ve Sovyet Rusya Komünist Ýmparatorluðu’nun ordularý için, Afganistan’ý cehenneme çeviren büyük ‘mücahid komutan’ Ahmed Þah Mes’ûd’un bombalý bir suikasdde katledilmesi hadisesidir.
*Bu 3 büyük hadiseyi de bu sütunun hacmi içinde özetle anmaya ve anlamaya çalýþalým:
Önce, ‘Katlinin 19 yýl ardýndan, Ahmed Þah Mes’ûd:
Baþtan, hemen belirteyim ki, merhûm Þah Mes’ûd’un Þah’lýkla bir ilgisi yoktu. Gazneli Mahmûd’un oðlu Þah Mes’ûd’un adýný taþýyan bir kasabada doðduðu için, öyle anýlýyordu.
Merhûm A. Þah Mes’ud, Mühendislik Mektebi’nde okumuþtu ve gerilla savaþý konusunda, dehâ çapýnda bir ‘general’ gibiydi. Ama, o, halk arasýnda kýsaca, ‘Kumandan Mes’ûd’ diye anýlýyordu ve kendisi de bir suikasd sonunda dünya hayatýna vedâ eden merhûm üstad Prof. Burhaneddin Rabbânî’nin liderliðini yaptýðý Cemiyet-i Ýslâmî’nin mücahid güçlerinin komutanýydý.
Özellikle Pençþîr Deresi, onun muhteþem gerilla savaþý taktikleriyle, S. Rusya’nýn ünlü Kýzýl Ordusu için, yýllar boyu bir türlü aþamadýðý, âdetâ bir ‘toplu mezar’ olmuþtu. Yine onun taktikleriyle, Rusya güçleri kuzeyden gelip, baþkent Kabil’e ulaþmak için geçmeleri gereken Saleng Tüneli’ni de bir türlü ele geçirememiþlerdi.
Ama, ‘Kumandan Mes’ûd’ da, önce Hikmetyar, sonra da Tâlibân Hareketi olmak üzere içerdeki muhaliflerini aþamamýþtý. Hikmetyar’ýn baþyardýmcýsý Seyyid Cemâl’in adamlarý, ‘Kumandan Mes’ud’un en ünlü komutanlarýnýn yaptýðý bir dað toplantýsýný basmýþ, -yakýndan tanýdýðým yiðit bir Müslüman olan ‘mücahid kumandanlarý’ndan - Qaazi (Kadý) Ýslâmuddin baþta olmak üzere, 38 seçkin kumandaný katletmiþti.
Aradan bir yýl geçmeden, ‘Kumandan Mes’ûd’un güçleri de Hikmetyar’ýn kumandanlarýnýn yaptýðý gizli bir dað toplantýsýný basýp, onlardan aralarýnda Seyyid Cemâl olmak üzere, 50’den fazlasýný yakalamýþ ve onlarý Sahra Mahkemesi’ne havale etmiþti. Mahkeme de, o kiþilerin, o 40 kadar kumandanýn katlinde faal olarak yer aldýklarý gerekçesiyle ‘qýsâs’ olunmasý hükmünü vermiþti.
O sýrada merhûm Burhaneddin Rabbânî, Tahran’a gelmiþti. Tahran’a geldiðinde diðerleri gibi, onunla da görüþürdük .. Otelindeki görüþmemiz sýrasýnda ‘Kumandan Mes’ûd’ telefonla, Üstad’a hüküm hakkýnda bilgi veriyor, Üstad ise, yalvarýrcasýna, elebaþý durumunda olanlar dýþýndakilerin idâmýnýn uygulanmamasýný istiyordu. ‘Kumandan Mes’ûd’ ise, nihayet, Seyyid Cemâl ve 3 yardýmcýsýnýn idâmýnda anlaþmýþlardý. Halbuki, Hikmetyar ise, Mes’ûd’a, ‘Eðer Seyyid Cemâl öldürülürse, seninle aramýzdaki düþmanlýk hiçbir zaman ve asla son bulmayacak..’ diye haber gönderiyordu.
Buna raðmen, kendi ‘örgütleri’nin önde gelen o 4 kiþi idâm edildi.
Bu bitmeyen iç-iktidar savaþlarý, ortaya kaçýnýlmaz olarak Tâlibân (Medrese Talebeleri) adýnda yeni bir güç odaðý çýkaracak ve bütün o eski ‘mücahid’ teþkilatlarý kenara itilecek ve sadece ‘Kumandan Mes’ûd’un elindeki ve ülke genelinin yüzde 20’lik kadar bölge dýþýndaki bütün her yer, Tâlibân’ýn kontrolüne girecekti.
*
1998 Baharý’nda, Mekke’de, Mescid-ul’Haraam’da, Tâlibân’ýn Hacc’a gelen en yetkili isimleriyle (farsça bilen Türkiye’li bir Müslüman olan ‘fakir’ arasýnda), Afganistan ve Kumandan Mes’ûd konusunda, 2-3 gün boyunca uzuun sohbetler oldu. Onlar, ‘Gelsin, bizim liderimize biat etsin, onu Genelkurmay Baþkanýmýz yapalým..’ diyorlardý.
‘Kumandan Mes’ûd’ ise, sonuna kadar Üstad Rabbânî’nin emrinden çýkmadý.
Nihayet, 9 Eylûl 2001 günü, ‘El’Cezire tv.’nin iki muhabiriyle görüþürken, kameralara yerleþtirilmiþ uzaktan kumandalý bombalarla ‘Kumandan Mes’ûd’ da, o muhabirlerle birlikte katledildi.
Afganistan Savaþý’nda Müslümanlar çok kumandan gördüler ama, ‘Mes’ud’ çapýnda, ‘dâhî bir savaþ stratejisti kumandan’ çýkaramadýlar ve halk arasýnda o, hâlâ da muhabbet ve rahmetle anýlan bir isim.. Onu ‘fakir’ de rahmet dilekleriyle anýyor.
GELELÝM, -EN BÜYÜK SONUCU, ÝSLÂM’A KARÞI AÇILAN ‘SOÐUK SAVAÞ’ OLAN- 11 EYLÛL 2001 SALDIRILARI’NA..
Aradan 19 yýl geçmiþ olmasýna raðmen, onca uzuuun ve dikkatli araþtýrmalar yapýldýðý halde henüz de aydýnlanmayan bir konu olan ‘11 Eylûl 2001 Saldýrýlarý’ üzerinde kesin konuþmak neredeyse imkânsýz..
Ancak, açýk olan þu ki, kendisinin güçlü karþýtý olan komunizmi yenilgiye uðratan kapitalist emperyalizm, yeni bir ‘Soðuk Savaþ’ icad edemezse, kendi sosyal bünyesindeki iç sürtüþmelerden korunmasýnda giderek zorlanacaðýný görüyordu.
Nitekim, Oklahoma Eyalet Valiliði binasýna Nisan-1995 günü konulan bir bomba ile, 170 insan ölmüþ ve Amerika o zamana kadar gördüðü en büyük terör eylemiyle sarsýlmýþ ve bir kaç yýl sonra da ‘Davidian’ isimli bir hristiyan tarikatýnýn liderleri ve ailelerinden 100 kadar insanýn Texas’daki bir yazlýkta yanarak / yakýlarak öl(dürül)melerinin bir suikasd olduðu ve kaçýþlarýn önlenmesi için dýþardan kilitlendiði ortaya çýkmýþtý. Ama, dönemin Amerikan Baþkaný Clinton, ‘Anayasanýn kendisine verdiði bir yetkiyle, bu dosyanýn açýlmayacak þekilde kapatýlmasýný’ hükme baðlamýþtý.
Oklahoma Suikasdçisi’nin ise, Timothy McVeigh isimli bir eylemci olduðu anlaþýlmýþtý.
Timothy McVeigh yargýlanmasý sonunda idâma mahkûm olmuþ ve dünya çapýnda idâm karþýtý kampanyalara raðmen, 15 Haziran 2001’de elektrikli sandalyede idâm edilmiþti.
Timothy, idâmýndan önce, ‘Amerika bir Þeytan Ýmparatorluðu’dur, bizim onunla savaþýmýz devam edecektir. O saldýrýmýzda ölenler hedefimiz deðildi, o kurbanlarýn yakýnlarýndan özür diliyorum.’ demiþti.
Timothy’nin idâmýndan sadece 85 gün kadar sonra ise, 11 Eylûl 2001 Saldýrýlarý olmuþtu ve bu saldýrýlarýn tamamiyle Ýç Güvenlik Zaafý’ndan kaynaklandýðý ve Amerikan iç güvenliðinin en hassas þifrelerinin kullanýlarak yapýlan o saldýrýlarda kullanýlan uçaklarýn hedeflerini dakik olarak belirledikleri görülmüþ ve en baþta da kapitalist emperyalizmin mâbedi konumunda bir sembol olan Ýkiz Kuleler ve Amerikan askerî gücünün merkezi olan Pentagon gibi en hassas hedeflerin vurulmasý ve 3000’den fazla sivil insanýn hayatýnýn sönmesiyle noktalanmýþtý.
Dahasý, Amerikan Baþkaný George W. Bush, o sýrada bulunduðu Texas’dan bilinmeyen bir yere (daha sonra açýklandýðýna göre, 3 gün gizlendiði Nebreska’daki yeraltý sýðýnaklarýna) götürülmüþ ve daha da ilginç olan þu ki, Bush’u taþýyan en hassas, ‘Force Number One’ (1 numaralý) uçaðýn ekranýna, ‘Sýra Sende..’ yazýsý bile yazýlabilmiþti.
Amerikan emperyalizmi, bu büyük iç saldýrýyý, o zaman iyice muhtaç olduðu bir ideolojik dýþ tehlikeye ve yeni bir SOÐUK SAVAÞ’a dönüþtürmek yolunu aramýþ ve bu saldýrýlarýn sorumluluðunu Ýslâm ve Müslümanlarýn üzerine atmýþ, o saldýrýlarýn üzerinden 6 saat geçmeden, ‘suçlu’(!) açýklanmýþ; Avrupa ve Amerika’da ve hattâ bütün dünya kamuoyunda o zamana kadar son 100 yýldýr görülmeyen þekilde, Ýslâm düþmanlýðýndan da öte, -daha çok psikiatri kliniklerini ilgilendiren- bir ‘Islamofobia /Ýslâm korkusu’ uyandýrýlmýþtý.
( Bu konunun devamý ve 12 Eylûl 1980 Askeri Darbesi’nin 40. Yýldönümü deðerlendirmesi de yarýnki yazýda, inþaallah..)