Brüksel’in şefaati ve Trabzonspor

Başta Trabzonspor olmak üzere Bursaspor ve GS olmak üzere bir çok kulübün mali kongrede TFF’yi düşüreceği iddiası her geçen gün güçlenmeye başlayınca medyanın bir bölümünde (Özellikle Demirören medyasında) kopartılan bambaşka bir yaygara ile karşılaştık. Hürriyet gazetesinde Feridun Niğdelioğlu’nun yaptığı haberciliğe benzer yayınlar Demirören medyasının bir mensubuna sirayet etmiş anlaşılan. Demirören medyasında çoğu Tayfun Bayındır imzası ile çıkan haberlere göre şike olmadığı, şike sahaya yansımadığı halde haklarını aramak için UEFA ve CAS’ın kapısını çalmaya hazırlanan Trabzonspor’a ceza gelme ihtimali çok yüksek. Bayındır’ın her kelimesi adeta tehdit kokan haberine göre UEFA’dan haber sızıntıları var ve bu sızıntılar ne hikmetse hiçbir yöneticisi veya futbolcusu bir gün bile hapis yatmayan Trabzonspor büyük bir tehlikeyle karşı karşıya ama Teknik direktörü, Asbaşkanı şikeden hapis yatan BJK ile ilgili hiçbir tehlike yok. Sızıntı bu ya tam da futbolu kirleten ve ona şakşakçılık yapanların istediği gibi sızıyor mübarek...

Şimdi herkesin üç maymunu oynadığı, ETK kurulu başkanı koskoca profesörün bile mesleki kariyerini ayaklar altına aldığı yerde Trabzonspor UEFA ve CAS’a gitmesin de ne yapsın. Ülkenin Cumhurbaşkanı’nı Avrupa mahkemelerinde hak aramaya iten nedenler Trabzonspor için fazlası ile mevcut iken bunu vatan hainliği gibi göstermeye çalışanlara sadece “Gerçekten de utanmıyor musunuz?” der geçerim. Taraftarlığın insanların gözünü kör ettiği ve adaletin kör ve sağır vicdanların elinde oyuncak edildiği bir yerde o galatı meşhur söz ile söyleyecek olursak: “Brüksel’in şefaati”ne başvurmaktan başka çaresi yok Trabzonspor’un.

Haa onlar da CAS bizim de namusumuzdur deyip sonradan vazgeçmezse tabii...

Abdullah Avcı Milli Takım’da değer erozyonu

Türk Milli Takımının başına henüz Abdullah Avcı getirilmeden Star gazetesindeki köşemde “Milli Takımı Hangi İklime Teslim Edelim” başlıklı bir yazı yazıp tam da bugünlerde yaşanan ayıpları dile getirmeye çalışmıştım. Milli takım gemisini İsviçrelileri soyunma odalarının koridorlarında dövdürten anlayıştan kaçırıp, Şenol Güneş’in sakin limanına demirlemeyi önermiştim. Milli Takım’ın bir değerler manzumesi olduğundan dem vurup bunun kirletilmemesini söylemiştik.

Milli takımın 3 Temmuz’dan torpilli hocası Abdullah Avcı geçen yıllarda oynanan bir TS-İBB maçından sonra TS’lu Engin Baytar’ı kastederek “Allah bana böyle oyuncularla çalışmayı nasip etmesin” demişti. Aradan geçen zamanda neler değişti de Engin Baytar baş tacı edildi bilen yok. Abdullah Avcı’yı Milli Takımların başına taşıyan 3 Temmuz süreci ve sürecin şu anda yargılanan aktörleri oldu. İnsan olarak değil ama bir teknik adam olarak Abdullah Avcı figürü ucuz polisiye romanların yalandan rüzgar yapan kabadayıları gibi yelkenlerine doldurdukları meltem misali şişirildi, abartıldı ve takdim edildi. Eli kalem tutan İstanbul yerel basın erbabı O’nu Türk futbolundaki devrim ve değişim olarak gazlamaya çalışsa da Abdullah Avcı’nın üstündeki boya çabuk döküldü. Döküldü de gerçek bir kere daha onu görmek istemeyenlerin gözüne sokuldu. 70 milyonluk bir ülkenin futboldaki umudunun altından çıka çıka bir Süleyman Demirel çıktı. Türk halkı balık hafızalıdır. Arada hatırlatmak gerekir. Süleyman Demirel çokça başvurduğu U dönüşlerinden birinde zikretmişti “Dün dündür bugün bugündür” sözünü.

E.B. adlı futbolcuyu Milli Takım kadrosuna aldı buna bişi demeyecek misin dediğinizi duyar gibiyim. Yooo o kadar da uzun boylu değil beyler. Sen koskoca ETK kurulunun dediğine inanmayıp da bir oyuncunun hayatını mı karartacaksın? Ne ayıp. Duymamış olayım. Bu satırları yazdığım sırada ırkçılıkla iki kez suçlanmış E.B. adlı futbolcunun adı Atletico  Madrid ile anılıyordu. Ne diyeyim BJK taraftarı Y. Demirören’den kurtulduğunda nasıl ki kendi adlarına sevinip, TFF ve Türkiye adına üzüldülerse E.B. Madrid’e transfer olursa Türkiye’deki siyahi oyuncular adına sevinip tüm İspanya adına üzüntülerimizi sunarız. Bakalım orada da teninin rengine sahip çıkacak kadar asil ve uzatılan eli sıkmayacak bir Zokora çıkacak mı? (Bu insanlık suçuna tekme atmasa da olur)

Bu arada hem Engin Baytar’ın hem de Emre Belözoğlu’nun isim ve soy isimlerinin ilk harflerinin aynı olması bana Ergun Babahan’ı hatırlattı nedense...

Vardır elbet bir hikmeti