Cumhurbaşkanı Eroğlu ile...

1963 yılında, henüz 25 yaşında taze bir doktorken Kıbrıs davasıyla tanıştım; o gün bugündür mücadelemi sürdürüyorum. 19 yıl başbakanlık yaptım. 2010 yılı nisan ayından buyana da cumhurbaşkanıyım. Hayli uzun tecrübem bana şunu öğretti: Rum’un uzlaşma niyeti yoktur...”

Kıbrıs’ta, Cumhurbaşkanlığı konutundayım. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanlığı konutunda, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve yakın mesai arkadaşlarıyla birlikteyim.

Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun, birkaç gün önce, yanında Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Hasan Güngör ve müzakere heyetinin başkanı Osman Ertuğ olduğu halde, çıkmaza giren görüşmeleri yeniden canlandırma konusunu, BM genel sekreteri Ban-ki Moon’un Kıbrıs’la ilgilenen danışmanları Alexander Downer ve Lisa Buttenheim’la görüştükleri mekânda...

Kıbrıs siyasetinde saçların ağartıldığı bir ömrün en tepe noktasında sarf edilen, “Rum’un uzlaşma niyeti yoktur” hüküm cümlesini Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun ağzından işittiğim sırada, Hasan Güngör ve Osman Ertuğ da bizlerle... Ve Annan Planı sonrasında adada meydana gelen değişim ile Kıbrıs’a uygulanan ‘izolasyonu’ işleyen iki bilimsel kitaba ortak imza koymuş akademisyenler: Mehmet Hasgüler ve Murat Özkaleli...

Derviş Eroğlu cumhurbaşkanı seçildiğinde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adıyla bütün adayı temsil ettiği iddiasındaki Rum kesimi bayram etmişti; nihayet ‘çözüme karşı’ bilinen biri yeniden Türk kesimini temsil edeceği ve bütün dünyaya sorunun hâlâ sürüncemede kalmasından kimin sorumlu olduğunu daha kolay anlatabilecekleri beklentisiyle...

Kıyasıya geçen seçim kampanyasında, “Eroğlu seçilirse müzakere masası bozulur” propagandası da karşı tarafta bu kanaatin oluşmasında etkiliydi.

Öyle olmadı. Eroğlu göreve başlar başlamaz müzakerelere sahip çıktı ve süreci selefi Mehmet Ali Talat’ın bıraktığı yerden daha ileriye götürme kararlılığı sergiledi. Masa değil, ama oyun bozuldu.

 

Rum kesiminin lideri Dimitris Hıristofyas’ın görev süresi gelecek yılın şubat ayında sona eriyor. Kendisi yeniden aday olabileceğini Türkiye’den davet ettiği bir grup gazeteciye açıkladı. Çözüm istiyormuş ve bunu sağlamak için de yeni formülleri varmış... Röportajın yayını sonrasında, partisi AKEL, Hıristofyas’ın yeniden cumhurbaşkanı olma girişimini boşa çıkartan bir adım attı: Seçimde başka birini aday göstereceğini açıklayarak...

Hıristofyas adanın 1974 sonrasında değişen demografisinden etkilenenlerden; doğup büyüdüğü köy olan Dikmen (Dikomo) KKTC tarafında kalmış... Harabeye dönmek üzere olan ev sonradan yıkılıp düğün salonu yapılmış... Biri “Çok güzel bir düğün salonu oldu” dedi.

İki taraf arasında resmi görüşmeler dışında hiçbir sosyallik yaşanmadığını sananlar yanılıyor. Derviş Bey kendisine iletilen davetlere birkaç kez gitmiş, Rum politikacıları kendisi de evinde ağırlamış. Aralarında bayağı hoş sohbetler de geçmiş... Etraftan çekinip kendileri gelmekte nazlanır olmuş sonradan...

 

“Bir keresinde, 1974’ün ardından Türkiye’den gelip adaya yerleşmiş vatandaşlarımızdan söz ederken, ‘Gönderin onları, olsun bitsin’ dedi Hıristofyas... Ben de birlikte geldiğim arkadaşlarımın hepsinin ya eşinin, ya damadı veya gelininin Türkiyeli olduğunu tek tek göstererek anlattım. Sonra da, ‘Benim kızımın eşi de oradan’ deyiverdim...”

 

Karşı tarafta da bayağı kalabalık bir Rus ve Yunanistan kökenli nüfus varmış. Ne zaman sorsalar, “40 bin kadar” cevabı veriliyormuş... “Bir gün, ‘Bu rakamın içinde eşler var mı?’ diye sorunca anlamsız ifadelerle yüzüme bakakaldılar. Muhtemelen her aileden bir kişiyi sayıp onunla birlikte gelip adaya yerleşeni hesaba katmıyorlar” dedi Cumhurbaşkanı Eroğlu.

Görüşmelerin birinde güven artırıcı jestler söz konusu edilirken o anda aklına gelen “Bizde Karadeniz’den gelme vatandaşlar da bulunuyor. Önümüzdeki hafta önemli bir dini gece yaşanacak: Kadir Gecesi... Birkaç otobüsle gelip Hala Sultan türbesini ziyaret etmelerine izin ver...” teklifini seslendirmiş Derviş Bey muhatabı Hıristofyas’a: “Yüzüme şaşkınlıkla bakakaldı. Sonra, ‘Beni burada öldürürler’ dedi.”

 

Ölümden söz açılınca bir başka anekdot hatırlandı: “Ne zaman birlik-te olsak ağzından en çok işittiğim sözcük ‘işgal’ oluyor. Tabii kastı, 1974 ve sonrasında yaşananlar... Bir gün dayanamayıp ‘İlk işgalci sizlersiniz’ dedim. Sonra da ekledim: 1960’da eşit ortaklık ilkesi üzerine kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni elimizden aldınız. İlk işgal o. 1974’e gelince... O olaya ben ne kadar müteşekkirsem, senin de en az benim kadar müteşekkir olman gerekir. Unuttun mu? 15 Temmuz’da EOKA terör örgütünün ‘öldürülecekler listesi’nin ilk sırasında senin ismin vardı; Kıbrıs harekâtı olmasaydı belki de ölmüştün.”

 

“Rum’un uzlaşma niyeti yoktur” görüşü aklımda, tam ayrılacakken “Gelecekten umutlu musunuz?” diye sormadan edemediğim Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun son mesajı şu oldu: “Rumlar’ın tavrı yüzünden Kıbrıs sorununun çözülebileceğine dair pek bir umudum yoktur; ancak Kıbrıs Türk halkının geleceğinin parlak olacağına yürekten inanıyorum.”