Asya’nın kalkınma yolu: Yerelleşme-Çok taraflılık

Her an patlayacak bir barut fıçısının üzerinde oturuyoruz. Önümüzdeki günler, Ortadoğu ve Avrupa’nın birbirine daha da yakınlaştığı bu iki krizin çok köklü bir değişime dönüştüğü yeni bir dönem sayılmalı. Suriye muhalefeti ile Avrupa’nın krizine muhalefet edenler aynı dinamiklerin ürünleri.

Suriye için Annan planı diye bir şey yoktu zaten. Yunanistan için de, bu ülkenin önüne konan ‘kurtarma’ paketlerini yok sayabilirsiniz; bunlar hiçbir işe yaramayan zaman kazanma operasyonları; tıpkı Annan planı gibi.

Suriye için, Esad’ı işbaşında bırakacak bir uluslar arası plan ya da mutabakat yok. Olamaz da zaten; Suriye’de Baas iktidarı, dünyayı zehirleyen, savaşı ve Ortadoğu’da nükleer felaketi gündemde tutan insanlık dışı bir terör odağıdır. Peki, İsrail ne diyeceksiniz; o da zaten Suriye’deki Baas rejiminin kardeşidir.

Şunu çok önemli bir gelişme olarak tam şimdi söyleyebiliriz: Birinci Dünya savaşı öncesi ve sonrası, ağırlıklı olarak, Britanya’nın 2. Dünya Savaşı sonrası da ABD’nin hegemonyasında kurulan batının siyasi ve ekonomik hegemonyasının sonuna geldik. Ama bu son, aynı zamanda, batının da razı olacağı yeni bir mutabakat biçimini karşımıza çıkarıyor.

ABD’nin en önemli strateji geliştirme merkezlerinden sayılan Kissinger Institute’den Joshua Cooper Ramo, bu mutabakatı ‘Pekin Mutabakatı’ diye adlandırıyor. Bu, Ramo’ya göre Çin öncülüğünde yeni bir kalkınma yolunun herkes için açılmasıdır. Güneyi ve doğuyu öne çıkartan bu yeni mutabakatı, Ramo, iki özellik üzerinden temellendiriyor; birincisi yerelleşme...

Yerelleşme olgusu, özellikle 2. savaştan bu yana bütün azgelişmiş ülkeler için aynı reçeteyi uygulayan IMF politikalarının ve ABD siyasi hegemonyasının tam tersidir. Aslında hem geleneksel IMF politikaları hem de ABD hegemonyasının neoliberal ekonomik ve siyasi dayatmaları Washington Mutabakatı’nda çerçevelendirilmişti. Yerelleşme, gerçek anlamda siyasi ve ekonomik bağımsızlığı da getirir ama bu, ‘tek ülkede faşizm’ gibi ulus-devletler cehennemi anlamına gelmez. Küresel bağımlılık ve belli insani ilkeler çerçevesinde, herkes herkesin ‘iç işlerine’ - BM gibi küresel mekanizmaları ya da yerel anlaşmalar ve oluşumları devreye sokarak- karışabilir.

Zaten bu olgu da Pekin Mutabakatı’nın ikinci temel ilkesi ile açıklanır: Çok taraflılık. Çok taraflılık ilkesi, ekonomik ve siyasi bağımlılığı eşit koşullarda ve belli ilkeler çerçevesinde sağlayan uluslar arası bir sistemdir. Yine çok taraflılık, halkların, kavimlerin, ülkelerin dillerini, kültürlerini, dinlerini özgürce yaşatmalarını garanti altına alır. Ayrıca doğal kaynaklar ve zenginlikler ulus-devletlerin malı değildir ve bunların işletilmesi, korunması küresel anlaşmalara bağlıdır.

Arif Dirlik’de Pekin Mutabakatı’nın dünyayı çok farklı yerlere götüreceğini, bunun güneyden gelen yeni bir küresel entegrasyon ve küresel kalkınma yolu olduğunu belirtir. Tabii ki bu Asya kalkınması, savaş yerine barışı, gelenekse sanayiler ve savaş sanayi yerine bilgi- bilgiye dayanan teknolojiler ve ileri teknoloji öncülüğünü öne çıkartır.

Bakın Facebook, Instagram’ı 1 milyar dolara satın aldı. Aslında Instagram, 13 çalışanı olan bir mobil uygulama. Bir paylaşım programı ve markası. Ama işin ilginç yanı, Instagram’ın New-York Times’dan daha pahalı olması. Çok güzel değil mi; ABD’nin, tarihiyle özdeşleşmiş, en önemli medya devlerinden birini parlak bir fikir geride bıraktı.

Tarihsel aymazlık: Baas’ı savunmak

Grafikte de ileri teknoloji ürünlerin ihracında, 95’ten krizin patladığı 2008’e kadar, Asya, Çin, ABD, Avrupa karşılaştırması var. Yaklaşık son 25 yıldır Ar-Ge harcamalarının büyük bir bölümü Hindistan’dan başlayarak Asya’ya gidiyor. IMF Başkanı Lagarde’ın dediği gibi, dünyayı gelişmekte olan ülkeler omuzlamış götürüyorlar. Bütün bu gerçeklere bakınca şunu söyleyebiliriz: Suriye’de Baas rejimini savunanlar aslında ABD’nin militarizmini, Washington Mutabakatı’nı, Şili’de Pinochet, Türkiye’de 12 Eylül zamanlarını savunmuş oluyorlar.

Yeni küresel mutabakat bu sefer dünyanın doğusundan geliyor. Bu, aynı zamanda içinde Türkiye’nin de bulunduğu, etkin olduğu yeni bir dünya düzenine adımdır. Önümüzde sıcak gelişmeler olabilir. Böyle olsa bile, bu yolun sonunun barış olduğunu, bütün bu gelişmeler söylüyor.