Alevi devleti, Kürt devleti ve tarihsel gerçekler

Şu sıralar hangi haber sitesine girsem ‘uydurulmuş’ bir Ortadoğu haritası görüyorum. Yeni kurulan devletler, etnik bölgeler, yeni sınırlar falan. Bir de tabii şu tespit çok moda ‘tamam Esad gidecek ama Suriye bölünecek, Kürtler, Aleviler falan kendi devletlerini kurmaya kalkacaklar, daha çok kan göreceğiz, en iyisi Esad çekilsin ama rejim çaktırmadan devam etsin.’ Bir ulus-devletin kurulmasını bir şirketin, vakfın kurulması sanıyorlar galiba. Yani Kürtler bir araya gelecek Kürt devleti kuracak, Aleviler Alevi devleti, Sünniler Sünni devleti kuracaklar ve tabii yerlerinde öyle uslu uslu oturmayacaklar, bütün geç kalmış ulus-devletler gibi sağa-sola sarkacak, toprak, doğal zenginlik, pazar kavgasına girecekler. Doğrusu bu derin analizlere bayılıyorum.

 

Tabii bu işin bir de Avrupa tarafı var. Burada İspanya’da özerk bölgelerin iflas yolunda olması, Moody’s’in Almanya’nın görünümünü negatife çevirmesi, hiç şüphesiz beklenen ama yeni bir olumsuzluk. Bu iki önemli gelişme artık ‘işlerin’ şimdiye kadar olduğu gibi, idare edilemeyeceğini de ortaya koyuyor. Gerçi Moody’s’in hamlesini Euro’yu biraz daha aşağı çekme operasyonu sayabiliriz ama böyle olsa bile, Almanya’nın da ‘sürdürülemez’ tarafına doğru hızla sürüklenmeye başladığını görmüş oluyoruz. Bütün bunlara bağlı olarak hem Ortadoğu’yu hem de Avrupa’yı birlikte düşünürsek, -birlikte düşünmek zorundayız çünkü bu Ortadoğu’nun sınırlarını Britanya ve ABD ile birlikte bu Avrupa çizmişti- bir tarihin ve bu tarihe dayanan modelin çöktüğünü söyleyebiliriz. İster üniter, isterse federal yapıda olsun ulus-devlet modelleri, şimdilik tamamen ortadan kalkmasalar bile, eskisi gibi olamayacaklar. Yani tek bir ırka, ulusa dayalı modeller ve bunların siyasi egemenliği bitiyor.

Bugün Almanya, İspanya gibi ülkelerde bile homojen-ulusal- bir sermaye yapısından söz edemeyiz. Kriz zaten bunun krizidir. Hamburg limanından ihraç edilen malların üzerinde istediği kadar ‘made in Germany’ yazsın, bu malları Türkiyeli, Çinli, Brezilyalı, Hintli girişimciler de üretiyor. Ve bu sermayedarlar, ikinci savaş öncesi olduğu gibi, yalnız Almanya’nın ekonomik çıkarları için çalışmıyorlar, Almanya’daki yatırımları kadar Türkiye’deki ve Rusya’daki yatırımlarına da düşünüyorlar. Örneğin Merkel, Almanya’nın üstün çıkarlarından bahsettiğinde eğer bu ‘üstün çıkarlar’ İspanya’yı batıracaksa, Türkiye’ye, Rusya’ya zarar verecekse Almanya’nın ‘üstün çıkarlarının’ karşısında oluyorlar.

Bunun için artık hiçbir ulus-devletin arkasında, yalnız o devletin çıkarlarıyla sınırlı bir ulusal burjuvazisi yok. Yani Almanların bile ‘ulus-devlet’ modeliyle kalkınmayı bırakmak zorunda olacakları bir dünyada mezhep, aşiret yapılanmalarının ulus-devlet kuruyor diye anlatılması çok anlaşılır değil. Artık geç; Kürtler de bir ulus-devlet kurup öyle ‘bağımsızlıkçılık’ falan oynayamazlar. Bunu en iyi anlayanlardan birisi Barzani. Barzani’nin, bundan sonraki yolunu Türkiye ile birlikte düşünmesi ve Maliki’nin başında bulunduğu ‘merkezi’ hükümeti takmaması, bölgesindeki doğal zenginlikleri hâkim olanla ortaklık yaparak değerlendirmek istemesi çok anlaşılır ve akıllıca. Burada Maliki havlu atmak zorunda kalacak çünkü onun arkasında duracak, küresel pazarlarda ‘oynayan,’ Irak halkı adına(!) ‘yönettiğini’ iddia ettiği sınırlara sahip çıkacak, siyasi ve ekonomik pazarlıklar yapacak bir burjuvazisi yok.

Barzani ise, ancak Türkiye gibi bir eksen devlete ve topraklarındaki zenginlikleri değerlendirecek küresel sermayeye dayanırsa halkının refahının yükseleceğini ve iktidarını koruyacağını biliyor. Şimdiki Erbil’e bir bakın bir de Saddam zamanındaki Erbil’e...

Katil Esad ve oligarşisinin yağmaladığı Şam ve Halep’e on yıl sonra gittiğinizde gördüğünüz zenginliğin sizi şaşırtacağına bahse girerim.

Nereye gidiyoruz?

Peki, nereye gidiyoruz? (Quo Vadis?) Bu soru, böyle tarihi dönemlerin anahtar sorusudur ve böyle dönemlerde herkesin bu soruya bir yanıtının olması gerekir. Benim yanıtım şu: Önümüzde büyük kıtasal oluşumlar ve bu kıtasal oluşumları-yapılanmaları- çekip çevirecek eksen devletler dönemi var. Örneğin AB projesi şimdiye kadar anlatıldığı biçimiyle bitti. Yeni bir kıtasal birlik Ortadoğu’daki değişimi takip eden zamanda şekillenecek. Türkiye, Rusya ve İran bu yeni kıtasal birliğin-değiştikleri oranda- Asya tarafını oluşturacaklar. Bu üç eksen-belirleyeci- devlet içinde şimdilik yalnız Türkiye bu kapsayıcılığa sahip gözüküyor. İran ve Rusya’daki dönüşüm çok daha sancılı olacak. Kıtasal birlikler, eksen devletler ve yerel devletler önümüzdeki dönemin iç içe geçmiş, federal ağ iktidarlarını oluşturacaklar.