Diyarbakır’da Türkçe Olimpiyatları ve MHP

Türkiye’nin gündemi her hafta çok dolu; bu hafta da öyleydi.

Ama bendeniz bu hafta iki farklı ama aynı kapıya çıkan konuya takıldım.

Tüm gündeme, meselelere biraz da yeni yapılacak (?) anayasa gözlüğüyle baktığımı da itiraf edeyim.

Türkiye’nin dikkati haklı olarak bu hafta öncelikle dün (Çarşamba) gerçekleştirilen Erdoğan-Kılıçdaroğlu zirvesine takılı idi.

Bu zirveden bir şey çıkmayacağı biraz belli idi, CHP’nin on maddesini okuduğumda gerçek bir hayal kırıklığına da uğramadım değil ama yine de bu girişim, Kılıçdaroğlu’nun son derece medeni teklifi, Erdoğan’ın konuya aynı zerafetle yaklaşımı çok önemli idi.

Ortada Türkiye’nin en önemli meselesi var, yaklaşık otuz senedir çözülemeyen bir terör meselesi, daha da derinde bir kürt meselesi acil çözümler bekliyorlar.

Her iki lidere de tüm yurttaşların bir teşekkür borcu olabilir.

Ama öte yanda, kimilerin kürt meselesinde kilit parti (?) olarak gördükleri MHP’nin ve Genel Başkanı’nın zirveye ve sonrasına ilişkin inanılamayacak ölçüde kötü, çözüm istemeyen, bırakın çözümü diyalogdan kaçan, kürt sorunu ifadesini bölücülük zanneden çağ dışı, mantık dışı davranışları var.

Milliyetçilik, her türlü milliyetçilik hakkında çok da olumlu sayılamayacak görüşlerimi bu sütunu okuyanlar bilir.

Ama şayet türk milliyetçiliği diye bir şey varsa ve olacak ise, bu kavramın ortalama bir türkün yaşam kalitesini yükseltme hedefinden başka bir şey olmaması gerektiği çok sarih.

Sayın Bahçeli’nin “kürt meselesi yoktur”, “bu başlıkla toplanan zirvelere kapımız kapalı” ifadelerinin kısa, orta va uzun vadede ortalama bir türkün yaşam kalitesini perişan edeceğine benim kuşkum yok.

Bırakın yaşamın kalitesini, yaşamın kendisi bile tehdit altında; son otuz senedir süren kayıplarımıza bakmak ne demek istediğimi anlamak için yeterlidir diye düşünüyorum.

MHP ve Genel Başkanı’nın pozisyonu, milliyetçilik anlayışı anti-yurttaş, anti-türk bir pozisyon.

Zaten yakından bildiğimiz bu pozisyonu bir kenara yazalım ve hem başka, hem de belki çok benzer bir konuya geçelim.

Gülen cemaati her sene düzenlediği Türkçe Olimpiyatlarının sonuncusunu bu hafta gerçekleştirdi.

Son derece başarılı, şayet türk milliyetçiliği diye bir şey varsa “işte tam da budur” dedirtecek bir şölen izlendi.

Bu sene Türkçe Olimpiyatları, ve Türkçe Olimpiyatları ismiyle, Diyarbakır’a, Güneydoğu’ya da uzandı.

İstiklal marşıyla başlayan şölen dünya çocuklarının, gençlerinin türkçe, kürtçe, ingilizce şarkılarıyla, büyük bir coşku içinde geçti.

Erbil’den gelen gençler kürtçe şarkılar söylediler; daha da ilginci Gabon’dan gelen bir genç kız da kürtçe şarkı söyledi, izleyiciler, çok büyük oranda kürt yurttaşlarımız, çok mutlu oldular, coştular.

MHP’nin ideolojisinin türk milliyetçiliği olduğuna kuşku yok.

Gülen cemaatinin belirleyici böyle bir ideolojisi olduğunu zannetmiyorum ama eylemlerinin, yaptıklarının sonucuna, ileriye yönelik muhtemel yansımalarına baktığınızda kimin kısa, orta ve uzun vadede ortalama bir yurttaşın, bir türkün, bir kürdün yaşam kalitesine hizmet ettiği çok net bir biçimde görülüyor.

Gülen cemaatinin son türkçe olimpiyatlarında yaşananlar ve MHP’nin Erdoğan-Kılıçdaroğlu zirvesine yaklaşımı iki çok farklı pozisyonu gözler önüne serdi.

Birincisi ne kadar olumlu, heyecan ve umut verici, barışa katkı niteliğinde ise, ikincisi de o kadar olumsuz, o kadar şevk ve umut kırıcı, o kadar çatışma kültürü ve ortamına destek niteliğinde.

AK Parti’nin yeni anayasa yapma sürecinde MHP ile her türlü yakınlaşması Türkiye’nin refahtan, barıştan o kadar uzaklaşması demek olacaktır.