Anayasa Mahkemesi’nin 1989 ve 91’de baþörtüsü özelinde, 1997 ve 2001’de parti kapatma davalarýnda verdiði kararlarýnda, baþörtüsü cumhuriyete baþkaldýrýnýn ifadesi olarak resmedildi. Mahkeme 2008’de yayýmlanan Baþörtüsü ve AK Parti davalarýyla ilgili karar gerekçelerinde baþörtüsünün “baþkalarýnýn haklarý ve kamu düzeni gerekleriyle sýnýrlý” bir “bireysel tercih ve özgürlük kullanýmý” olduðunu kabul etti.
Demokratik bir perspektiften bakýldýðýnda baþörtülü milletvekili tartýþmasý absürt görünüyor. Ama baþörtüsünü cumhuriyete baþkaldýrýnýn sembolü olarak gören bir laiklik anlayýþý ve pratiðinden, ülkenin en deðerli kurumu olan TBMM’de baþörtüsü takýlýp takýlamayacaðýný sakin bir þekilde tartýþacak noktaya gelmiþiz.
Az deðil...
Türkiye’nin laikleþmesinin iþareti olan bu tartýþmaya, Cumhuriyetin 90’ýncý yýlýnda, biz de ufak bir katký saðlayalým. Demokratiklik iddiasý, bir ülkenin, baþta parlamentosu olmak üzere, millet adýna hareket eden veya onun emrinde çalýþma zorunluluðu bulunan tüm siyasi ve idari katmanlarda, içine sinmese de, toplumsal farklýlýklarýn temsiliyetini savunmayý gerektirir. Farklýlýklar etnik, kültürel, dilsel, inançsal, cinsel veya yaþam tarzýyla ilgili olabilir; ideolojik temelli olabilir. Farklýlýðýn içeriði pek önemli deðil. Anayasanýn 68. ve 76. Maddeleri bunu söylüyor.
Laiklik iddiasý temelde demokratiklik iddiasýndan baðýmsýz deðil. Laiklik, bazý gruplarýn veya kesitlerin dini veya modern dogmalarýna göre deðil, toplumsal talep ve beklentilere göre hukuk kurallarýnýn üretilmesini ve siyasal sistemin biçimlenmesini zorunlu kýlar.
Yasaða karþý mücadele
Toplumsallýðý merkeze alan bir hukuki ve siyasi iþleyiþ ise, ancak demokrasi ile mümkündür. O halde laiklik iddiasý, bireyin baþta inanç özgürlüðü olmak üzere, özgürlük talebini bastýrmayý deðil, aksine ona saygý göstermeyi ve yaþanabilir kýlýnmasý için gerekli þartlarý hazýrlamayý zorunlu kýlar. Bu cari anayasanýn 5. Maddesinin de bir gereðidir.
Kadýn haklarý iddiasý, kadýnlarýn devletten önce de var olan klasik özgürlüklerini kullanmayý ideolojik dogmalara göre kýsýtlamaktan ve inançlarýndan dolayý seçme ve seçilme hakkýný kullanmalarýný imkansýzlaþtýrmaktan kaçýnmayý, aksine yasaða karþý mücadele etmeyi gerekli kýlar.
Vekiller ile ilgili bu tartýþmada “hizmet alan-veren” kriteri geçerli deðildir. Bu kriter, halkýn emrinde olma zorunluluðunun bir ifadesi olarak tarafsýzlýk ilkesine tabi olan memurlar bakýmýndan tartýþýlabilir. Ama “parti” bir taraf olmanýn en üst düzeydeki ifadesi, günümüz demokrasisi de “partiler demokrasisi” deðil mi? Belirli bir siyasal program ve hedefin tarafý olarak aktif siyaset yapmak üzere milletvekili olunuyor. Anayasa da bunu “demokratik siyasal hayatýn vazgeçilmez unsuru” mahiyetinde bir temel hak olarak kabul ediyor.
Tek parti diktatörlüðü döneminde vekil ile memur özdeþliði olaðan kabul edilse de, bugün bu özdeþliði savunmak herhalde mümkün olmamalý. Parlamento millet adýna devlet aygýtýný yönetme, denetleme ve kullanma mekanýdýr. Devlet bir bütün olarak o mekanda üretilen siyasal ve hukuksal direktiflere göre hareket eder. Tersi geçerli deðil. Kabul edilebilir de deðil. Unutulmamalý ki milletvekiline kýyafet dayatmak, millete kýyafet dayatmakla eþdeðerdir.
Paradigma deðiþimi
Gelelim hukuki ve içtihadi boyuta.
Anayasa Mahkemesinin 1989 ve 91 yýllarýnda baþörtüsü özelinde, sonra 97 ve 2001’de parti kapatma baðlamýnda verdiði kararlarýnda, baþörtüsü cumhuriyete baþkaldýrýnýn bir ifadesi olarak resmedilmiþti. Ayný yaklaþým Danýþtay’ýn kararlarýnda tekrarlanmýþtý. Anayasanýn 153. Maddesi de mahkeme kararlarýnýn baðlayýcýlýðýndan söz ediyor. Ama bu, gerekçenin baðlayýcýlýðý anlamýna elbette gelmez. Anayasa Mahkemesi kanunlarý denetlerken, istisnai olarak, yasamaya ait “yasa iptali” yetkisi kullanýr. Ama yeni bir yasa yapamaz veya deðiþtiremez. 153. Madde bunu açýkça yasakladýðý gibi, erkler ayrýlýðý ilkesi de buna asla izin vermez. “Gerekçe baðlayýcý” dendiðinde, mahkemenin gerekçe yazmak suretiyle sayýsýz yasa yapma ve deðiþtirme gücü elde edebileceðini unutmayalým.
Diðer yandan gerekçeler de deðiþti.
Mahkeme 2008 Ekim ayýnda yayýmlanan Baþörtüsü ve AK Parti davalarýyla ilgili karar gerekçelerinde baþörtüsünün “baþkalarýnýn haklarý ve kamu düzeni gerekleriyle sýnýrlý” bir “bireysel tercih ve özgürlük kullanýmý” olduðunu kabul etti. Bunun önceki gelenekselleþmiþ algý bakýmýndan bir paradigma deðiþimi olduðu çok açýk. Zira ideolojik ve dogmatik bir laiklik anlayýþýndan, hak ve özgürlük eksenli demokratik bir laiklik anlayýþýna geçiþ yapýldý. Öte yandan eski anlayýþta “vicdanlarda kalmasý gereken” din, “sosyal bir kurum” olarak kabul edildi. Ayrýca siyasi partilerin bireylerin dinsel taleplerine cevap vermek için politika üretmek zorunda olmalarý, demokratik iþleyiþin ifadesi olarak deðerlendirildi. Sadece demokratik bir siyasal iþleyiþte laiklikten söz edilebileceðini kabul eden, ki batýda böyle, bu iki kararýn ardýndan halen baþörtülü milletvekili konusunda hukuki engelden söz etme imkaný var mý? Bence yok. Yasaðýn üretildiði tek merci yargý kararlarý idi ve bu kararlar deðiþti. Danýþtay’ýn baþörtülü avukat ile ilgili yakýn tarihli kararý ile bu konuda durum çok net.
Net, zira ortada baþörtülü milletvekilliðini engelleyecek anayasal ve yasal engel de yok. Anayasa baþlangýcýnda veya maddelerinde buna yönelik tek bir yasak yok. Kanunlarda yok. Meclis içtüzüðünün 56. Maddesi ise, bayanlarýn tayyör giymesinden söz etmekte.
Demokratikleþtikçe laikleþme
Anayasanýn ve Ýçtüzüðün yorumlanmasýndan genel anlamda böyle bir yasaklama çýkarýlabileceði, mesela “orada yazmýyor diye her türlü kýyafet serbest olabilir mi?” sorusu akla gelebilir.
Bir vekilin baþörtüsü takmasý, meclisin çalýþmasýna fiilen engel olabilirse veya doðrudan doðruya baþkasýnýn bir hak ve özgürlüðünü ihlal ediyorsa, belki düþünülebilir (Anayasa Mahkemesinin 2008’deki iptal gerekçesinin sadece buna dayandýðýný unutmayalým). Ama baþa bir bez parçasý takmýþ olma durumunun bunun nasýl olabileceði sorusunun makul bir cevabý da yok. Zorlayarak verilecek her cevap, çorap, kravat, gömlek veya pantolon, yahut eller, ayaklar ve elbette sarf edilen kelimeler için de geçerli olacaktýr. Zira onlarla da baþkalarýnýn haklarýný veya Meclisin çalýþma düzenini bozmak imkansýz deðil.
Geçelim.
90. yýlýnda Türkiye demokratikleþiyor, demokratikleþtikçe de laikleþiyor. Tuhaflýklarýndan kurtuluyor. Bu bir mutluluk vesilesi.
Þimdi sýra en büyük tuhaflýk olan ve halen Kürt, Alevi, gayrimüslim gibi farklýlýklarý dýþlayan antidemokratik anayasal düzeninin deðiþtirilmesinde.