İç gelişmeler

Türkiye dünyada yeni bir konuma gelirken buna karşı olan hem iç hem dış odaklar olması doğaldır. Ancak bunlar maksatlarını açıkça ifade etmek yerine bazı operasyonlarla hedefine varmak ister.

Eskiden beri ideolojilerin bir amaç olmadığını, siyasi bir hedefe varmak için araç olarak kullanıldığını söylerim. Güç odakları amaçlarını bir ideoloji içine saklar ve sanki ideolojilerin ifade ettiği değer yargıları asıl hedefleri imiş gibi davranırlar. Mesela ABD karşıtlığı genellikle kapitalizm ve emperyalizm karşıtlığı olarak ifade edilir ve hedef stratejik olmaktan çıkar bazı değerlerin savunulmasına dönüşür. Bu değerler işçilerin sömürülmesini engellemek, ülkelerin bağımsızlıklarına müdahaleyi engellemek olarak ifade edilir.

***

Bir siyasi hareketin herhangi bir güce karşı olması doğaldır ve kiminle birlikte hareket edileceği açıkça söylenmeli diğerlerinin dışlanmasının sebepleri anlatılmalıdır. Bizde bu konular tartışılmaz. Türkiye’nin tek başına dünyaya karşı çıkacağını düşünenlerin yanında dış politikanın adalet, demokrasi ve halkların bağımsızlığı için biçimlendirildiğini de söyleyenler vardır.

Dış politika değerler üzerine inşa edilemez. Önce dünyadaki dengenin nasıl kurulmasının doğru olacağı düşünülür sonra ülkenin buna uygun bir politika uygulamasına karar verilir ve gereği yapılır.

Biz dışarıya bakarak iyilerle kötüleri ayrıştırır ve iyi saydığımızın yanında yer alırız. Mesela yıllarca SSCB karşıtı olmamızın nedeni onun ilk fırsatta ülkemizi işgal edeceğini ve halkımızı esir alacağını düşünmemizdir. Ama Polonya tersini düşünüyordu ve bizim tavrımızın tam tersini yapıyordu. Oysa her iki ülkenin yeri büyük güçler tarafından belirlenmiş ve bulundukları yerin iyi ötekinin kötü olduğu söylenmişti. Komünist bir ülke için batılılar emperyalist ve sömürücü idi.

Günümüzde yerimiz değer yargılarına göre belirlenmeye çalışılıyor. Mesela Esad’a karşı olmamızın nedeni onun halkına yaptığı kötü muameledir. İran ile yakınlığı ve bu yakınlığın Çin’e sağlayacağı faydanın hiç etkisi yok mu? Batılı ülkelerin İran’a karşıtlığı rejiminden mi kaynaklanıyor?

Son günlerde ülkemizde anti kapitalist bir dindar grubun oluştuğu söyleniyor. Bu grubun sadece neye karşı olduğunu biliyoruz ama iktisat politikalarını bilmiyoruz. Sadece emperyalistlerin ülkeyi sömürmesini ve iş adamlarının işçiyi sömürmesini engelleyeceklerini duyuyoruz.

Oysa olaya şöyle bakmak daha doğru olur: Hangi ülkenin bizi sömürdüğünü düşünüyorlar? Bunun cevabı belli. Dünyada emperyalizmin simgesi ABD’dir öyleyse bu ülkeden uzak duracağız. İçeride hangi iş çevrelerinden şikayet edecekler. Dindar oldukları için yeni gelişen Anadolu sermayesine karşı çıkarlar mı?

İdeolojinin bir kılıf olarak kullanıldığı ve dış politika ile iktidarı destekleyen iş çevrelerine karşı hareket oluşturulmak istendiği söylenebilir.

CHP’de Kılıçdaroğlu’nun partinin ideolojisini yıkmak için bir buldozer olarak kullanıldığını ve yeni muhalefetin bu yıkıntı üzerine inşa edileceğini söylemiştim. Bu süreç başlamış görünüyor. Ancak partinin yeni biçimi, bugün olduğu gibi, söz düellosu üzerine kurulmayacaktır. Türkiye’nin dünya üzerindeki yeri, yeni ekonomik düzen, farklı kültürlere nasıl davranılacağı belirlenecektir. Bugüne kadar aydınların  partisi olarak bilinen bu parti bu sıfatı hak edip etmediğini de gösterecektir.