Atatürk’ün kızkardeşine de “Vatani Hizmet Tertibi’nden aylık bağlanmıştı

Atatürk vasiyetinde kız kardeşi Makbule hanım için de pay ayırmıştı. Atatürk’ün vasiyeti herkesçe bilinir; fakat yeterince bilinmeyen nokta, Atatürk’ün mal varlığının vasiyeti dışında kalan kısımlarının da yine yegâne varis olarak kız kardeşine kalmış olduğudur. Buna rağmen 1948 yılının hemen başlarında meclisin tatile girmek üzere olduğu bir sırada “ivedilik”le görüşmek üzere söz konusu tasarı gündeme gelecektir. Aslında Atatürk’ün kız kardeşin hayatına ilişkin bilgilerimiz hemen hemen hiç mertebesindedir. Atatürk’le ilgili anılarda hiç yer almaz. Bir hayalet gibidir. Atatürk’ün manevi kızları Afet hanım olsun, Ülkü hanım olsun, her daim gündemdeyken, onun kız kardeşi hakkında bu denli bilgisizliğimizin acaba bir nedeni mi vardır sorusu, tarihçileri heyecanlandıracak sorulardan biri olarak hala ortada duruyor.

1935'te Mecdi Boysan ile evlendi

O sırada başbakan olan Hasan Saka’nın imzasıyla meclise iletilen tasarının gerekçesinde; “son günlerde malî durumunun bozulduğu ve bundan dolayı sıkıntılı vaziyete düştüğü anlaşılan Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Boysan’a yardım maksadına matuf olarak hayatta bulunduğu müddetçe verilmek ve başka hiçbir zam yapılmamak kaydıyla vatanî hizmet tertibinden aylık bağlanması”nın uygun görüldüğü belirtiliyordu. Makbule hanımın soyadının bugün bilinenden farklı yazılmış olması, onun 1935 yılında milletvekili Mecdi Boysan ile evlenmesinden dolayıydı.

Soyadı Atadan'dan Atakan'a dönüştü

Bütçe komisyonunun raporunda, aylık maaşın bin lira olmasının uygun görüldüğü belirtiliyordu. Ama önemli bir bilgi daha veriliyordu: Buna göre, Makbule hanım eşi Mecdi beyden ayrılmıştı; bu nedenle tasarıda geçen Boysan soyadının eski soyadıyla değiştirilmesi gerekiyordu. Boşanmanın tam bu sırada ve aniden olduğunu kabul etmek gerekir, çünkü Başbakan Saka’nın 2 Şubat tarihli yazısında bile Boysan soyadı kullanılmıştı; bütçe komisyonu raporunun tarihi ise sadece on gün sonraydı! Yine bu raporda, aylığa zam yapılmayacağına ilişkin düzenlemenin de, hükûmetçe “şimdiye kadar emekli, dul ve yetim ve vatanî hizmet aylıklarına yapılmış olan kanunî zamların bu tahsisten sonra tekrar hesaplanarak bu aylığa eklenmesini önlemek” gerekçesine dayandığı açıklanmıştı. Hepsi iyi güzel de, yasa tasarısında Makbule hanımın soyadı Atadan değil de, Atakan olarak yazılmıştı; hem de tam iki kez. Yani bir dizgi hatası olması ihtimali pek de yoktur. O halde sorumuz kendiliğinden geliyor: Makbule hanımın soyadı Atadan mı, yoksa Atakan mı? Yoksa sonradan Atakan, Atadan mı oldu, artık ne zaman değiştirildiyse. Makbule hanımın soyadının yasa tasarısında yanlış yazılmış olabileceği ihtimaline pek prim veremeyeceğim, çünkü o dönemde bu satırları yazanlar, elbette Atatürk’ün kız kardeşini yakından tanıyorlardı. Çok yakın zaman önce boşanmış olduğunu bildikleri gibi.

Yüzbinlerce emlak ve arazi heba oldu

Tasarı meclis gündemine alınır alınmaz Ahmet Tahtakılıç, Makbule hanımın Atatürk’ten zaten ayda bin lira maaşı vasiyeti gereğince almakta olduğunu hatırlatıyordu. “Memleketi için canlarını feda etmiş kimseler”in yetimlerine hazineden ancak ayda iki ila elli lira ödenebiliyordu. Bu koşullarda Tahtakılıç, Makbule hanıma aylık bağlanmasının “Ata’nın büyük ruhu”nu rahatsız edeceğini ileri sürüyordu. Adalet adına tasarının reddine taraftardı. 

Bütçe komisyonu üyesi olarak tasarıya itiraz eden İhsan Hamit Tigrel ise, maaşın kendisine değil de, miktarına karşı olduğunu belirtiyordu. Atatürk’ün kız kardeşine bıraktığı “yüzbinlerce emval, emlâk, arazi halen maalesef” heba olmuştu. Diğer yandan, Makbule hanım halen yine Atatürk’ten kalma aylık bin liralık tahsisatı ise sürdürüyordu. O nedenle aylık miktarı saptanırken “münevver, temiz ve mütevazi bir Türk ailesinin her türlü sefahat ve israf meylinden uzak olarak idare durumunda bulunduğu hayat” göz önüne alınmalıydı. Bin lira çok fazlaydı; çünkü son zamlarla bile halen bu maaşı almakta olanlara asgari 60 ve azami de 250 lira ödenebiliyordu. “Bu vatan uğrunda hayatlarını fedaya hazır olan birçok kimselere verdiğimiz aylıktan fazla bir aylığın verilmesi’ne Tigrel karşıydı. Nihayet birinci mecliste “düşmana karşı bir kale gibi cephe alan insanlara bile” çok az bir maaş ödenebiliyordu. Onun önerisi 300 liranın yeterli olacağı yolundaydı.

Atatürk isteseydi bütün malını ona bırakırdı

Cemil Sait Barlas ise, önerinin görüşülmeksizin kabul edileceğinden emin olduğunu, oysa şimdi bazı itirazların görülmekte olduğundan söz ediyordu. Oysa Atatürk, isteseydi bütün malını kız kardeşine bırakabilirdi; ama öyle yapmamıştı; bu bakımdan Makbule hanım korunup kollanmalıydı. Ayrıca bu maaş, Makbule hanımın şahsına tahsis edilmiyordu; “milli kahraman, kimsesiz kalmış, erkeksiz kalmış, muhtacı tedavi ve altındaki otomobili işletip hastaneye gitmekten uzak olan kız kardeşinin bakımı ve tedavi masrafı” olarak öngörülmüştü. Atatürk’ün yakınlarına sahip çıkmak gerekirdi; hatta bu tasarının meclisten geçtiğini duysa, muhakkak ki “azap” duyardı. Bin lira da “bu memleket için çok bir para değildi.” Bir köye gidilse ve Atatürk’ün “hatırası” denilse, herkes canınını, malını verirdi zaten. Oysa bu para onun tedavi giderlerine bile yetmezdi.

Sağlığı için 500 bin TL harcadı

Sinan Tekelioğlu tasarıya karşıydı; “Atatürk’ün yüksek ruhu” bundan “azap ve ıstırap” duyardı. Atatürk’ten kalanlar kız kardeşinin “fazlasıyla geçinmesini temin edecek miktar”daydı. Dahası, Atatürk’ün kız kardeşine “vasiyet harici bırakmış olduğu 500 bin liralık bir servet vardı.” Fakat Makbule hanım rahatsızlığı yüzünden bu serveti sağlığı için harcamak zorunda kalmıştı. Hali hazırda yetmiş yaşına da yaklaşmıştı. (Burada bir hesap hatası vardır, çünkü Makbule hanım sekiz yıl sonra 1956 yılında öldüğünde 69 yaşındaydı). Makbule hanım aylık maaş da istememişti; onun talebi Atatürk’ün bırakmış olduğu emlâkten kendisine bin lira daha tahsis edilmesiydi. Atatürk’ün ruhunu incitmemek için bu maaş bağlanmalıydı. Ama bütçeden değil, Atatürk’ün vasiyetinde bıraktıklarından. Tigrel de ısrarcıydı: Birinci mecliste yer almış üyelere verilen maaştan çok daha fazlasının Makbule hanıma tahsisi karşısında, ona göre asıl bu nedenle Atatürk’ün ruhu muazzep olurdu. Diğer yandan, birinci meclisin üyelerinin “Atatürk’e olan karabeti manevîye ve ruhîyesi Makbule hanımın karabetinden daha yüksek”ti.

Atatürk’ün emlâki millete değil, CHP’ye geçti!

BÜTÇE?KOMİSYONU?SÖZCÜSÜ?MUAMMER?ERİŞ ise, bağlanacak aylıktan Makbule hanımın eline geçecek olanın sadece 850 lira olduğunu hatırlatıyor ve Atatürk’ün bütün emlâkini millete armağan ettiğini belirterek, bunun geri alınamayacağını ve bu nedenle de Tekelioğlu’nun önerisinin geçerli olamayacağını söylüyordu. DP sıralarından ise, Atatürk’ün emlâkinin millete değil de, CHP’ye intikâl ettiğine ilişkin küçük bir düzeltme gelmişti! Emin Sazak, Ankara’da Makbule hanıma ait bir köşk olduğunu hatırlatıyor ve onun hala durup durmadığını soruyordu. Eriş, köşkün hala Makbule hanımın üzerinde olduğunu açıklamıştı. Sazak, kendi bildiği kadarıyla Atatürk’ün “millete bağışladığından başka bir takım metrukatı vardı” şeklinde konuşuyordu: “Altın kalemden elbiseye kadar çok şeyler, antika şeyler bu hanıma kalmıştı.” “Sonra bazı yerlerde meselâ Konya’da, Trabzon’da evleri vardı, köşkleri vardı. Bunları acaba bilâbedel [bedelsiz] bu hanım devlete terk etti mi? Kalem ve emsali gibi antika şeyler vardı, bunlar ne oldu? Bu hususta biraz izahat verirlerse çok iyi olur. Buradaki köşkü mühimdir; bugün satılsa 100-150 bin lira eder.”

Oylamaya katılmayanlar daha fazlaydı

Ziya Arkant ise, bu soru üzerine, köşkün ancak intifa hakkının Makbule hanıma ait olduğunu, dolayısıyla satılmasının mümkün olmadığını, zaten Makbule hanımın da sağlık sorunları yüzünden Ankara’da bu köşkte kalamadığını ve İstanbul’da bulunduğunu açıklamıştı. Evet, Sazak’ın verdiği bilgiler doğruydu; Trabzon, Bursa ve Samsun’da Atatürk’ten kalan “birkaç tane emlâk” vardı; bunlar kız kardeşine veraseten intikal etmişti, fakat Makbule hanım “onları sonradan” satmıştı. Bugün için artık elinde hiçbir şey kalmamıştı. Arkant da bu bilgileri yeni öğrendiklerini açıklamıştı. Suphi Batur’un sorusu üzerine de, Eriş, Makbule hanımın aylık bağlanması için meclise, hükûmete ve partilere müracaatta bulunduğunu belirtmişti. Gerek Tahtakılıç’ın, gerekse Tigrel’in önerilerinin reddedilmesi üzerinedir ki, bu kez de Ahmet Ulus, evlendiği takdirde aylığının kesilmesi önerisinde bulunacak, ancak öneri bazı gülüşmeler arasında kabul edilmeyecektir. Aylık bin liralık maaş kabul edilmişti. Yirmi üye tasarıya red oyu vermişti. Aralarında emekli generaller de vardı. Fakat asıl dikkati çeken nokta, oylamaya hiç katılmayanların sayısıydı; oya katılanların toplamından çok daha fazla sayıda üye oylamaya katılmamayı tercih etmiş görünüyordu.