‘Hepimiz Sincanlıyız’ paşam

Sizinle aynı gün bindik İstanbul/Ankara uçağına Paşam...

Sizi 28 Şubat Darbesi ile ilgili olarak sorguya götürüyorlardı.

Bense bir garip Sincan yolcusuydum Paşam.

Orada Nurgül ve Zambak kitabevlerinin tertip ettiği bir konferans vardı Paşam, hani 1000 yıl önce tanklarla “balans ayarı” yaptığınız bir cadde vardı ya, sordum gösterdiler, burasıydı dediler, içeri doğru sapınca Sincan Çarşısı’na giriyorsunuz Paşam. Oradaydım: 1000 yıl önce Kudüs Gecesi yaptılar diye 17.5 yıl hapis yiyen gençlerin aynı salonunda, Sincanlılarla beraberdik Paşam...

Böyle garip bir his geldi bana konferans salonuna girerken Paşam, sizin BÇG’nin milleti “birincitehlike” ilan ederek, “topyekun savaş” açtığı o günlere gittim gittim de geldim. Böyle duvarlar bana dar, ışıklar sönük gibi geldi ilkin. Sonra toparladım kendimi, genç üniversitelilerle, liselilerle, sizin yüzünüzden tıp, hukuk, veterinerlik fakültelerini bırakarak evlenmiş de çoluk çocuğa karışmış ben yaşta kadınlarla, torunlarının saçlarını örmüş de gelmiş büyükannelerle, sizin ordudan atarak çöplüklerden kağıt toplamaya mahkum ettiğiniz subaylarla, eşi örtülü olduğu için afedersiniz tuvaletçilik yaparak karın doyurmak zorunda kalan ordudan atılmış astsubaylarla, çaycı, şoför, remayöz, birkaç avukat, kuaför, birkaç öğretim üyesi, Mavi Marmara gemisinden bir mürettebat, derken... Salonun üzerime üzerime abanan malum yazgısından ürkmeyi derhal kestim Paşam, hemen toparlandım. Çünkü tüm bu insanlar gerçekti ve üzerlerine mermerler kapattığınız halde hayattaydılar, onurlarıyla...  

 

Sincan’daydım işte...

Şiir sever misiniz bilmiyorum Paşam, büyük halk ozanı Abdürrahim Karakoç Sincan’dadır. Bugün size yeni bir şey söyleyeceğim müsaadenizle, ne demişler öğrenmenin yaşı yoktur Paşam: Sizin tanklarınızla değil de, Karakoç’un mısralarıyla namlıdır Sincan... Hasretin, sevdanın, masumiyetin, Anadolu insanına has fedakarlığın kalesidir, şiirin özgür burcu, aşk fedailerinin yemini, Mihriban’ların yurdudur Sincan... Elhamra’dan Yemen’e, İstanbul’dan Kudüs’e uçan tüm kuşların yolları, bilir misiniz ki Sincan’dan geçer Paşam. Şiirden ve kuşlardan bahsettim de lakin çözebilmiş değilim halen, Sincan’ın üzerine niçin tank sürdürdünüz Paşam. Sincan işte burada. Peki o tanklarınız şimdi neredeler? Ya siz bugün neredesiniz Paşam?

Sonra tutuklanıp Sincan’da mahsur kaldığınızı öğrendim Paşam. Babalarımızdan öğrendiğimiz terbiyedir, kimsenin hüznüyle gamı kederiyle neşelenmek delikanlılığa sığmaz; Allah kurtarsın Paşam!Siz de üzülmeyiniz, zaten bu ülkede sayenizde hepimiz Sincanlıyız Paşam. Gak deyince darbe guk deyince muhtıradır halimiz...

Siz insanların hayatlarıyla oynadınız, onurlarıyla, ekmekleriyle. Hüda Kaya ve üç kızını, “kızlar okula gidebilsin” dedikleri için sırf, yani aynı evden dört kadını idamla yargılattınız Paşam. Bizler “keskin nişancı” tabirini ilk kez Sırpların Saraybosna’daki katliamlarında işitmiştik, sonra da Küçükköy İmam Hatip Lisesi’ne gönderdiğiniz irtica ile mücadele timlerinde gördük Paşam. Bursa’daki İmam Hatiplerin etrafını çevirmiş tanklarla uyandık bir sabah. 13 yaşındaki çocuklar, okullarına girmek istedikleri için bileklerinden kelepçelendiklerinde de her yer Sincan, herkes Sincanlıydı bu ülkede zaten Paşam...

Bankaların içini boşaltıp, “yeğenler”in çuvallar dolusu paraları sürükleye sürükleye kaçırdıkları günlerde halkın payına düşen hep yoksulluk, hep fukaralıktı 1000 yıllık süreçte. Bodrumlarda, merdiven altlarında kendini asan babaların ah’ı göndere çekilmişti 28 Şubat günlerinde. 2001 krizi diyor ekonomistler Paşam. 28 Şubat’ta perdenin önünde tank, ardındaysa kırk haramiler vardı. Hepsine hazırolda durduk, hepsini ödedik tek tek Paşam...

Hükümetin aldığı Milli Güvenlik kararlarını uyguladık” demişsiniz savunmanızda. Dönemin Hükümetinde Kültür Bakanlığı yapan İsmail Kahraman Beyefendi mezkur kararın altındaki imzaları gösterdi: “Yalan söyleniyor, Hükümetin imzası yoktur, işte belge burada” dedi.