Bırakın mugalatayı dosdoğru cevap verin

Bırakın “BOP Eşbaşkanı”, “gizli telefon kayıtları” edebiyatını da, önce sorduğum soruya cevap verin.

Hiçbir şey bilmediğimi iddia ediyorsunuz.

Diyelim ki ben hiçbir şey bilmiyorum.

Kripto işlerinden anlamam.

Devletin gizli belgelerine vakıf değilim.

Körkütük cahilim...

Ki, bu konularda “körkütük cahil” olduğumu kabul ederim. Bugüne kadar hiçbir kriptoyla, hiçbir gizli devlet bilgisiyle iş yapmadım, istihbarat raporlarıyla siyasi manipülasyona kalkışmadım, MİT mensuplarıyla teşrik-i mesai kurmadım, ismi “faili meçhul cinayetlerle” anılan bazı mütekait generalleri “büyük vatan kahramanı” diye alkışlamadım, “cumhuriyet programını hayata geçiriyoruz” dümeniyle darbe cuntalarına bilgi ve belge servisi yapmadım...

Bilmem böyle şeyleri.

Remzi Gür-Tayyip Erdoğan konuşmasını da bilmem...

Ne konuşmuşlardır, hangi yaşamsal hususu paylaşmışlardır, bu konuşmayı kim kaydetmiştir, kim servis etmiştir, bu servisle ne amaçlanmaktadır?

Bundan da haber ve agâhım yok...

Siz biliyorsunuz...

İllegal yollardan elde edilmiş konuşmaları siz raptediyorsunuz.

Bu konuşmalardan siz “hüküm” ve “siyaset” çıkarıyorsunuz...

Bu cümleden olarak, “BOP Eşbaşkanı” sıfatını uygun gördüğünüz Başbakan Erdoğan’ın kimlerle dokuz maddelik “gizli anlaşma” imzaladığını da ancak ve sadece siz bilebilirsiniz.

Fakat kuzum söyler misiniz, “illegal yollardan” elde edilmiş özel telefon konuşmalarını, hangi “meşru yetki” çerçevesinde elinizde bulunduruyorsunuz?

Siz kimsiniz?

Parti misiniz, dernek misiniz, istihbarat örgütü müsünüz?

Kimsiniz?

Neden “devletin gizliliğini” ilgilendiren bilgi ve belgeler adres olarak hep sizi buluyor? Neden vaktiyle büyük fırtınalar koparmış istihbarat raporları sizin mevkuteleriniz eliyle açığa çıkıyor? Bu hususlarda kamuoyunu tatmin edecek bir cevabınız var mı?

Sorduğum soru çok basitti oysa:

Oslo görüşmelerinin ses kaydı internete düşer düşmez, ilginç bir zamanlamayla, birtakım “gazi” ve “şehit ailesi” haberleri yaptınız.

Devlet görevlilerinin Oslo’daki temaslarını güya “sindirilemez” bulan gazilere tercüman oldunuz.

Bu gazilerin, Uludere’de hayatını kaybeden yurttaşların ailelerine ödenen “tazminata” çok bozulduklarını, “suç duyurusunda” bulunduklarını, bu suç duyurularının “hızla diğer il ve ilçelere yayıldığını” yazdınız.

Bir tür “itibarsızlaştırma kampanyası” yürüttünüz.

İki koldan yürüyen bir kampanya...

Hem müzakereyi, hem müzakere yürüten tarafları itibarsızlaştıran kampanya...

Devlet görevlilerinin Oslo’daki temaslarını güya “sindirilemez” bulan şehit yakınlarına tercümanlık yapıyorsunuz... Suç duyurularının “hızla diğer il ve ilçelere yayıldığını” müjdeliyorsunuz... Aferin çok iyi ediyorsunuz da...

Bu tecessüs bağlamında Bekaa’da yapılan “özel görüşmeyi” nereye koyuyorsunuz?

Doğu Perinçek’iniz Bekaa’da, Öcalan’la “müzakere” etmişti.

Bunun “gazetecilik çerçevesinde” yapılmış bir görüşme olduğu söylenmişti ama bir gazeteciden daha fazlasıydı Perinçek’iniz...

Tören kıtasıyla karşılanmıştı...

Hasan Cemal’inden Fatih Altaylı’sına, daha önce Öcalan’la görüşen hangi gazeteci “tören kıtasıyla” karşılandı ve sizin buna cevabınız nedir?

Bırakın “BOP Eşbaşkanı”, “gizli telefon kayıtları” muhabbetini...

Dosdoğru cevap istiyorum.

HAMİŞ: Fatih Altaylı, sen de okuduğunu doğru anla... “Fatih Altaylı Öcalan’la Bekaa’da görüştü” demedim. “Tören kıtasıyla karşılandı” hiç demedim. Bana “doğru bilgi” vereceğine, önce bir metni “doğru” anlamayı öğren.