Bari nâdim olduklarını belli etseler...

Gerçekten karmaşık bir süreçtir 28 Şubat (1997); gözaltına alınmalar başladığı andan itibaren köşelerde çıkan savunma yazıları bile bu karmaşıklığı açığa vuruyor.

Savunma noktaları şu: ‘28 Şubat’ diye anılan süreç o tarihli MGK toplantısında alınan kararlardan doğdu. MGK’da sonradan düşen hükümetin bakanları üyeydi. Evlerin aranmasına gerek yok; sonuçta MGK’dır önemli olan ve altında hükümet üyelerinin imzaları bulunan kararlar... Kararları uygulamaya koyan da aynı hükümet değil miydi?

Gülmeyin, aynen böyle yazıp konuşuyorlar...

Türkiye ‘post-modern darbe’ noktasına da işte böyle tiplerin herkesi kör âlemi sersem belleyerek yaptıkları kafa karıştırıcı yönlendirmelerle geldi. Birileri gitti askerlere “Daha ne duruyorsunuz?” kışkırtmasını yaptı, askerler birilerine “Geliyoruz” haberini iletti, büyük bir koro da, tam bir âhenk içerisinde, meşru hükümetin devrilmesini sağlayacak şarkılar söylemeye başladı.

Milli Güvenlik Kurulu ve orada alınan kararlar önemliydi elbette, ama ‘post-modern’ denilen darbeye bahane teşkil etmesi bakımından önemliydi. Madem MGK’da alındı kararlar ve madem hükümet tarafından uygulamaya da konuldu, neden düşürüldü öyleyse Refahyol? Neden ardından kendisinden başka ikinci bir destekçisi bulunmayan bir politikacıya hükümet kurma görevi vermek gibi gariplikler yaşandı?

Kimse kimseyi aldatmasın: Kuzuyu yemeye kararlıysa, kuzunun suyu bulandırdığı iddiası sadece bir bahanedir kurt için...

 

Ülkemizin çok-partili döneminde üç doğrudan, biri ‘post-modern’, biri ‘e-muhtıra’ olarak girişilmiş darbeler söz konusu; birkaç tane de niyet ve hazırlık safhasında kalmış darbe girişimleri olduğu kayıtlarda var. 27 Mayıs (1960) sonrasında iki kez üst üste darbe girişiminde bulunmuş subayların idam edildiği de biliniyor.

Talat Aydemir ve arkadaşlarının idamında en önemli rolü oynayan kişi, darbecilerin üzerine gidildiği için şimdilerde rahatsızlık duyan CHP’nin o zamanki genel başkanı İsmet İnönü’ydü.

Evet, hükümeti devirmeye kalkışmak idamlık bir suçtur; bugünün Türkiyesi’nde idam cezası yok, ama demokrasiye müdahale yasalara göre hâlâ suç. Sadece başarısızlığa uğramış girişimler değil “Ben kurucu iradeyim, beni yargılayamazsınız” diye kendilerini savunanlar bile yargılanıyor bugünün Türkiyesi’nde...

Düşürülmesi için asker-sivil işbirliğiyle kara propaganda araçlarının da tam bir vodvil havasında aleyhine kullanıldığı Refahyol Hükümeti, ekonominin iki yakasını biraraya getirme, her tarafı düşmanlarla çevrili bir ülkeyi yeni dostlara kavuşturma, zihnen bölünmüş toplum katmanları arasında kardeşlik bağlarını güçlendirecek tedbirler alma yoluna gittiği için istenmedi.

28 Şubat’ın önemli figürlerinden bazısı bugünden geriye bakıp “Erbakan ‘millici’ bir çizgi izliyordu” diye hayıflanıyor; o günlerdeyse Başbakan Erbakan’a “MGK kararlarını imzala, yoksa...” tehdidinde bulunuyordu aynı tipler...

Bir yandan da, medyadaki uzantılarına hükümeti toplumun gözünden düşürecek yayınlar için malzeme sağlamayı da ihmal etmiyorlardı. Sonradan ‘mizansen’ olduğu ortaya çıkmış ‘kara propaganda’ unsurları hazırladı 28 Şubat sürecini; 28 Şubat günü yapılan MGK toplantısı değil...

Ufacık bir nedamet belirtisi bile göstermiyorlar, hayret...