Başkanlık sistemi hakkında halk ne düşünüyor?

Yeni Anayasa sürecine girdiğimiz günlerden beri, Anayasa bağlamındaki konuşmalara eşlik eden bir yan tartışmadır Başkanlık Sistemi. 1983-89 döneminde Turgut Özal tarafından dile getirilmişti.  Demirel de konuyla ilgili lehte görüşler vermişti lakin aktüel ve etkin tartışma bugün AK Parti tarafından yönetiliyor.

12 Eylül Referandumu’ndan sonra yeni Anayasa’yı gerçekleştirebilmek artık sadece siyasetin sorumluluğunda değil, toplumsal bir yükümlülük olarak hepimizin gündemindedir. Sıkıyönetim, olağanüstü şartlar ve darbe kıskacında yazılmış anayasaların dönemi geride kaldı. Yeni anayasayı operasyonel anlamda sadece “işi bilen” mütehassıslarına veya sadece siyasi partilere tevdi etmek yolunu da seçmiş değiliz. Sivil toplum örgütlerinden, bireysel katılıma kadar her bir ferdin azami derecede yapımına katkı sağlayabileceği bir süreçte yürüdük. Anadolu’da kurulan  değişik sivil masalarda serbest kürsüler konuşmaya katılmak isteyen herkese açıldı. Anayasayı tartışırken sistemle ilgili eleştiriler, hak ve hürriyetler bağlamındaki ana tartışmaya elbette eşlik etti.

Ama “Başkanlık Sistemi”ne geçelim mi geçmeyelim mi konusu, mezkur sivil anayasa tartışmalarında, asla ilk sırada olmadı.

31.07.2007’de değişen 101. ve 102. maddelerle aslında yumuşak bir geçiş yapıldı Başkanlık Sistemine. Çünkü bu değişimle birlikte artık Cumhurbaşkanı TBMM tarafından değil, doğrudan halk tarafından seçilen bir kurum haline geldi.Hatta bazı hukukçulara göre; bu değişimden sonra zaten “yarı-başkanlık” sistemine geçilmiştir bile... (Prof. Hasan Tunç, Dr. Bülent Yavuz)

Başkanlık Sistemi’nin avantajları ve dezavantajları üzerinde zihin yormadan bunu sadece AK Parti’nin bir siyasi talebi olarak sunmak, üstüne üstlük partilerüstü toplumsal beklentimiz olan yeni anayasanın bir tür bagajı/ajandası haline getirmek, ister istemez “popülizm” tehlikesini de beraberinde getiriyor. Başbakanımızın halk nazarında kabul gören geniş ve etkin vizyonuyla Başkanlık Sistemi lehinde görüş serdetmesi, ibreyi Başkanlık Sistemi lehine çevirse de... Başkanlık Sistemi hakkında, yeni anayasa sürecine benzer sivil tartışma masaları henüz tekamül etmemiştir. Ayrıca kurulduğu günden bu yana darbe kesintileriyle önemli hatta ölümcül pek çok tecrübeyi geçirmiş br siyasal düzlemde, insanların “istikrar” teklifinden tedirgin olması kadar normal bir şey de düşünülemez. Zaten on yıllık başarılı AK Parti yönetiminin “istikrar” konusunda eksiği gediği yok... Öyleyse niçin Başkanlık Sistemi? Hakikaten “Parlamenter Rejim İflas mı Etmiştir?” Yoksa asıl tartışılması gereken siyasi partilerin katı disipliner yapıları, vekillerin genel merkez tarafından dizayn ediliş süreçleri midir?  

 

Başkanlık ve Yarı Başkanlık Sistemleri hakkında ABD, İngiltere, Fransa gibi olumlu örneklerin yanı sıra, başta Latin Amerika olmak üzere, kahir ekseriyeti diktatörlüğe dönüşmüş pek çok deneyim, tartışmaya olumsuz bir psikoloji vermektedir. Siyaset, sadece partilerin yönettiği bir operasyon değildir. Halk iradesinin de etkin olarak katılımıyla, karşılıklı etkileşim ve geçişliliklerin harmonisidir. İnsanların gerçekten “içinde olduklarını” hissedecekleri, güvenli ve şeffaf bir iletişim sanatıdır siyaset. Bu bağlamda, Başkanlık Sistemi hakkındaki negatif hissiyatın, soru işaretlerinin, tedirginliklerin, güvensizliklerin izole edilmesi gerekiyor.

Yeni Anayasa yapmak konusundaki olumlu sinerjiyi “Başkanlık Sistemi” tartışmasıyla bloke edebileceğimiz ihtimalini gözden kaçırmamaksa ayrı bir temennim... Yeni Anayasa isteyen geniş toplumsal destek, konu “Başkanlık Sistemi” veya “Eyalet Sistemi” düzeyine indirgendiğinde, aynı şevkle devam edebilecek midir? Yeni Anayasa isteyenlerin kaçı Eyalet Sistemine, lobi siyasetine, Yargıç seçimine de “evet” diyecektir. Bu bağlamda iktidarıyla muhalefetiyle siyasilere düşen, sabırlı ve duyarlı bir konuşma tonudur. Korku değil müjde...