Ali Baba’nın çiftliği gibi!

Türkiye; uluslararası kurallara, teammüllere ve sorumluluklara karşı maraza çıkarmakta Avrupa’nın en yaramaz ülkesi...

O kadar ki; yabancı futbolcu ya da teknik direktörlerin transfer ücreti ve sair hakedişleri konusundaki en büyük sorun, illa ki bizden çıkıyor... Türkiye kadar çok sayıda dava, kabahat ve sabıka kaydı olan başka bir ülke yok. Bu konudaki dosya sayısı en kabarık ülke biziz.

Artık beraber çalışmayacaksan; adamın tazminatını ver gönder. Hayır, illa da o paranın üstüne yatacağız...

Üstelik bunu da beceremiyoruz; Del Bosque örneğinde olduğu gibi, faizi ana parayı bile geçiyor.

UEFA; artık alışkanlık haline gelen “Tazminatı veya ayrılan futbolcunun kalan transfer alacağını ödememe” inadı yüzden, Türkiye’de bazı kulüplerin küme düşürülmesini istedi ve ne yazık ki bu gerçekleşti. Göztepe, geçmişte bunun en canlı ve en acı örneği oldu.

Küme düşürülmese de, UEFA zoruyla puanları silinen sayısız takımımız var. Bizim veremediğimiz cezaları, Avrupa zorla verdirtiyor. Bundan bile utanmıyoruz. Ar perdemiz çatlamış.

* * *

Şimdi şike konusunda, dünyanın yüz karası olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Ama bizim federasyon; “Şike ve teşvik sahaya yansımadı” gerekçesiyle ayıbımızı aklamaya çabalıyor. UEFA eskiden olsa, haddimizi çoktan bildirirdi ama; Platini’nin de, Lyon’a 7-1’lik şaibeli skorla sağladığı ısmarlama kıyağın suçluluk duygusu var. Bu yüzden kızılcık sopasını ha deyince eline alamıyor. “Tencere dibin kara, seninki benden kara” durumu var. Yoksa çoktan icabımızı bakmışlardı.

Ayrıca Türkiye dışında; İtalya, Almanya, Macaristan, Romanya, Sırbistan ve Avusturya’da da şike kol geziyor. Bu kadar ülkeye birden ağır yaptırımlar uygulamak zorunda kalmak, UEFA’yı tedirgin ediyor. Avrupa futbolunu muhtemel bir iflastan korumak adına, onlar  da yumuşak geçişle durumu kurtarmak peşindeler. Bu da bizim şansımız.

H    H    H

FIFA, “Avrupa veya Dünya şampiyonaları olduğu yıllarda; liginizi Mayıs’ın ikinci hafta sonunda mutlaka bitirin” diyor. Bu kurala göre, 2011-2012 sezonunun 13 Mayıs’ta bitmesi gerekiyor. Ama biz bunu bir hafta sonrasına taşıdık. Böylece sezon 20 Mayıs ‘ta bitecek. Yani; ne yaparsan yap, Türkiye hiçbir konuda hiçbir kurala uymuyor.

Ne zaman uslanacağız?

Dingo’nun ahırı mı?

Dinlediğim bazı spor radyolarında; G.Saraylı taraftarların Melo-Riera kavgasının medyada fazla abartıldığını söylediklerine tanık oldum. Onlara göre, olay o kadar büyük değilmiş!

Yahu adamın gözü yumruk yemiş gibi değil, neredeyse balyoz inmiş gibi mosmor olmuş. Daha ne olacaktı?

Soyunma odasının kapısını kilitliyerek adamı hastanelik etmek, dünyanın neresinde küçük olaydır? Benim asıl şaşırdığım şey; kadro dışı kalsa da, Riera’nın İngiltere’ye gitmesidir.

Bonservisi G.Ssaray’da olan bir futbolcu, nasıl olsa kadroda yokum diye başka ülkeye gitme hakkını nerde buluyor. Cezanın ödüle dönüşmesidir bu...

Takımının hayati maçlar oynacağı Süper Final öncesi; (Raporlu dahi olsa) Riera’nın çekip gitmesi kabul edilemez. Arkadaşları ölümüne mücadele ederken, o seyahatte olamaz.

Galatasaray Kulübü’nü Dingo’nun ahırı olmaktan kurtaran kalıcı ve geleneksel ilkeleri yok mu?

Terim’in otoritesi nerde?

Kızı da penaltı atsın!

Kalecilerin penaltı atması, şaşılacak bir şey değildir. Özellikle Latin Amerika ülkelerinde, bir çok kulübün penaltıcısı kalecilerdir. Onlar beyaz noktaya geçtiğinde kimse yadırgamaz.

Ama Muslera'nın Manisa'ya penaltı atması; daha önce böyle bir deneyimi olmadığı için garip ötesi bir şeydir... G.Saray'da herkes gol attı, bir tek kaleci atamadı deyip onu atışa göndermek; doğrudan rakibe hakaret içerir. Bu yüzden ayıptır...

G.Saray, Fatih Terim, Muslera ve Manisa'da bu atışı tezahüratla teşvik eden sarı-kırmızılı taraftarlar, suç ortaklarıdır.

Bu yüzden; evsahibi takımın açıkça aşağılanması centilmenlik dışı sayılarak; hem Muslera'ya hem Terim'e ceza bile verilebilir. Ancak ne var ki, bizim federasyon ve ilgili kurulları bu kadar ince düşünemez.