Hasan Cemal ve Demirel

Süleyman Demirel, 28 Şubat post-modern darbesinin neresindedir sorusu, önemli bir sorudur.

Daha önceki fiili darbelerin hedefi olmuş, şapkasını almış gitmiş ama her seferinde geri dönmeyi ve seçim sandığından çıkmayı başarmış bir siyasetçinin, ahir ömründe yüksek rakımlı bir tepeye yerleştikten sonra bütün bir siyasi geçmişini heba etmeyi göze alarak darbecilerle işbirliği yapmış olma ihtimali nedir?

“Kuvvetle muhtemel” diyen de var, “ülkeyi fiili bir darbeden o işbirliğinin kurtardığını” söyleyen de.

Söylenenler muhtelif. 28 Şubat’a giden süreçte Demirel’in neden aniden pozisyon değiştirip darbecilerle birlikte hizalandığına dair söylenenler de öyle. 

Buna dair son iddiayı, geçen hafta gazeteniz Star’da okumuştunuz. Tansu Çiller’in başdanışmanlığını yapan Sayın Hüseyin Kocabıyık, 28 Şubat süreci üzerine yaptığımız röportajda çok önemli açıklamalarda bulunmuş ve Demirel’deki değişimde Hüsamettin Cindoruk’un bir gece yarısı yaptığı Çankaya ziyaretinin etkisinden bahsetmişti.

Kocabıyık’ın bir iddiası daha var, Demirel’deki hızlı değişimi anlatan:

“Ben bunu sonradan çok güvendiğim bir kaynaktan dinledim, burada da bu vesileyle soralım Hasan Cemal’e, gerçekten böyle bir şey var mı diye, doğruysa doğrulaması yanlışsa yalanlaması için: Aslında 28 Şubat’ın ilk belirtileri yaşanana kadar Süleyman Demirel askerdeki o tedirginliklere soğukkanlı yaklaşıyor. Fakat o günlerde bir gün, Hasan Cemal’i Genelkurmay’a çağırıyor askerler. Diyorlar ki ‘Bu hükümeti devireceğiz, bunları perişan edeceğiz, Köşk’teki Demirel de kurtaramayacak bunları’. Hasan Cemal de bu bilgiyi Demirel’e iletiyor. Bence de Demirel ondan sonra 28 Şubat’ın bir parçası oldu ve yeniden cumhurbaşkanı olmaya oynadı. Askerleri yönetmeye kalktı aynı amaç için, yerine göre onları kışkırttı yerine göre sakinleştirdi ve ‘sistemin temel düzenleyicisi benim’ rolü oynamaya çalıştı”.

Hüseyin Kocabıyık bu bilgiyi “çok güvendiği bir kaynak”tan aktarıyor. Ama doğruluk derecesi nedir? Askerin bir gazeteciyi ulak kılarak Cumhurbaşkanı’na tehdit yüklü bir mesaj iletmesi ya da Demirel’in tutum değiştirmesi şaşırtmadı doğrusu beni. Beni şaşırtan o gazetecinin, darbelere, darbe girişimlerine karşı net tavrı gayet iyi bilinen demokrat Hasan Cemal olduğunun iddia edilmesi.

Kuşkusuz doğrusunu o bilir ama neyin nasıl olduğunu kamuoyu da bilmek isteyecektir. 

Mahkemeler hesaplaşmak içindir

“Aman ha rövanşist olunmasın” diyorlar. “İşi hesaplaşmaya falan çevirmeyin, bak valla hükümeti ayıplarız” diye ekliyorlar. “Sermayeyi, medyayı, beşli çeteyi işe katıp da konuyu bulandırmayın” diyor ve öneriyorlar: “Çevir Bir’i, Erol Özkasnak’ı verdik işte, onlarla yetinin, hadi el sıkışıp anlaşalım”.

Ama fena halde yanılıyorlar.

Bir kere bir ülkede yargı sistemi, işlenmiş bir suçun, yapılmış bir haksızlığın görülmesi ve adaletle hükmedilmesi için vardır. Bütün bir hukuki mevzuat, hangi suçun hangi ceza ile cezalandırılacağını tarif eder. Ve mahkemeler de tam olarak hesaplaşma yeridir.

İkincisi, bu dava, 28 Şubat döneminde gadre uğramış, mağdur edilmiş olsa bile bir siyasi hareketin ya da bir toplumsal kesimin değil doğrudan doğruya ve sadece hukukun konusu ve dahi görevidir. 

Üçüncüsü, hiç kimse, 28 Şubat sürecinde hakları gasp edilen, hayatları karartılan, zan altında bırakılan, itilip kakılan, hayatlarının akışları değiştirilen yüz binlerce insanın iradesini bir kez daha yok sayıp rol çalmaya kalkmasın.

Soruşturma kapsamında ulaşılan isimler ve belgeler davayı nereye götürüyorsa iş oraya gitmelidir. Aksi, hem insanlardaki adalet duygusunu incitecek hem de evvelki hukuksuzluklardan çok daha büyük bir hukuksuzluk yaratacaktır. Bundan sakınmak gerekir. Bu süreçte Demirel’in de bir rolü olmuşsa, şapkasını alıp mahkemenin huzuruna çıkmalı ve hesap vermelidir.