Mustafa KARAALİOĞLU
Mustafa KARAALİOĞLU
Tüm Yazıları

Esad’ın sayılı günleri

Çarşamba akşamı Başbakan Erdoğan’la 24 için yaptığımız canlı yayının ardından iftarda da beraberdik. O sırada henüz Esad rejiminin Halep’i bombalayacağı haberi gelmemişti. Bugün ise, Esad sadece Halep’i bombalamakla kalmadı, Dera’ya da yeniden saldırmaya başladı. Halep şimdi, o güzelliğine gömülmüş acılar içinde hayalet bir şehir, ne yazık ki...

Erdoğan’la iftarda Suriye konusunu konuşmaya devam ettik. O’na karşı eski günlerin hatırasından kalan duygular beslemiyor. Yayında, “Esad için artık dost uyarısının zamanı çoktan geçti” demişti. Yemekte “Sizce, ne kadar süresi kaldı?” diye sordum. “Çok değil” dedi. “Artık geri dönüşsüz yola girdi, çok sürmez bundan sonra...”

Yazılmamak kaydıyla konuşuldu... Ama şu kadarını söyleyeyim, Başbakan’ın canı Suriye’deki katliama nasıl sıkılıyorsa ve bunu apaçık ortaya koyuyorsa; finalin iyi olacağından da o kadar emin... Diktatör kaybedecek ve Suriye halkı kendi istediği yönetimi seçmek için fırsatı yakında bulacak. Ankara, en umutsuz gibi görünen anlarda bile bu perspektifini kaybetmedi...

Başbakan’ın kafasında elbette sonrasına dair bazı sırlar var ama Esad rejiminin bittiği kesinlikle bir sır değil.  O yüzden Türkiye, Esad’sız olduktan sonra Suriye için hemen hemen her çözüme olumlu yaklaşıyor. Rejim gittikten sonra Suriye’nin kendi yolunu bulacağına inanıyor.

Halep’in abluka altına alınması ve bombalanması da Esad’ın gücünü değil güçsüzlüğünü, tükenişinin yeni bir merhalesini gösteriyor. Şehirlerine bomba yağdıran, halkının bir bölümünü öldürerek, yok ederek ayakta kalabileceğini zanneden bir rejiminin geleceğinden bahsetmek imkansızdır. Yapmakta olduğu şey, daha fazla acı çektirerek ve daha fazla kan  dökerek ölümüne bir sona doğru ilerlemektir.

Esad gibi siyasi şuurunu yitirmiş bir diktatör bile, bugün herşey birden bire dursa bile dünyanın bu yaptıklarını görmezden gelmeyeceğini biliyor.  

Ama, galiba Türkiye’deki Esadseverler gerçeğin hala farkında değiller. Rusya ve Çin gibi iki süper gücün oyun alanına giren bu ülkeye Türkiye’nin başını çevirmesine itiraz etmenin, görmezden gelmesini istemenin başka bir anlamı olamaz.

Suriye’de olup bitenleri küçümseme, tıpkı Esad’ın yaptığı gibi direnişe uluslararası bir kulp takma çabaları ibret vericidir. Sınırımızda istesek de kayıtsız kalamayacağımız bir büyük problem varken, hükümeti belki daha fazla inisiyatif almak için kritik etmek gerekirken, “Niye bu kadar ilgileniyorsun?” diye eleştirmek ve Ankara’yı başını kuma gömmeye zorlamak anlaşılır bir hal değildir.

Belli ki, bunun sebebi gerçekte ne Suriye ne de bir dış politika analizidir. Gerçek sebep Türkiye’de hükümetle uğraşma, muhalefet yaparken gerçeğin ne olduğuna bakmaksızın inatlaşmaktır. Muhtemelen tersi olsaydı da yani Türkiye eski günlerin hatırına Esad’a ses çıkarmasaydı da aynı kesimler bu kez tersinden itiraz yükselteceklerdi.

Bilmiyoruz, Halep’den tüten ölüm dumanları şimdi bu iştah açıcı inadı biraz bastırıyor mu? Yoksa, hala içten içe “Esad durma... Sen durursan biz de durmak zorunda kalacağız, kaybedersen biz de kaybedeceğiz” sesleri yükseliyor da bizim kulağımıza mı gelmiyor!