Derin PKK kopabilir “çözüm anı”na yaklaşıyoruz

Yayman: Hükümetin demokratikleşme adımları devam ederse Öcalan’ın kontrolü dışına çıkan unsurlar dağda kalmaya devam edip, ana gövde silah bırakabilir. Kürtçenin önünün açıldığı bir dönemde şiddetin meşruiyeti olamaz.

Çözüm için yeni bir evreye girdiğimizi düşünüp umutlandığımız bir dönemde oldu Dağlıca baskını. Süreç bir kez daha mı akamete uğrayacak, barış bir başka bahara mı kalacak endişesine rağmen anlaşıldı ki bu defa öyle değil, bilakis barışa yaklaştığımız ihtimali hiç zayıf değil. Kürt meselesi üzerine çalışan Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi Doç. Hüseyin Yayman da böyle düşünüyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu meseleyle ilgili yazılan tüm dokümanları biraraya getiren Yayman, bölgeyi ve Kürt meselesini yakından takip ediyor. Yayman son dönemde BDP üzerine kapsamlı bir monografi çalışması yürütüyor. Yayman’ın Türkiye’nin İdari Reform Tarihi, Kürt Meselesi Nasıl Çözülmez ve Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası isimli kitapları bulunuyor.   

Hüseyin Yayman’la kadim imparatorluklara başkentlik yapmış tarihi yarımadada buluşup, İstanbul’un perspektifinden Kürt meselesinde neler olduğunu konuştuk...
 
Hakkari Dağlıca saldırısı tam da Kürt sorununun çözümü, terörün sonlanması için ümitvar olunan bir dönemde, peşpeşe gerçekleşen olumlu gelişmelerin ardından yaşandı. Zamanlama bize ne diyor?

Zaman ayarlı eylemler meselesi önemli bir konu. Bu işlerin tarihsel arkaplanı var. Salt bugünün konusu değil. 24 Mayıs 1993’te MGK, PKK’ya af gündemiyle toplandığı gün Bingöl’de 33 er şehit oldu. Şimdi bunu nasıl izah edeceğiz. Başbakan Erdoğan’ın Ahmet Türk’le görüşeceği günün sabahı Hakkari’de mayın patladı. Öcalan avukat görüşme notlarında devletle anlaştım dedi Silvan saldırısı oldu. Peki buda mı tesadüf! Bu listeyi uzatabilirim...

İster olayın kendisi, ister sonuçları üzerinden bir okuma yapalım. Bu eylemlerin sonucunda çözüm sabote edildi ve savaşa davetiye çıkarılmış oldu. Çözümün konuşulduğu bütün zamanlarda bir görünmez el devreye girdi ve barışa kurşun sıktı. Onlar gibi düşünmediği için Jandarma Genel Komutanı dahi öldürüldü. Daha ötesi var mı?
 
KARAYILAN AÇIĞA DÜŞTÜ

PKK-KCK'nın Öcalan'dan sonraki ikinci adamı Karayılan'ın tam da "barışa hazırız, karakol basmıyoruz, saldırılara cevap veriyoruz" sözlerinin kamuoyuna yansımasının ertesi günü ağır silahlarla yapıldı saldırı. Bu nedir peki? 

Muhtemelen bu saldırı önceden planlanmıştır. Karayılan açıklama yaptı, PKK saldırı yaptı şeklinde denklem olduğunu sanmıyorum. Benim söylemeye çalıştığım kişilerden bağımsız, süreçlerle ilgili bir dinamik. Bunun yanında şunu da görmek gerekiyor. Dağlıca saldırısı Murat Karayılan’ı açığa düşüren işlev gördü. Bunun yanında sen ne dersen de, bu örgütün sahibi benim diyen bir irade var.

Örgütün içinde görüş farkı olduğu çok açık. Abdullah Öcalan’ın kardeşi (Osman Öcalan) dahi PKK’dan ayrıldı. Var mı bundan daha ötesi. Nizamettin Taş gibi isimler örgütten koptu. Yani 2004’ten sonra PKK yeniden savaş kararı aldığında buna karşı çıkanlar ve siyaset yapalım diyenler örgütten koptular. Bu kopuşlar bugün de sessiz bir biçimde devam ediyor.

İYİ TERÖRİST-KÖTÜ TERÖRİST OLUR MU?
Daha öncesinde de defalarca yaşandı benzerleri. Saldırı emrini Bahoz Erdal'ın verdiği söylendi. İyi terörist-kötü terörist gibi bir rol dağılımı mı var PKK’da? Bu bir strateji mi?  

PKK’da isimler önemli değildir. PKK’yı isimler üzerinden okumak hataya sürükler. PKK ideoloji ve eğitimdir. Mahsun Korkmaz gider, Şemdin Sakık gelir, Şemdin Sakık gider, Bahoz Erdal gelir, Bahoz Erdal gider Sofi Nurettin gelir. PKK, Mehmet Şener’i dahi tasfiye etti.

Öcalan savunmalarında merkez komite üyelerinin kişilik analizlerini yaptı. Farklı özelliklere ve farklı karakterlere sahip bir konsorsiyum var ve bunlar arasında ciddi yorum farkları var. Murat Karyılan’ın Türkiye okumasıyla, Duran Kalkan’ın okumasını bir tutabilir misiniz?
Bunlar çok farklı mizaç ve bağlantılara sahip kişilerdir. Ona sebep kişiler üzerinden değil, yaklaşımlar üzerinden bir analiz yapmak daha anlamlıdır.

PKK, canlı bir organizma gibidir, duruma uyum sağlayıp, hayatta kalmak birinci hedefidir. Her olayı araçsallaştırır, buna Öcalan da dahildir. Bu bağlamda olayları kendi lehine çevirmek ister. Bu temel stratejidir. PKK için eylemi kimin emir verdiği değil, sonucun kime hizmet ettiği önemlidir.

SORUNU 90, ÇÖZÜMÜ 10 YILDIR KONUŞUYORUZ

Barışa ve barış isteyenlere yaramadığı ortada. Terörün sona ermesi, silahların bırakılması, barışın tesisi konusunu PKK'ya endeklediğimiz için mi her seferinde hayal kırıklığı yaşıyoruz?

Aslında ben bir hayal kırıklığı görmüyorum. Yüzyıllık bir problemden bahsediyorsak, çözüm de kolay olmayacaktır. Problem zor olmasaydı, çözüm de hemen olurdu. Çözüm kolay olsaydı zaten sorun yüzyıllık bir probleme dönüşmezdi. Ona sebep demokratikleşme perspektifini kaybetmeden sabırla devam etmek gerekiyor.
Bu bir süreç işidir. Türkiye doksan yıldır problemin kendisini konuşuyor. Son on yılda hatta son 5 yılda da çözümü konuşuyor. Barışı sağlamak emek ve mücadele ister.  
PKK, aslında 1993’te silah bırakacaktı, henüz zamanı değil deyip engel oldular. 1999’da silah bırakacaktı henüz zamanı değil dediler. 2009’da silah bırakacaktı bu defa bu işi Tayyip Erdoğan yapmasın dediler ve birkez daha engel oldular. Yani 1999’dan beri PKK uzatmaları oynuyor ve Öcalan’ın silah bırakma çağrısını yok sayıyor.

BİZ AYRILAMAYIZ

Türkiye bu kısır döngüden nasıl kurtulacak?

Türkiye bu kısır döngüden ortak akıl ve özgüvenli davranarak kurtulacak. Aklın yolu bir... Türklerle Kürtler aynı kaderi, coğrafyayı ve tarihi paylaşıyorlar. 5 milyona yakın akraba evliliği var. Kürt nüfusun yüzde 60’ı Fırat’ın Batısında yaşıyor.  Hadi bölünüyoruz deseniz nasıl bölüneceksiniz. Gelini babasının evine gönderdiniz, torunlarınızı nasıl bölüşeceksiniz. Ona sebep tek çare demokrasinin standartlarını yükseltmek, herkesi eşit ve birinci sınıf yurttaşlar haline getirmek ve ortak vatan duygusunu yüceltmektir. PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakıp, siyasetin önünü açması ve BDP üzerindeki ipoteğini kaldırması gerekiyor.

PKK’YI KÜRTLERİN VİCDANLARI BİTİRECEK

PKK çözüme hazır değil mi? İsyanı başlatan PKK ama bugün muhatap alınsa bile barışı getirmekten aciz konumda. İş işten geçti ve başlattıklarını bitirecek güçte değiller mi?  

Bu konu çok tartışmalı bir konu. Temel mesele şu. Türkiye Kürtler ve Lazlar için değil tüm yurttaşları için demokrasiyi bir yaşam biçimi haline getirmeli ve evrensel ölçekte bir demokratik nizam kurmalıdır. Bu anlamda birkez daha hatırlatayım yasaklar devleti, özgürlükler örgütü bitirir.
Ona sebep Türkiye demokratikleşme adımlarını attıkça PKK’nın şiddet meşruiyeti ortadan kalkacak ve en  önemlisi Kürtlerin vicdanında mahkum edilecektir. PKK’yı dağdan indirecek temel dinamik bölge halkının artık ona evine dön demesi olacaktır.

ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDE ARTIK KİMSE DURAMAZ

Öcalan'ın yapamadığı barışı Karayılan'ın da yapamayacağı ortaya çıktı. Sorunu Erdoğan çözer diyen Leyla Zana gibi, ilk kez PKK silah bırakmalı diyen Selahattin Demirtaş da yapabilir mi barışı? 

Aslında yapamadı demek doğru olmaz. Belki yaptırmadılar demek daha anlamlı. Zamanın ruhu diye birşey var. Öcalan 1999’da, Ahmet Türk, 2007’de Osman Baydemir 2009’da silahın miadı doldu dedi. Bu anlamda PKK’nın şiddetle biryere varması artık mümkün değil. Şiddet, problemin gündeme gelmesi, kimliğin tanınması bağlamında belki bir fonksiyon icra etti ve süresi doldu. Tam da sorun burada yaşanıyor. PKK konvansiyonel dönemin örgütü ve çözüm konusunda başarılı değil. Unutmamak gerekiyor. Zamanı gelmiş bir fikrin önünde kimse duramaz. Şimdi toplum çözüm istiyor. PKK istese de bunun önünde duramaz. Süreci geciktirebilir, bedeller ödetebilir ama hedefe varmasına engel olamaz. Kürtler artık yoruldu ve çözümü istiyorlar.  

PKK BDP’YE GÜVENMİYOR

Zana'nın ve Karayılan'ın sözleri günlerce tartışıldı. Saldırıyla birlikte bu sözler, yorumlar anlam yitimine, anlam kaymasına uğradı. Ama saldırı sonrasında BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın ilk kez "PKK silah bıraksın " demesinin anlamı, değeri ne?

Bu nokta çok önemli. Ortada ciddi bir hafıza problemi var. Yukarıda ifade ettiğim gibi aslında farklı tarihlerde birçok kişi PKK silah bıraksın dedi. Öcalan dedi, örgüt için daha ötesi var mı? Yani bunu Selahattin Demirtaş ilk defa söylemiş değil. Fakat silah bırakmanın teknolojisi tam olarak kurulamadığı ve taraflar arasında derin bir “güven bunalımı” olduğu için mesafe alınamıyor. Zana’nın çıkışı çok çok önemli. BDP’lilerin kapalı kapılar ardında söylediklerini ilk defa mahallenin meydanında söyledi. Zana, hükümete eleştirilerini de sert biçimde yaptı. Fakat aynı zamanda şiddet dursun, siyasetin önü açılsın da dedi.
Temel mesele bu zaten. Siyasetin önü açılsın. PKK, doğrudan veya dolaylı olarak onay verdiği milletvellerine güvenmiyor ve onların müzakerede davayı satacağını düşünüp, benle konuşmalısınız diyor. Burada ciddi bir politik çelişki var. BDP’ye güvenmiyorsan neden destekliyorsun. Güveniyorsan neden vesayetine son vermiyorsun.

Zana ve Demirtaş'ın sözleri PKK içinde silahlı kesim dışında bir siyasi çoğullaşma işareti, irade göstergesi, inisiyatif alma hamlesi olarak okunabilir mi?  

Ben bunu BDP’nin çatlaması ve bölünmesi olarak değil, yorum farkı olarak görüyorum. Bunun da ötesinde Zana ve Demirtaş’ın açıklamalarını Kürtlerin kendi aralarında konuştuklarının medya önünde birkez daha dillendirilmesi oduğunu düşünüyorum.

KÜRTLER ÇOK YORULDU

Barış Kürtlerin taleplerinin karşılanmasıyla gelir, gelecek deniyor da, ortak tek bir Kürt kitlesinden ve talep listesinden bahsedebilir miyiz? Genel talepler ise parça parça da olsa karşılanıyor. Ne yapılmalı?   

Bu soru çok önemli ve asıl mesele burada. Kürtler, otuz yıldır mücadele etmekten ve yürümekten yoruldular. Bu psikoloji Hakkari’de de, Cizre’de de, Diyarbakır’da da açık biçimde görülüyor. Artık çözüm istiyorlar. Ankara bu çözüm arzusunu görür ve uzatılan eli tutarsa umulanın ötesinde süreç hızlanır. Halk yapılan reformlara PKK’ya rağmen destek verir.

Ben Kürt meselesinin çözüm istasyonuna geldiğini düşünüyorum. Eğer tren, bu  istasyonda durmaz ve yolcularını indirmezse treni başka istasyona götürebilirler. Onun için Ankara’nın elini çabuk tutması ve büyük provakasyonlar olmadan hızlı adım atıp mesafe alması gerekiyor. Aksi takdirde geçmişte olduğu gibi tam bahar geldi derken, mevsim yeniden kışa dönebilir.

ANKARA HAREKETE GEÇMELİ

Başka istasyondan kastınız ne? Bağımsız devlet iddiasından vazgeçen PKK’nın yeniden bu noktaya dönmesi gibi bir ihtimali de kapsar mı kastınız?

En önemlisi hayal kırıklığı yaşanır ve umut tükenir. Çözümün adresi Ankara değil, başka başkentler olur. Bu durum Türkiye’nin devlet aklının iflası anlamına gelir.  

PKK VE SURİYE

Suriye’nin bugünkü PKK üzerindeki etkisi nedir?

Bu konuda da büyük şehir efsaneleri var. PKK’da Suriyelilerin olması, örgütün Türkiye’li bir örgüt olması gerçeğini değiştirmiyor. Örgütün içinde Alman militanlarda var. Militanların menşei üzerinden bir örgüt okuması yapmak yanlış olur. PKK, ilk dönemlerinden itibaren Suriye ile yakın temas içinde oldu. Ortadoğu’da bir örgüt 30 yıldır dağda duruyorsa herkesle irtibatlıdır ve hayatta kalma kalmak için herkesle işbirliği yapar. Bu kural Suriye için de geçerlidir. Örgütü Fehman Hüseyin, Sofi Nurettin veya başka isimler üzerinden Suriye etkisine girdiğini söylemek çok ikna edici değil. PKK, ‘dostumun düşmanı, düşmanımdır’ prensibiyle kendisine yaşam alanı açan Suriye rejimi için Türkiye’yi rahatsız ediyor. Ama bu Suriye için kendini feda edeceği anlamına gelmez. Geçmişte de Irak’ta Saddamı destekledi.
PKK kendi çıkarları dışında hiçkimseyi desteklemez.  

Başbakan ile Obama Suriye üzerine görüştü. Ne ummalıyız?

Birleşik Devletlerdeki başkanlık seçimi son yarım asırdır Türkiye için hiç böylesine önemli hale gelmemişti. Belli ki Obama’nın geleceği Ortadoğu’daki gelişmeleri ve Türkiye’yi yakından etkileyecek. Türkiye, Suriye konusunda uluslararsı toplumla hareket edeceğini deklare etti. Diğer yandan sınırında bir iç savaş var ve insanlar ölüyor. Bu insanlar bizim akrabamız. Türkiye bu konuda uluslararası toplumla hareket edeceğim diyor diğer yandan elinizi çabuk tutun ve masum insanların ölümünü durdurun diyor. Ayrıca Suriye’nin istikrarsızlaşması PKK’ya bir alan açıyor ve örgüt Türkiye’ye saldırı planlıyor.

20 YILDIR PROFESYONEL ORDUYA GEÇİLECEK

Türkiye tarafına geçmek istiyorum... Ağır silahlar ve kalabalık bir terörist grubun varlığı söz konusu saldırı için. Güvenlik zaafiyeti tartışması için ne dersiniz?

Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş, 1992’de ‘PKK’la mücadelede önümüzdeki yıl profesyonel orduya geçeceğiz’ demişti. Üzerinden tam yirmi yıl geçti Türkiye hala erlerle bu mücadeleyi götürmeye çalışıyor. Milas’tan gelmiş onsekiz yaşında bir çocuğu yirmi yıldır dağda olan birinin karşısına koyarsanız kayıp vermenizden daha tabii birşey olamaz. Bunun da ötesinde kaçakçıyı, PKK’lıyla, PKK’lı çobanla, çobanı, kaçakçıyla karıştıran bir akıl var. 1950’lerde kaçakçılığı önlemek maksadıyla vadi tabanına kurulan karakollarla terör mücadelesi olmaz. Unutmamak lazım Kürt meselesi salt güvenlikçi bakışla çözülemez. Fakat eline silah alıp dağa çıkmış biriyle de etkili bir mücadele etmeniz gerekiyor. Türkiye, güvenlik sektörünü henüz yeniden yapılandıramadığı için asıl sorun buradan doğuyor.

BERLİN-MOSKOVA-PEKİN-TAHRAN HATTINA DİKKAT

Kürt siyasetinde yeni bir döneme girildiği, BDP'de üst yönetimin değişeceği, yeni siyasetin ABD-Ankara-Erbil ve Diyarbakır arasında örüldüğü iddialarına ne diyorsunuz?

Şunu kabul etmek lazım. Ortadoğu’da yeni bir politik ve toplumsal gerçeklik var. Küresel güçler bölgeyi yeniden yapılandırmak ve silahı denklemden çıkarmak istiyorlar. Bu anlamda Washington-Ankara-Erbil-Diyarbakır ve hatta Londra arasında bir arka kapı diplomasisinin yürütüldüğü seziliyor. Fakat şunu da görmek lazım ki bu cepheye karşı bir de Berlin-Moskova-Pekin-Tahran bloğu var ve bu güçlerde artık enerjiden pay almak istiyorlar. Yani işler o kadar da kolay yürümeyebilir. Bu arada şunu da unutmamak gerekiyor bu vadide BDP altıncı parti. Partiler değişir, isimler değişir ama ana gövde aynıdır.

ZANA RESMİ GÖRÜŞÜNÜ DEĞİL, ÖZ FİKRİNİ SÖYLEDİ!

Leyla Zana Kürtler nezdinde ve Türkler nezdinde de saygın bir isim ama yeni Kürt siyaseti ve taban bakımından karşılığı nedir sizce?

Leyla Zana bedel ödemiş, Kürt siyasetinin sembol isimlerinden biri. Zana söylediklerinin toplumda karşılığı olmasa bence zaten söylemezdi. Zana, resmi görüşünü değil, öz fikrini söyledi. Zana, küresel/yerel politik gerçekliği görüyor ve siyasetin önünün açılmasını öneriyor.

DERİN PKK KOPABİLİR

Yeni siyaset Kürt BDP-PKK hattını hareketini böler mi?

Siyasetin yeni dinamikleri BDP-PKK hattını bölmez. Fakat yaşanan görüş farkları derin PKK’yı örgütten kopartabilir. Hükümetin demokratikleşme adımları devam ederse Öcalan’ın kontrolü dışına çıkan unsurlar dağda kalmaya devam edip, ana gövde silah bırakabilir. Fakat bunun olabilmesi için hükümetin reformlara ara vermeden devam etmesi ve olumlu havanın sürmesi gerekiyor.

TALEPLERİN İÇERİĞİ DEĞİŞTİ

Nasıl?

Son dönemde yaşanan bazı olumsuzluklara rağmen Kürt meselesinde resmi paradigmayı değişti. Yani inkar ve red politikaları bitti. Kürtler bunu yaşayarak görüyor. Kürt Enstitüsünün kurulduğu, yirmi dört saat yayın yapan devletin televizyonunun olduğu, Kürdoloji bölümünün açıldığı, Kürtçenin seçmeli ders haline geldiği bir zamanda şiddet kullanmanın meşruiyeti olamaz. Eğer KCK’de usul hataları yapılmasa ve seçilmiş siyasetçiler cezaevinde tutulmasa bugün hava çok daha farklı olabilirdi. Dikkat edin bugün artık neden Kürdoloji bölümü veya Enstitü yok diye bir soru sorulmuyor.

BÖLGE ŞANTİYE HALİNDE

Ne soruluyor?

Neden KCK’dan seçilmiş siyasetçiler içeri alınıyor, neden bu kadar sert konuşuluyor diye soruluyor. Yani taleplerin içeriği ve soruların nesnesi değişti...
Bölgeyi gezdiğinizde şantiye haline geldiğini görüyorsunuz. Heryerde inşaatlar yükseliyor, villalar yapılıyor. Birikim süreçleri işliyor ve bölge yeniden yapılanıyor. Bu iktisadi trend, şehirli yeni bir orta sınıf yaratıyor. Bu yeni sınıf haklarını şiddetle değil, siyasetle aramak veya korumak istiyor.
Benim gördüğüm yeni iktisadi dinamikler entegrasyonu hızlandırıyor. Toplumsal ve siyasal dinamiklerin de aynı paralelde ilerlemesi lazım.