‘Faşist sol’ sanatta hiç özgürlükçü olmadı

Son günlerde, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Şehir Tiyatroları ile ilgili aldığı karar dolayısıyla “faşist sol” çevrelerin başlattığı tartışmaları hayret ve dehşetle izliyorum.

Zannedersiniz ki, Türkiye’de sol bugüne kadar sanatta ve kültürde özgürlükçü bir tavrın temsilcisi olmuştur. Oysa hepimiz biliyoruz ki, yıllardır bu ülkede, sanat ve kültür alanında “tek parti” zihniyetinin hegemonyası sürüp gitmektedir.

Lütfen herkes hafızalarını bir kez daha kontrol etsin. Türkiye’nin tarihinde özgürlüklerin kıyıma uğradığı, kitapların toplatıldığı, yakıldığı dönemler, sol zihniyetin hakim olduğu yıllardır.

Hiç öyle belgeler aramaya filan gerek yok, milletin hafızasına başvurduğumuzda, Elif Ba kitaplarının, Hz. Ali’nin cenk hikayelerinin tek parti döneminde toplatıldığını, Nazım Hikmet’in kitaplarının aynı şekilde tek parti döneminde yasaklandığını, ve Sabahattin Ali’nin yine aynı zihniyet döneminde katledildiğini rahatlıkla görebiliriz.

İşte bu “yasakçı” zihniyetin devamı olan “faşist sol” şimdi bize sanatta özgürlük dersi vermeye kalkıyor. Siz hayatınızda ne zaman özgürlükçü oldunuz ki...

***

Şimdi, “AK Parti sansür yapıyor, sanatı baskı altına alıyor, evrensel sanat değerlerine itibar etmiyor” diyerek yeri göğü inletenlere sormak gerekiyor.

Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994 yılından sonrası ile, öncesindeki CHP dönemini kültür ve sanat alanında karşılaştırmaya var mısınız? Erdoğan’la başlayan yıllarda ve sonrasında İstanbul’a yapılan ekonomik ve şehircilik yatırımlarından hiç söz etmiyorum. Çünkü orada solun esamesi bile okunmaz.

CHP’nin İstanbul’u yönettiği yıllardaki kültürel faaliyetlerin dökümünü ister kalem kalem yapın, isterse genel olarak anlatın.

Mesela deyin ki, “İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin kültürel mekanlarında birkaç ‘Ortodoks’ ve‘faşist’solcu dışında, Türkiye’deki değişik kimlikleri ve inanç gruplarını temsil eden sanatçılara, edebiyatçılara ve kültür adamlarına alanlar açtık, onların düşüncelerini özgürce ifade etmelerine imkan tanıdık.”

Haydi söyleyin bunları, ne kadar özgürlükçü olduğunuzu, evrensel sanata olan inancınızı görmek istiyoruz. Yapamazsınız, çünkü hiç böyle özgürlükçü bir geçmişiniz olmadı.

Etkin olduğunuz, yönettiğiniz hiçbir kültürel kurumda, sanatsal mekanda, ideolojik bir azınlığın dışında kimseye hayat hakkı tanımadınız. Ürettiğiniz sinema filmlerinde, sahneye koyduğunuz tiyatro eserlerinde bu ülkenin değerleriyle, bu coğrafyanın rüyasıyla hep kavga ettiniz.

Yıllarca milletin vergileriyle beslenip, millete tepeden bakarak bir “azınlık diktası” mantığı ile yönettiğiniz Şehir Tiyatroları’nda “ideolojik saltanat”ın sonu görününce özgürlükleri hatırladınız.

Eğer gerçekten, kaliteli oyunlar sahneye koyduğunuza inanıyorsanız, sırtınızı devlete dayamadan sunun eserlerinizi İstanbullu tiyatroseverlere ve hep birlikte görelim encamınızı...

“Biz Rönesans’ın devamıyız, evrensel sanatın izindeyiz” gibi palavraların arkasına da saklanmayın. Çünkü siz, evrensel sanatın değil, ilkel ve “ideolojik kabile” zihniyetinin peşindesiniz. Mesela, Türk sineması sizin “ideolojik kabızlıkları”nızdan kurtulmayı başardığı için, bugün dünya sinemasına özgün örneklerle katılıyor. Türk tiyatrosu da, bu örümcekli zihniyetten kurtuldukça daha evrensel standartlara kavuşacak.

Öyle “muhafazakar sanat” gibi uyduruk kavramların üzerinden kafa karıştırarak, kendi ideolojik sayıklamalarınızı bize sanat diye satmaya da çalışmayın. Çünkü sanatın muhafazakarı filan olmaz. Sanatın evrensel normları vardır ve her sanatsal ürün bir değer ifade eder.

Ama aynı zamanda sanat ve edebiyat ürünleri, üretildikleri toplumun, kültürel, tarihsel ve sosyolojik değerleriyle buluştukları, örtüştükleri ölçüde evrensellik kazanırlar.