Amerikanize bir Fransız polisiye

2011 Cannes Jüri Ödülü sahibi Polis, Paris’te görevli Çocuk Esirgeme Tugayı’na odaklı, Amerikan dizisi tadında bir film. Film için Batman’e alternatif diyebilirim.

Can yakıcı toplumsal sorunların polisiye türü içinde hakkıyla ele alınması mümkün müdür? Televizyon dizisi formatı biraz genişletilip esnetilerek kozmopolit bir dünya başkentinin sınıfsal sorunlarını yansıtabilir mi?

Maiwenn’in bu sorulara cevabı olumlu olmalı ki Polis adlı filmi gerçekleştirdi. Paris’teki Brigade de protection des mineurs / Çocuk Esirgeme Tugayı’nı onlar hakkında röportaj yapmakla  görevlendirilen Melissa’nın gözünden anlatan Polis amacına yarı yarıya ulaşıyor. Melissa’yı bizzat canlandıran yönetmen Maiwenn’in memurlardan birini canlandıran Emanuelle Bercot ile birlikte yazdığı senaryo hakikaten can yakıcı toplumsal sorunlara değiniyor: Pedofiliye ve çeşitli nedenlerle suç işleyen, suça itilen çocuklara; kurbanların ve zanlıların sınıfsal kökenlerinden kaynaklanan farklılıklara... Bu sorunları dünya çapında başarılı olan Amerikan polisiye dizilerini çokça andıran bir tarzla ele alıyor. Polislerin özel yaşamları, birbirleriyle ilişkileri ve görev nedeniyle karşı karşıya kaldıkları olaylardan nasıl etkilendiklerini ön plana çıkarıyor. Çocukların hal ve gidişi bahaneden ibaret kalıyor.

Doğrusu yönetmen Maiwenn kendisine de cömertçe iltifat ediyor oyuncu olarak. Polisler arasına bir katalizör gibi girmesi gereken karakterini ensemble kadrosunun merkezine oturtuyor. Fransız basının bir kısmı onu açıkça ‘narsist’ diye niteledi. Annesi oyuncu, kızkardeşi Isild Le Besco da kendisi gibi oyuncu-yönetmen, kızının babası Luc Besson da ünlü bir yapımcı-yönetmen Maiwenn beş yaşından beri sahne ve set tozu yutmaya alışık olmasına rağmen bu filmi kendisi için bir şöhret aracı olarak görmüş besbelli.

BATMAN’A ALTERNATİF

Polis, tavrı açısından iki arada bir derede kalmış. Samimiyetsiz olduğunu ve örnekler sunduğu davalara duyarlı olmadığını söylemek ağır olur. Öte yandan bu sorunlarla samimi biçimde ilgileniyor ve duyarlılığı çoğaltmak istediği halde polislerin özeline odaklı bir Amerikan dizisi formatı tercih etmesi de hiç inandırıcı gelmiyor. Muhtemelen yaratıcıları hem bir janr filmi yapıp hem toplumsal gerçekçi olmayı, hem Cannes gibi A sınıfı bir festivale seçilip hem gişe hasılatını yüksek tutmayı amaçladığı için ortaya hibrid bir film çıkmış. Açıkçası amaçlarına da ulaştılar; Polis Cannes’da Jüri Ödülü kazandı ve gişe hasılatı The Artist’inkini geçti Fransa’da.

Ben de eleştirmen olarak iki arada bir derede kalıyorum filme baktığımda: Kötü film mi diye sorarsanız yanıtım “Hayır!” Tempolu, enerjik, kamera ve kurgu gayet iyi, klişeye kaçmasına rağmen yer yer dokunaklı. Peki mutlaka izleyelim mi diye sorarsanız o kadar iyi film varken, Polis’e gitmek için tek nedeniniz Batman’e alternatif olması diyebilirim ancak!