Biri suç işlemişse yargılanır yargılamak hesaplaşmaktır

PROF. HAKAN HAKERİ CMK 250’Yİ VE DARBE DAVALARIYLA İLGİLİ İDDİALARI DEĞERLENDİRDİ

Hakeri: Ceza hukuk sistemi hesaplaşma üzerine kuruludur. Biri bir haksızlık yapmış, suç işlemişse vatandaş kendisi öç almaya kalkmasın diye bunu devlet olarak siz yaparsınız. İşin özü de budur.

CMK 250’de yapılacak değişiklikle, özel yetkili mahkemelerin alanı daraltılıyor. Ancak tartışma da durulmak bilmiyor. Ergenekon, Balyoz gibi darbe ve terör suçlarını yargılayan büyük davaların akamete uğrayacağı eleştirisi en güçlü eleştiri. Ancak ÖYM’lerin geniş yetkileri yeni hukuksuzluklar yaratabiliyor. Peki ne yapılmalı? CMK 250’deki değişiklik ne anlama geliyor? İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Hakeri ile konuştuk. Ceza hukuku ve tıp hukuku alanında yayınlanmış kitapları olan Hakeri’nin Gürcistan’dan da bir fahri doktorası bulunuyor.  

- Özel yetkili mahkemeler (ÖYM) nasıl var edildi?

Dilimize yerleşti ama DGM’lerden farklı olarak özel yetkili ağır ceza mahkemesi diye bir şey yok. 250. maddeyle görevlendirilmiş ağır ceza mahkemesi var. Mesela İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. Madde ile Yetkili Mahkeme) şeklinde yazar uygulamada. DGM’den farklıdır yapısı. Başsavcıya bağlıdır savcılar. Hakimlerin hepsi aynı hakimler. HSYK atıyor hepsini. Başsavcı istediği savcıyı istediği yere görevlendirme hakkına sahiptir, onun amiri konumundadır, savcılar bağımsız değildir. Ama Başsavcı mesela bir 250 ile yetkili savcıyı sen özel yetkilide görevlisin, seni aldım genel yetkili savcı olarak görevlendirdim diyemiyor. Onu HSYK’nın yapması gerekiyor. Bu da onlara özel bir statü kazandırıyor. Ve biz hukukçular da hissediyoruz onlarla görüştüğünüz, konuştuğunuz zaman. Konumlarının farkındalar.

ÖYM savcıları devlet refleksi ediniyor

- Eh bu da biraz zaruretten doğan doğal bir sonuç değil mi? Baktıklar davalar, gördükleri deliller, aldıkları ifadeler itibariyle bambaşka bir durum yaşıyorlar.

Çok önemli davalara bakıyorlar tabi. Devlete yönelik eylemlerle uğraşıyorsanız kendinizi belli bir yere oturtmaya çalışıyor, devleti koruma refleksi içinde hareket ediyorsunuz. Hukuk camiasında genel bir eleştiridir bu. Zaten DGM’lerle bunlar arasında bunun dışında benzer paralellikler de var. Uzun yargılama, tutuklama süreleri, kişileri davet etmeksizin zorla getirme gibi birtakım özel yetkileri var ÖYM’lerin. Bunlar DGM’lerde de vardı. Yani çok da bir şey fark etmedi. Sadece asker üye yok ama ben DGM’lerin ÖYM’lerde devam ettiğini net olarak görebiliyorum.

- DGM’lerde olduğu gibi ÖYM’ler için de, “bu mahkemeler hukuk dışıdır, ÖYM’ler kalksın” şeklinde dışarıdan-Avrupa’dan gelen bir talep var mı?

AB’den de AİHM’den de böyle bir talep yok.

- Siz ne düşünüyorsunuz, devam etmeliler mi?

Ben var olmaları gerektiğine inanıyorum. Hukukun her alanında, örneğin Tıp mahkemesinden başlayarak her alanda uzmanlaşma olsun diyorum. İhtiyacımız olduğu veya bunlara hakim atayabildiğimiz ölçüde tabi ki.

İhtisas sahibi mahkemeler kazanımdır

- 250. maddede yapılacak değişiklik rötuş niteliğinde daha çok. Yetkileri biraz daraltılacak. Daraltılırsa Türkiye yeniden darbe tehlikesi ile karşı karşıya kalacak diyen var, sizce durum nedir?

Ben de komple kaldırılsın demiyorum. Bu mahkemeler ihtisas mahkemeleri olarak kalmalılar, her alanda ihtisaslaşmak şart zaten, bunlar da gerçekten belirli bir ihtisasa sahip oldular. Geçenlerde bir gerekçeli karar gördüm. Bir karış kalınlığında bir karar hazırlanmış. Bu şu demek; ÖYM’ler artık bu işin uzmanılar. O terör örgütlerini çok iyi biliyorlar. Bu kadar uzmanlık kazanmış bu insanları alıp “normal ağır cezada adam öldürme suçlarına bakın”, yazık olur. Bütün birikim kaybedilmiş olur. Bu doğru değil.

- Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin yetkilerinin bu kadar geniş olması gerekir mi?

O da doğru değil. Yapılması gereken bunları kaldırmaksızın kısıtlamaya gidilmesi. Görev alanları daraltılmalı. 50 suça bakıyorsa bundan sonra 10 suça baksın. Mesela şiddet de içeren haksız çıkar sağlamaya yönelik örgüt davalarından çıkabilir ÖYM’ler, onları normal ağır ceza mahkemesi yargılayabilir. Uyuşturucu davalarından da çıkmalılar. Zaten uyuşturucuya çoklukla İstanbul, Van ya da Diyarbakır bakıyor. Terör davaları, devlet güvenliğine karşı suçlar ve darbeler  mutlaka ÖYM’lerde kalmalı.

Süren davaların daha da uzamaması lazım

 - Yetkileri nerelerden ne kadar kısıtlanmalı?

Mesela tutukluluk süreli bazı suçlarda iki kat. Niye? Zaten 5 yıldan fazla tutuklama süresi var, burada oluyor 10 yıl, inanılmaz bir şey bu. 2000’lerde, Türkiye’de bir insanı 10 yıl tutmanız doğru değil, devlete karşı suç işlemiş de olsa terör suçu işlemiş de olsa. Bundan dolayı Türkiye mahkumiyet alacak AİHM’den. O zaman zaten paşa paşa değiştireceğiz. Madem bu fırsat elimize geçmiş, tartışıyoruz, bunu değiştirelim. Uzun tutuklamaları kaldıralım, uzun gözaltı sürelerini indirelim. ÖYM’ler herhangi bir izne bağlı olmaksızın soruşturma ve koşuşturma yapabiliyorlar. MİT müsteşarına yaptıkları gibi.. Bunun değiştirilmesi çok zararlı. Kozmik odaya bir daha nasıl gireceksiniz izne bağlarsanız? Herhangi bir kamu görevlisi için de izin almak zorunda kalacaksınız, bu doğru değil. Bu sistem adil yargılanmayı engelliyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine baştan aykırı, muhtemelen Türkiye buradan da bir mahkûmiyet alacak. Dolayısıyla sistemi revize etmemiz gerekirken, izin sistemini genişletmemiz yanlış olur.

- 250. maddede değişikliklerin davalar zarar görmeden yapılması için nelere dikkat etmek gerekir?

Bizim sistemimizde bir mahkeme baktığı dava ile ilgili görevi değiştirildiğinde o davayı üzerinden atmak zorunda. Diyelim ki darbe suçlarına bakıyor. Darbe suçlarına bakmak artık senin görev alanında değildir diye değişiklik yaparsak, ben önümdekileri bitireyim ondan sonra, diyemez. Dolayısıyla anında görevsizlik kararı verilecek, görevli mahkemeye gönderilecek. 2007’den beri süren yargılamaların sonuna yaklaşıldı. Zaten davalar çok uzadı diye eleştiriyoruz. Tutuklular mağdur oluyorlar, bunları bir an önce bitirin diyoruz. Fakat bu değişikliği yaptığınız anda yeni bir mahkemeye gidecek. 5 senede elde ettiğiniz kazanımlar, hepsi büyük ölçüde kaybedilecek ve birçok işlemi tekrarlamak zorunda kalacaksınız. 5 senenin üzerine bir 3, 5 sene daha eklenecek. Bu da büyük ihtimalle bize AİHM mahkûmiyeti olarak dönecek. Bunu önlemek için Meclis, diyebilir ki mevcut yargılamalar bitinceye kadar, diye bir geçici hüküm koyabilir. Bundan sonra açılacak davalarda ise yeni kurallara uyulmalıdır. Ancak bunun da hukuk devleti açısından isabetli bir yöntem olmadığını belirtmek isterim. Siz kanun koyucu olarak bu işlere artık bu mahkemelerin bakmasını uygun görmezken, ama eskiler devam etsin demeniz çok tutarlı olmayacaktır.

Davalar bitene dek geçici hüküm konabilir

- Yasadışı dinleme kayıtlarının basın yoluyla yaygınlaştırılmasına 5 yıl ceza getirilmesi de ön görülüyor değişiklikte. Ve buna da basın özgürlüğünü engellediği yönünde itirazlar var. Burada ölçü ne olmalı?

2005’in sonuna kadar özel hayatı korumaya yönelik hiçbir şey yoktu. İlk defa 2005 yılında kondu. Basın o zamana dek rüşvet pazarlığı vs. için gizli çekimler yapıyordu. Şimdi kanun diyor ki “sen gizlice bunları yapamazsın”. O zaman da basın rüşvet pazarlığını görüntüleyemeyecekse, fonksiyonunu göremez. Ceza hukuku doktirinde bu büyük bir tartışmaya konusu. Alman Kanunundan aldık bunu. Ama Almanlar açıkça hüküm koymuş: Basın yayının kamu yararına yapmış olduğu yayınlar bunun dışındadır, diye. Biz bu istisnayı koymamışız. Halbuki işin doğal yapısı gereği bu basının görevidir.

- İşin bir de internette yayınlanma boyutu var?

İnternete bir şeyi aktarıyorsanız ve internette yayınlanan şey haber değeri taşıyorsa ölçütlerimiz nedir bir haberin suç unsuru oluşturmaması için. 1) Olayın içeriği ve veriliş şekli itibari ile gerçek olması 2) Kamu yararının olması gerekiyor. Diyelim ki iki bakan rüşvet pazarlığı yapıyorsa ve bu internete girmişse bunlar özel hayatlarında kendi aralarında konuşmuşlar bunu, bunu yayınlamayalım diyemezsiniz. Gerçekse, kamu yararı da var, bunu aktarabilirsiniz. Ayrıca kayıt konusu olan şey bir suç oluşturuyorsa, kamuoyundan saklamak doğru değildir. O nedenle, konusu suç oluşturan kayıtlar yayınlanabilmelidir. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu, konusu suç oluşturan delillerin devlet sırrı olsa bile saklanamayacağını yeni bir hüküm olarak 2005 te getirmişti. Basın açısından bunu yasaklamanın, geriye dönüş olacağı kanaatindeyim.

Ceza hukuk sistemi hesaplaşma üzerinedir

- Ergenekon, Balyoz gibi davalar hesaplaşmaya dönmesin deniyor fakat öte yandan yargılanan suçlar topluma, bir toplumsal kesime zarar vermiş. Bu dava görülsün denmesi, savcıların işin üzerine gitmesi toplumsal bir hesaplaşmaya dönüştür mü bu davaları?

Elbette yargılamaların kendisi zaten bir hesaplaşma. Ceza hukuk sistemi de hesaplaşmadır. Ana sistemin özünde öç vardır her zaman. Biri bir haksızlık, hukuka aykırı bir şey yapmışsa bunun intikamını alacaksınız. İntikamını vatandaş kendisi almasın diye de devlet olarak siz alacaksınız. İşin özü budur. Dolayısıyla birileri kalkmış yasadışı oluşum kurmuş, hükümeti devirmeye kalkmış birtakım işlemler yapmışsa hesaplaşmadır, olur. Herkes yargının önünde hesabını versin diyoruz. Yargı hesaptır zaten. Ama önemli olan bu hesap sırasında, hukuka aykırı işlemler, adalete aykırı uygulamalar yapılmasın ve böylece toplumda adil olmayan kararlar çıkıyor kanısı oluşmasın.

Özel yetkili mahkeme yeni değil 42 yaşında

- Alt Komisyonunun kabul ederek Genel Kurula sevk ettiği CMK 250. Maddeyi de içeren değişikler üzerinden yürüyen bir tartışma var. Değişmesin diyenler Ergenekon, Balyoz gibi davaların akamete uğrayacağını düşünüyor. Öbür yandan bu davalarla ilgili sıkıntılar, hak ihlalleri çok arttı ve bunun AİHM’de de bir karşılığı olacak. 250. Maddenin sorunu ne?

Sorunuzu cevaplamak için 1970’lere gideceğim çünkü bu tartışma hiç yeni değil. 42 senelik. 71 muhtırası devletin güvenliği için bazı mahkemeler kurulsun istenmiş ve bilahare kurulmuş. Ama sonrasında anayasal bir dayanağı olmadığı, anayasaya aykırı olduğu için Anayasa Mahkemesi kaldırmış. 80 darbesi sonrasında, 82 anayasasıyla anayasal bir dayanağa kavuşuyor ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri oluşuyor. 2005’e dek çalıştı bu mahkemeler, topu topu 7 sene önce kaldırıldılar. Fakat bütün bu süre zarfında bu tartışmalar hiç bitmedi. 2005’ten sonra biraz duruldu ama arkasından yine tartışmalar başladı.

DGM’ler sicilleri bozuk olduğu için kaldırıldı

- Özel yetkili mahkemeler, DGM’lerin devamıdır denebilir mi?

Birebir değilse de evet. AİHM mahkumiyetleri dolayısıyla DGM’leri kaldırmak zorundaydık. Ama yine ihtiyaç görüldü, dendi ki “bu mahkemeler Türkiye’ye lazım”. O nedenle tekrar yeni bir yapılanmaya gidildi. DGM’ler de ÖYM’ler de ihtisas mahkemesi ama DGM’ler gerçekten çok ayrı bir yapıya sahipti. Kendi savcısı hakimi vardı. HSYK’ya bağlı olsa da DGM savcısı gibi DGM başsavcısı vardı. Adliyenin içinde olsa da tamamen ayrı binaları vardı. 1 No’lu DGM, 2 No’lu DGM diye gidiyordu. Bugün böyle bir şey yok. Özel yetkili başsavcısı diye bir şey yok. Normal bir başsavcı var. Eskiden protokolde sivil başsavcının dışında bir de DGM başsavcısı vardı. Artı hakimleri direkt DGM Hakimi olarak atanıyordu. DGM’ler tabiri caizse sicili bozuk mahkemelerdi. siyasi mahkeme yapısı ağır basıyordu. Bu imajdan kurtulalım, ayrı mahkeme yaratmayalım dendi kaldırıldı. 

Basın için kamu yararı ve suç unsuru kıstastır

- Belli siyasi odakların belli siyasi hesaplar çerçevesinde oluşturdukları bir organizma gizli kayıtlar alıyor, uygun zaman gelince medyaya servis ediyor. Burada gazeteler, gazeteciler birer araç. Bu durumda ne yapacağız?

Haber değeri varsa araç olmayı gönülden kabul etmiş oluyor. Kaldı ki gazete yayınlamasa da bir internet sitesi yayınlasa, bir gazete de haberi değil linkini verse o link bir milyon tıklansa ne olacak? Yine haber olur. O nedenle ben yasaklama yönteminin isabetli olmayacağı kanısındayım. Belirttiğim gibi kamu yararı ve suç oluşturma kıstasları getirilerek bir düzenleme yapılabilir.

- Peki. Darbe tehdidine karşı CMK 250. madde kalsın ama TSK iç hizmet kanunun 35. maddesi değiştirilsin deniyor. Bu, darbeleri önler mi?

35 yerine nasıl bir hüküm koyarsanız koyun, hatta Anayasaya koyun, tüm askerlere mesleğe girişte ve her yıl sözleşme imzalatın darbe suçtur diye. Hiçbir şey değişmez. Ama 35’in sembolik anlamı olduğundan kalkmasında yarar var.