Bula bula Hülya Avşar’ı mı buldunuz saldıracak

Altın Portakal sanatsal bir etkinlik! İyi. Anladık! Ne yapıyorlar Antalya’da? Türk filmlerine elinde sarı pirinçten yapılma portakal tutan bir kadın heykelciği veriyorlar. En iyi oyunculara, yardımcı oyunculara, yönetmenlere falan da veriliyor bu heykellerden. Ve tabi bir de jürisi var. Bu yıl da jüriye Hülya Avşar seçilmiş Jüri Başkanı olarak. Hülya’nın yanına sinemayla değil de sahne ve televizyonla daha bir haşır neşir kişiler oturtulmuş jüri koltuklarına. Gerek bu üyelerin kimileri gerekse de sinema bilgileri kendilerinden menkul kişiler Hülya’yı yerden yere vurup “Ne anlar o sinemadan!” gibi abuk subuk laflar ediyorlar ki resmen akıllara ziyan. Hele de “O AKP’li; ne işi var jüride!” demek saçmalığın en kocamanı!

Hülya hiçbir eğitim görmemiş olmamasına rağmen, Türk sinema tarihinin belki de en iyi kadın oyuncularından biridir. Sağ olsaydı da Halit Refiğ anlatsaydı size Hülya’nın nasıl usta bir oyuncu olduğunu! Tamam kötü bir şarkıcıdır, tamam magazin gazetelerinden boy boy resim verir, tamam bilmediği, anlamadığı konularda ahkam kesmek gibi bir huyu vardır. Ama sinema için bir şey yapmadığını söylemek resmen cahilliktir. Dönün 1983 yılına. Karanfilli Naciye’den Haram’a; Çelik Mezar’dan Ömrümün Tek Gecesi’ne kadar altı film çekmiştir. Hemen bir yıl sonra Ayşem, Mavi Mavi, Tele Kızlar, Nefret gibi yedi film gelir.

Bugün herkesin ayıla bayıla izlediği Fatmagül’ün Suçu Ne adlı filmi çekmiş sekiz filmle birlikte 1985 yılında. Sonraki yıllarda otuz filme imza atmış.

Aralarında Perihan Maden’in İki Genç Kız’ı, 6-7 Eylül olaylarını anlatan, Yılmaz Karakoyunlu’nun romanından uyarlanan Salkım Hanım’ın Taneleri, Yavuz Özkan’ın Bir Kadının Anatomisi, Türk öykücülüğünün en önde gelen isimlerinden Firuzan’ın müthiş hikayesi Benim Sinemalarım gibi başyapıtların altında da imzası var Hülya’nın oyuncu olarak. Ha bu arada Sinan Çetin’in Berlin in Berlin’ini de unutmayalım.

***

Peki arkadaş, bir sanatçı daha başka sinemaya nasıl katkıda bulunur! Taksim’de yürüyüşe katılır, Beyoğlu’nun arka sokaklarında kafa çekip masalarda sızarsa mı “aydın” yaftası yapıştırılır göğsüne; sinemacı yazılır alnına! Bunca sinema filmi, Acun’un abuk Amerikan televizyonlarından apartma programlarında jüri üyesi olduğu, kötü şarkı söylediği için mi yok sayacaksınız Hülya’nın sinemacılığını? Türkiye’de kitap kapaklarının arkasında yazanları okuyarak edebiyat eleştirmeni, basın bülteninden yazı çıkararak sinema uzmanı, ya da birilerinin dedikodusunu yazarak “aslında herkes kötü, ben iyiyim” zırvalarını karalayanlar köşe yazarı olabilirken, bunca filmde oynayan, çok ama çok iyi bir oyuncu olan Hülya Avşar mı jüri başkanı olamıyor! Bu kadar nitelikli filmleri Türkiye’de değil de Patagonya’da çekseydi, Cannes Film Festivali’ne Jüri Başkanı seçilseydi, kimin gıkı çıkardı? Kimsenin!

En iyi erkek oyuncu ödülünü Tanju Gürsu’nun alıp da en iyi yardımcı ödülünün Haluk Bilginer’e verildiği, koca Cüneyt Arkın’la Güven Kıraç’ın barda küfür kıyamet kavga ettiği Altın Portakal’a , Oscar gibisinden bir önem atfedilmesi de neyin nesi ola! Uzun lafın kısası arkadaş, yapan da, eleştiren de hep aynı kişilerdir. Ve bunların hiçbiri sinema dendi mi, Hülya Avşar’la aynı ligde bile değildir anlaşıldı mı!

(Sevgili İpek Özbey’e çok teşekkürler)